Hepimizin gözden kaçırdığı en önemli konuyu; etik değerler erozyonunu yaşamaktayız. Meslek ve etiği yeniden oluşturabilmemiz mesleğin önünü açacak en önemli unsurdur. Artık, etiği tedarikçiler, dernek yöneticileri ve meslektaşlara varıncaya kadar her kesimde yeniden yapılandırma zamanı gelmiştir. Zira mesleğimizde etik değerlerdeki eksiklik nedeniyle yaşanan sorunlarda yöneticiler başta olmak üzere, meslekle ilgili her kademede yapılan büyük yanlışların […]
18 Aralık 2013 - 11:06 'de eklendi.
Hepimizin gözden kaçırdığı en önemli konuyu; etik değerler erozyonunu yaşamaktayız.
Meslek ve etiği yeniden oluşturabilmemiz mesleğin önünü açacak en önemli unsurdur.
Artık, etiği tedarikçiler, dernek yöneticileri ve meslektaşlara varıncaya kadar her kesimde yeniden yapılandırma zamanı gelmiştir. Zira mesleğimizde etik değerlerdeki eksiklik nedeniyle yaşanan sorunlarda yöneticiler başta olmak üzere, meslekle ilgili her kademede yapılan büyük yanlışların payı vardır.
Meslektaşlarımız mevcut durumdan yoğun bir şekilde şikayetçi iken durumun düzeltilmesi için gerekli inisiyatifi ele almıyorlar. Bunun sonucunda doğan kabullenme ve tepkisizlik; dolayısıyla sosyal ve ekonomik yozlaşmanın boyutları günden güne artmaktadır.
Otuz yılı aşkın sürede dernek yöneticiliği yapan biri genel kurullara gitmeyen (!) meslektaşlarımızdan aldığını söylediği yetki ile yüzlerce meslektaşımızın katıldığı ve karşılıklı iki grubun mücadelesi sonucunda yetki verdiği bir kesimi sokak jargonu ile eleştirme hakkını kendinde görüyor. Bunu yaparken elinde belgeler ve somut verilere dayanmıyor. Olay nedir? Kamu kurumlarında bir toplantı düzenlenmiştir. Kurum bu toplantıya doğal olarak iki grubun temsilcilerini çağırmıştır.
Kurumun hafızasında yer alan isimlerin bir gecede unutulması mümkün değildir. Dolayısıyla doğru ya da yanlış diye nitelendirilemeyecek bir çağrıdır bu. Gelen davete her grup bir temsilci göndermiş ve mesleğimizi ilgilendiren konu kamu önünde tartışılmıştır. Sonuç mutlaka değerlendirilecektir.
Olay bundan ibaret iken bu çirkin eleştiriyi yapan sayın yönetici toplantıyı bir nikah masası olarak lanse etmeyi hangi etik ve ahlaki değerle açıklayacak bilmiyorum. Ama asıl açıklaması gereken, birkaç gün önce kendisinin de hazır bulunduğu bir toplantının düzenlenmiş olması ve kendisi bu toplantıda hazır olduğundan o toplantı için düğün dernek ibaresini kullanmamasıdır.
Bu da bize gösteriyor ki meslek etiğini içine sindirememiş kesimler için kendilerinden daha önemli bir olgu yoktur. Bu nedenledir ki her konuşmalarında söze ben diye başlarlar ben yaptım, ben mahkemeye verdim, ben başaracağım ve benzeri sözlerin sonrasında konuşmalarına devam ederler.
Katıldığı seçimi kaybeden veya otuz yıldır başkanlık yapanların ortak yapılarından biri onların isimlerinden başka isimlerin bilinmemesidir. Başkanı oldukları yönetim kurullarını bile kimse tanımaz. Onların sadece isimleri geçer, gerçek anlamda katılımcı değillerdir. Tek adamlık onların ortak özelliğidir. Demokrasi sözcüğünü hayata geçirmek bir yana ismine bile tahammülleri yoktur. Oysa demokrasi katılımcılık gerektirir.
İstanbul, Konya, Samsun, Antep, İzmir, Antalya ve benzeri metropollerde dernek yönetimleri görevi teslim etmişlerdir. Bu derneklerde eski yöneticiler ben olmazsam olmaz dememişlerdir. İstifa edip yeni dernekler kurmamışlardır. Derneklerini yok edecek çalışma ve eylemler içine girmemişlerdir. Seçim kaybedenler ve başkanlık titrini yitirenler yıllarca üyesi ve yöneticisi oldukları derneklerden istifa ediyorsa veya azınlığın oyları ile sürekli başkanlık yapanlar benmerkezci davranış modeli sürdürüyorlarsa orada etik erozyondan söz etmek gayet doğaldır.
Bugün Konfederasyon ve TOOMD yönetim kurullarını herkes tanıyor. Ya sizin yönetim kurulunuzu kim tanıyor?
Dün biz İstanbullu üyelerin yetki verdiği yönetim kurulu üyesinin Ankara’da ilgili kurumda bizlerin sorunlarını tartışmak üzere katıldığı toplantıda bulunan diğer temsilci ne yaptılar bilmiyorum. Fakat inancım odur ki temsilcim bizi layığı ile temsil etmiştir.
O toplantıya katılmayan ve katılmamış olduğu için kızarak bu yazıyı kaleme alan kadrolu başkan bu toplantıyı aşağılayacağına bu toplantıda neden bulunamadığını sorgulamalıdır. Görünen o ki artık ne düğünlerde ne de toplantılarda kabadayılara yer yoktur. Kendisinden başkasını tanımayan, parayı ve otoriteyi bana verin demekten başka iş yapmayan ve ekip çalışmasından haberi olmayanlar ile bu mesleği kendi malı gibi satmaya tereddüt etmeyenler arasında hiçbir fark olmadığını herkes bilmeli.
Bu durumda ne yapmalıyız ?
Mesleki etik ve ahlakı yeniden yapılandırmalıyız.
Etik kodlar oluşturmalıyız. Bu kodlar bireysel anlamda onur, dürüstlük, güven ve benzeri konuları işlemelidir. Mesleki anlamda da tarafsızlık, yasallık, uygunluk ve bu gibi konuları ele almalıdır.
Çıkar çatışması ve makamı kötüye kullanma başlıca sorunlardan biri gibi gözüküyor. Makamın kötüye kullanılmasına kısaca değinmiştim. Çıkar çatışması son zamanlarda en büyük sorunumuz. Çıkarlarımız çatışıyor. Tanımlanmış kamu düzenlemeleri ve standardizasyon olmayınca kaos başlıyor. Bir yanda basit bir tanıtım için ceza alan geleneksel mağazalara karşı müesseselerine tüketici çekmek için her türlü yanıltıcı reklamı yapan işletmeler. Yasa ve yönetmeliğe uygun makine ve stok donanımına sahip geleneksel mağazalara karşı tek bir atölye ile birçok mağazanın işini yapan işletmeler. Bu örnekler daha da çoğaltılabilir.
Yetki ve hesap verebilirlik dağılımı orantısız olduğunda ve birileri bu çelişkiyi daha da derinleştirmek için Dernek kurup kamuyu etkisizleştirmek çabasına girdiğinde mesleki kaos daha da büyüyor. Bu gerçeklik etik ve ahlaki değerleri üst düzeyde olan meslek mensuplarını isyan ettirerek yanlışa yönelmesine neden oluyor. Suç ve ceza herkese eşit uygulanmalıdır.
Artık yeter demenin zamanı gelmiştir.
Kendinden ve efendilerinden başka bir şey düşünmeyenlere olan desteği kesme zamanı geliştir.
Bir zamanlar yönlendirme yapıp kirli para kazananlara bu gün sus deme zamanı gelmiştir.
Personeline kota koyup lüzumsuz ürün satışını talep edenlerin toplum sağlığına zarar verdiklerini haykırma zamanı gelmiştir.
Ortada bir kazanç varsa ve buna iki kişi talipse diğerini yok etmeye çalışmanın hata olduğunu söylemenin zamanı gelmiştir.
Mesleğe ve meslektaşa değer veren temsilcilere destek olma zamanı gelmiştir.
Gözlük kullanımın oranını % 15 ten % 30 ve üstüne çıkarma zamanı gelmiştir.
Fuar ve otel toplantılarında gereğinden fazla ürün siparişi vermek yerine ürünleri görüp randevulaşma zamanı gelmiştir.
Artık kişisel egolarımızdan bireysel çıkarlarımızdan bölgesel menfaat çatışmalarından sıyrılmanın, toplum ve meslek için bir şeyler yapmanın zamanı gelmiştir.
Turgut ÇAKAR
ÜNİVERSAL GÖZLÜK SAAT OPTİK ÜRÜNLERİ SANAYİ VE TİCARET AŞ’YE...
Optik ve gözlük sektörünün uluslararası ölçekteki en önemli ...
Antakya Yayladağı’nda öğrencilere Beta Optik tarafından ücre...
Türkiye’ nin optik dijital dergisi, Tüm cihazlarda erişilebi...
"Mal ve Hizmetlere Uygulanacak Katma Değer Vergisi Oranların...
Kurum ile Bankaların protokolleri sona erdiği için artık ban...
Thélios azınlık hissesi planlarken, kalan hisseler kreatif d...
Sağlık Bakan Yardımcısı Doç. Dr. Şuayip Birinci, yapılan bir...
Nemrut taş heykellerinden birine sanal ortamda giydirdiğimiz...
Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucusu Büyük Önder Mustafa Kemal A...
turgut abim herzaman yanındayım elimden ne gelirse …
sen bu meslegin baş tacızın..
Sn.Çakar,
Ben Ankara da optik sektörüne yeni girmiş birisi olarak belirlemiş olduğunuz tespitlerin tamamına katılıyorum. Mesele olarak ne yapılacaksa bir an evvel meşaleyi ateşleyip bozuk düzeninin bir yerinden başlayarak düzeltilmesi yönünde çalışma yapmak lazım.
Şu kadarını söylemeliyim optik sektörü kadar başı boş ve sahipsiz bir sektör olduğunu sanmıyorum. Ülkemiz de ne kadar optikçi olduğunu bilmiyorum. Şu kadarı bir gerçek ki her geçen gün mağdur oldukları bir gerçek.
kısaca şunu ifade ediyorum. Üzerimize düşen ne varsa sonuna dek yanınızda olduğumu bildirmek isterim.
Sunam Optik Adına: Halis UTKU 532 665 11 12
halisutku@hotmail.com