GÖZLÜKÇÜLÜK MESLEĞİNİN GELİŞİMİ ve HAZİN TARİHİ
25 Ocak 2021 - 11:37 'de eklendi.
Saygıdeğer meslektaşlarım,
Geçmişini bilmeyen geleceğini inşa edemez sözleriyle sizlere merhaba diyorum. Gözlükçülüğün gelişim tarihinin, Osmanlı Dönemi ve Cumhuriyet Dönemi olarak iki başlıkta incelenmesi gerekiyor.
Osmanlıda bir ders müfredatına dayalı eğitimi olmayan ve yasal zemine oturtulmamış gözlükçülük mesleğinin genel olarak Rum, Ermeni ve Yahudi gibi gayrimüslim tebaa tarafından icra edildiğini biliyoruz. Bu tebaanın, Osmanlıda sahip oldukları ayrıcalıklar ve yabancı dil bilmelerinin avantajı ile gelişmiş Avrupa ülkeleriyle yakın ilişki içinde olmaları ürün tedarikçiliği de dâhil olmak üzere mesleğin tek sahibi olmalarını sağlamıştır.
Osmanlı döneminde bağımsız bir gözlükçü müessesesi olmadığı için mesleğin; saatçilik, eczacılık ve kuyumculuk gibi meslekler ile birlikte yürütülen bir yan iş olarak icra edildiği bilinmektedir. Bu dönem içerisinde gözlükçülüğe ilgi duymaya başlayan Türk vatandaşlar, gayrimüslim ustaların yanında yetişerek yavaş yavaş mesleğin içerisinde yer almaya başlamışlardır. Ben de 1968 senesinde Sirkeci’de Can Optik isimli gözlükçü de Jirayır BOYACIOĞLU ustanın yanında yetişerek mesleği öğrendim.
Osmanlı’da meslek eğitimleri usta-çırak ilişkisi disiplinli bir sistem olan Lonca sistemi ile yürütülüyordu. Ancak Osmanlının duraklama ve gerileme dönemlerinde devlette meydana gelen çözülmeyle, beşik ulemalığı gibi bir sistemin uygulamaya sokulması (Âlim’in oğlu âlimdir) Lonca sisteminin devre dışı bırakılmasına sebep olmuştur.
Tarihçiler Osmanlı İmparatorluğu’nun, duraklama ve gerileme dönemlerine girmesine neden olan önemli sebeplerden biri olarak Lonca sisteminin devre dışı kalmasını göstermektedir. Lonca sisteminin çökmesi Osmanlıda bütün mesleklerin gelişimini durdurmuştur. Dünyada, gözlükçülükle ilgili eğitimler hızla gelişim gösterirken (Örnek vermek gerekirse ABD’de 1904 İngiltere’de 1926 yılında Optometri eğitimleri başlatılmıştır) Osmanlının içinde bulunduğu şartlar sebebiyle gözlükçülükle ilgili eğitime yer verilmemiştir.
Kurtuluş Savaşı sonrası Cumhuriyetin ilanıyla birlikte M. Kemal ATATÜRK’ün sevk ve idaresinde Türkiye Cumhuriyeti Devleti önemli kalkınma hamleleri gerçekleştirmiştir. Bu kalkınma ve yeni yapılanma döneminde Cumhuriyet öncesi eğitim müfredatı ve yasal dayanağı olmayan gözlükçülük mesleği de önemsenmiş ve ihmal edilmemiştir. Sağlık mesleği olan gözlükçülüğün, ticaretinin de söz konusu olduğu gerçeği göz önünde bulundurularak Cumhuriyetin 18. yaşında 3958 Sayılı Gözlükçülük Hakkında Kanun ile yasal çerçevesi oluşturmuş, 30.12.1940 tarihinde mecliste kabul edilerek 04.01.1941 tarihinde Resmi Gazete’de yayınlanmış ve 04.04.1941 tarihinde yürürlüğe girmiştir. Kanunun yürürlüğe girmesiyle gözlükçülük mesleğinin, 04.04.1941 tarihinden sonra Kanun kapsamında belirtilmiş şartlara haiz olan ve Bakanlık tarafından sadece Türk vatandaşlarına verilecek ruhsatlarla icra edilebileceği hükme bağlanmıştır. Kanun Yürürlüğe girmeden önce gözlükçülük mesleğinin icrasında bulunanlara tanınan müktesep haklar incelendiğinde insan hakları açısından önemli bir yere sahip olduğu görülmektedir.
Kanunun Geçici 1. Maddesinde yazılı şartları taşıyan ve mesleği iki yıl icra ettiklerini belgeyle ispat eden Türk vatandaşlarına kursa tabi tutulmadan sınavla gözlükçülük ruhsatnameleri verilmiştir.
Kanunun Geçici 2. Maddesinde ise mesleği on yıl icra ettiklerini belgeleriyle ispat edenlere (Kanunun 1. Maddesinde belirtilen Türk olma, yirmi yaşını bitirmiş olma ve ortaokul mezunu olma şartlarından muaf tutulup ruhsatlandırılmadan) mesleklerine devam etmeleri müktesep hak olarak kendilerine verilmiştir. Ayrıca gözlükçülük mesleğini on yıl yaptıklarını belgeyle ispat edenler ve Kanunun 1. maddesinde belirtilen şartlara haiz olanlara ise kurs ve sınava tabi tutulmadan ruhsatları verilmiştir.
Mesleğimizin tarihsel gelişiminde en önemli dönüm noktası 1941 yılında yürürlüğe giren Kanundaki ruhsatlı meslek mensuplarının bağımsız olarak gözlükçülük müesseselerini açıp işletebileceği ibaresi olmuştur. Bu dönemde Kanunun mesleğin icra edilmesiyle belirlediği şartlara sahip olan ve bakanlık tarafından ruhsatları verilmiş 103 kişi ve ruhsata tabii olmadan mesleği icra etme hakkını elde edenler Cumhuriyet Türkiye’sinde gözlükçülük mesleğinin yeni tarihi sürecini başlatılmışlardır.
3958 Sayılı Gözlükçülük Hakkında Kanun, meslekte eğitim açısından gözlükçülük ruhsatnamesinin hangi koşullarda elde edilebileceğinin de çerçevesini çizmiştir. Bakanlığın bir ders müfredatına bağlı açacağı kurslara muntazam devam eden ve kursun sonunda yapılacak sınavlarda başarılı olanlara ruhsatname verileceği hükme bağlamıştır. Ayrıca Bakanlığın açacağı bu kurslara Kanunun 1. maddesinde belirtilen şartlara sahip mesleğe ilgi duyan her kişinin katılabilmesinin beraberinde bir gözlükçüde dört yıl çalıştığını belgeleyenlere de kursa katılmadan kursun sonunda yapılacak sınava girerek başarılı olanlara da ruhsatnamelerinin verilebileceğini de hükme bağlamıştır.
Bakanlık tarafından başlangıçta on yıllık dönemlerle iki aylık olarak düzenlenen kurslar daha sonra dört aya, gözlükçü de çalışma süresi de iki yıldan dört yıla çıkarılmıştır. 1973 yılına kadar Kanunun 1. maddesinin 3. fıkrasında belirtilen orta tahsilini ikmal etmiş olmak 1973 yılında yürürlüğe giren 1739 Sayılı Milli Eğitim Temel Kanunu kapsamında orta tahsili, lise mezuniyetine yükseltilmiştir. Bu uygulama 1973-1993 yılları arasında uygulanmıştır.
Yüksek Öğretim Kurulu 1989’da gözlükçülük mesleği (optisyenlik) eğitimlerinin bundan böyle üniversitelerde açılacak optisyenlik programlarıyla verilmesini karar altına almıştır. Bunun üzerine Sağlık Bakanlığı 01.06.1990 yılında yayınladığı sınav yönetmeliğinde son olarak sadece iki kez sınav yapılacağını duyurmuştur. Bu sınavlar 1992-1993 yıllarında gerçekleştirilmiş ve 1.990 kişi daha ruhsat sahibi olmuştur. Bu sınavlarda gözlükçülük mesleği adına önemli istismarlar yaşanmıştır. Kanun bir gözlükçü dükkanında dört yıl çalıştığını belgeleriyle ispat edenleri işaret ederken, gözlükçü de çalışmayan sektörün tedarikçileri ve meslekle hiç ilişkisi olmayan kişilerin mahkemelerden gözlükçü de çalışmış gibi almış olduğu belgelerin Bakanlık tarafından kabul edilmesi ve bu kişilerin de ruhsatlandırılması mesleğin doğru ve düzgün yapılmasına darbe vurmuştur. 1941-1993 yılları arası Bakanlık tarafından verilen gözlükçülük ruhsatnamesi 4.603 sayısına ulaşmıştır.
Yüksek Öğretim Kurulu tarafından 1993 yılında Sivas Cumhuriyet Üniversitesi’nde optometri eğitimi olarak açılması planlanan bölümün göz doktorlarının karşı çıkışları nedeniyle optisyenliğe dönüştürülmüş olması mesleğin geleceğini olumsuz etkileyen en önemli dönüm noktalarından biridir. 1993-2004 yılları arasında üniversitelerden Optisyenlik Diploması yerine Sağlık Teknikeri diplomalarıyla mezun olan 700 optisyen 3958 Sayılı Kanunda bir değişiklik yapılmadığı için on bir yıl süresince mesleklerini icra edememişlerdir.
Gözlükçülük mesleğinin 1941-2004 yılları arasındaki eğitim serüveni bu şartlar altında gerçekleşmiştir. 26 Haziran 2004 yılında 5193 Sayılı Optisyenlik Hakkında Kanunun yürürlüğe girmesiyle mesleğin üniversitelerin ön lisans seviyesinde optisyenlik programlarından mezun olan optisyenler tarafından icra edeceği yeni bir döneme girilmiştir.
Ancak Kanun yürürlüğe girerken, 01.06.1990 tarihinde yayınlanan yönetmelikle son iki kez yapılacağı belirtilen kurs ve sınavlar müktesep hak kapsamında yeniden gündeme getirilmiştir. Bu doğrultuda Bakanlıkça yeniden kurs ve sınavın açılacak olmasına yapılan itirazlar sonucu, optisyenlik eğitimi veren beş üniversitede 466 saatlik ders müfredatı kapsamında altı aylık kursa katılan 1.345 kişinin daha ruhsatname almaları sağlanmıştır. 1941-2006 yılları arası Bakanlıkça verilen gözlükçülük ruhsatname sayısı 6.031’e yükselmiştir. Müktesep hak adına gerçekleştirilen bu son kursla birlikte Bakanlığın gözlükçülük ruhsatnamesi verme işlemi de son bulmuştur. Bu yıllar arasında Türkiye Optik ve Optometrik Meslekler Derneği tarafından iki kez olmak üzere meslek içi eğitimler düzenlenmiştir.
Osmanlı’da mesleğin tek sahibi durumunda olan gayrimüslim tebaa içerisinde Türk vatandaşı olanlar ve olmayanlar Cumhuriyetin kuruluşundan sonra da mesleğin icrası, ürün tedariki ve dolayısıyla ticaretinin de 1970’li yıllara kadar büyük ölçüde tek sahipliğini devam ettirmişlerdir. Bu yıllar içerisinde ruhsatname sayıları artan Türk vatandaşları bağımsız gözlükçülük müesseseleri açıp işletmeye başlamışlar ve mesleğin icra edilmesinde büyük ölçüde söz sahibi olmuşlardır. Ancak ürün tedariki kısmında ise gayrimüslim Türk vatandaşlarının sahip oldukları ayrıcalıkları ve yurt dışıyla yakın ilişkileri sebebiyle bu alandaki hakimiyetleri 1983 yılına kadar devam etmiştir. 1983 yılında Turgut ÖZAL hükumetinin kapalı ekonomiden serbest piyasa ekonomisine geçiş kararıyla birlikte ithalat rejiminde yapılan değişikliklerle Türk vatandaşları da yurt dışına açılmışlar, üretici kuruluşlarla direkt yapılan görüşme ve anlaşmalar sonucunda ürün tedariki alanında da söz sahibi olmaya başlamışlardır.
Sanayisi Gelişmeyen Hiçbir Meslek Gelişemez
1939–1945 yılları arası İkinci Dünya Savaşının hüküm sürmesi, Cumhuriyetin ilanıyla ülkemizde başlatılan kalkınma hamlelerini tamamen durdurmuştur. Savaşlı yılların ülke ekonomisini büyük ölçüde olumsuz etkilemesi, 1942 yılında Varlık Vergisi Kanununun yürürlüğe sokulmasına neden olmuş ve savaşın getirdiği ağır yaşam şartlarını daha da zorlaştırmıştır. Özellikle ülkede her alanda ticareti elinde bulunduran gayrimüslim vatandaşlara getirdiği ağır koşulları kaldıramayanlar ülkeyi terk etmek zorunda kalmışlardır. Bu yıllarda ülkenin içerisinde bulunduğu şartlar ve ürünlerin tamamen ithal olması nedeniyle yerli üretimle ilgili bir yatırım yapılamamıştır.
1942-1946 dönemi hükümetinin Başbakanı Sayın Şükrü SARAÇOĞLU Varlık Vergisi Kanunuyla ilgili gerekçesini şu kelimelerle ifade ediyordu. ‘‘Bu kanun aynı zamanda bir devrim kanunudur. Bize ekonomik bağımsızlığımızı kazandıracak bir fırsat karşısındayız. Piyasamıza egemen olan yabancıları ortadan kaldırarak, Türk piyasasını Türklerin eline vereceğiz. Bu memleket tarafından gösterilen misafirperverlikten faydalanarak zengin oldukları halde, ona karşı bu nazik anda vazifelerini yapmaktan kaçınacak kimseler hakkında bu kanun bütün şiddetiyle uygulanacaktır.’’
Bu gelişmelerin ışığında yerli üretim adına hiçbir değişiklik yaşanmadan on yıl gibi uzun bir zamanın geçtiğini görüyoruz. 1951 yılına gelindiğinde gözlükçünün ve gözlükçülüğün menfaatlerini gözetmek, hak ve hukukunu korumak adına ülkemizde gözlükçülüğün ilk sivil toplum kuruluşu olan Türkiye Gözlükçüler Cemiyeti kurulmuştur.
Ülkedeki gözlükçülerin tamamının bu cemiyete üye olmaları iletişimin güçlenmesini sağlamıştır. Dolayısıyla iletişimin güçlenmesi mesleğin sorunlarının gündeme taşınmasını ve tartışılmasını sağlamıştır. Bu önemli sayılacak gelişmenin sonrasında tespit edilen sorunlara çözüm üretilmesi için çalışmalar başlatılmıştır.
1956 yılına gelindiğinde Türkiye Gözlükçüler Cemiyeti’nin kurucularından ve mesleğin duayenlerinden birisi olan Rahmi EMGEN tarafından ilk yerli optik cam üretimi adımı atılmıştır. Üretilen optik camların sadece iç piyasaya satışı değil aynı zamanda İsrail, Suriye ve Lübnan gibi ülkelere de ihracatı yapılmıştır. Ancak üretime iç piyasada gerekli desteğin verilmemesi ve üretim tesisinin kuruluşu için bankalardan alınan kredilerin geri ödemesinin yapılamaması sebebiyle bu girişim başarısız olmuştur. 1958 yılında mesleğin yine duayenlerinden birisi olan rahmetli Muharrem CÖMERT ve ortakları Pan Kolektif Şirketini kurarak ilk gözlük çerçevesi üretimine başlamıştır.
1962 senesinde ise Alazar ALALUF önderliğinde Yatırımlar HOLDİNG A.Ş bünyesinde İzmir Gözlük Sanayi kurulmuş ve çerçeve üretimine başlamıştır. Burada da yine iç piyasadan gerekli desteğinin verilmemesi ve ülkede sık aralıklarla hüküm süren ekonomik krizler sebebiyle bir türlü tasarım ve marka yaratma adına istenilen seviyelere gelinememiştir.
1956- 1974 yılları arası geçen yirmi yıllık zaman diliminde yerli optik cam üretimi açısından Nazaret DAVİTYAN ve Muzaffer ERGENÇ tarafından kurulan Cel Optik, yerli optik cam üretimi üzerine yoğun çaba harcamış olmasına rağmen aynı gerekçeler doğrultusunda maalesef bir gelişme gösterememiştir.
Bu yıllarda ürün tedarikinin merkezi Sirkeci Doğubank ve Nafizbey iş hanlarıydı. Zeiss cam ve çerçeveleri Mösyö ARİKO’dan, Essel camlar-Amor çerçeveler-Uko camlar-Swarovski camlar-el taşları ve pupillametreleri Juan SARAGOSİ’den, Amerikan optikal camlar Cel Optik Muzaffer ERGENÇ’ten, Akral camlar Anber Optik Sava SAVADİS’ten, Rodenstock cam ve çerçeveler-Weco el taşları Yervant ÜTÜCÜYAN’dan, Silhouette çerçeveler Nubar ÜTÜCÜYAN’dan, Christian Dior çerçeveler Berç KUZİKOĞLU’ndan temin edilebilmekteydi. (İsimlerini saydığım gayrimüslim Türk vatandaşlarımızın hepsi de çok nazik ve kültürlü insanlar oldukları gibi birçok meslektaşımıza da büyük yardımlarda bulunmuşlardır.) Ayrıca bazı serbest girişimcilerin çantalar dolusu Ray-Ban, Safilo, Persol, Luxottika, Filos, Brendal gibi markalı gözlük çerçeveleri ve camlarını müesseselere servis ettiklerini de unutmamalıyız. Maalesef bu yıllar yerli üretimde mesafe kat edilemeyen yıllar olarak tarihte yerini almıştır.
1974 yılı ülkemiz ekonomisi açısından önemli bir yere sahiptir. Kıbrıs çıkartmasının gerçekleştirildiği bu yıl ve sonrasında çıkan petrol kriziyle ekonomi negatif yönde etkilenmiş, ülkemize uygulanan ambargolar sonucunda ithalatta yaşanan sıkıntılar kaçınılmaz olarak yerli üretime ihtiyaç doğurmuştur. 80’li yıllara uzanan bu sıkıntılı dönemde yerli cam ve çerçeve üretimi denemelerine yeniden başlanmıştır.
1929 Dünya Ekonomik Bunalımı sonrası ülkemizde yaşanan başlıca krizleri 1946, 1958, 1960, 1974 ve 1980 olarak sıralayabiliriz. 1980 ihtilali sonrası gözlükçülük mesleğimizi, yerli sanayisini, gözlük camı ve çerçevesi, kontakt lens, güneş gözlüğü, makine üretimi ve ithalatıyla ilgili 2021 yılına uzanan 41 yıllık serüvenini bir sonraki yazımda değerlendirmeye çalışıp sizlerle paylaşacağım.
1940 yılından bu yana yaşananları şöyle gözümüzün önünden geçirdiğimizde yasakçı zihniyetin özellikle tedarikçilik alanında bir işe yaramadığını, eğitim alanında da şahsi çıkarlar ve kurnazlıkların tam tersine gelişmenin önüne set çektiğini çok acı tecrübelerle öğrenmiş bulunmaktayız.
Bugün sizleri İkinci Dünya Savaşı’nda ABD tarafından Hiroşima ve Nagazaki’de 220 bin insanı öldüren iki atom bombasıyla yerle bir olan Japonya’nın diriliş hikâyesiyle uğurlamak istiyorum. Savaş sonrası Japon İmparatoru HİROHİTO halkı Hiroşima’da meydana toplar ve şöyle seslenir. “Bugün burada sizlere iki alternatif sunacağım. Bana yüksek sesle cevap verin, Ya hep beraber çok çalışıp kalkınacağız, ya da burada hep birlikte harakiri yapacağız.” Halk yüksek sesle cevap verir: “Hep birlikte çok çalışıp, toplu kalkınacağız.’’
Japon ataları 1945- 1975 yılları arası günde 17 saat çalışarak dünyanın ikinci büyük ekonomisini torunlarına armağan etmişlerdir.
Sonuç olarak, İNANANLAR BAŞARIR.
Abdullah AYDIN
Yazarın diğer yazılarını okumak için tıklayınız |
Etkileyici sonuçlar elde eden ekip, korneaları zarar görmüş ...
21 Kasım 2024 Perşembe Korede olacak şekilde Optik davet pro...
Optisyenlik Programı Öğretim Görevlisi, Optisyen İlkay Altun...
Gözlük devinin varisi, Milano makamları tarafından soruşturu...
Meta'nın gözlük üreticisi Reality Labs üçüncü çeyrekte 4,4 m...
Avrupa Optometri ve Optik Konseyi'nin (ECOO) sonbahar konfer...
Türk optik sektörünün ve uluslararası markaların hedef pazar...
Durmaksızın artan maliyetler, satın alma kısıtlaması, enflas...
Eylül ayına ait optik katılım payı fatura bedelleri çalıştığ...
Binoküler çift görme, etkilenen kişileri günlük yaşamda cidd...