
Tüm bu soruları kendinizi dahil hissettiğiniz grubu düşünerek cevaplamanızı ve yazımın altında görüşlerinizi paylaşmanızı rica ediyorum.
Sevgili arkadaşlar,
Bugün sabahtan beri düşünüyorum. Bizler aynı mesleğin mensuplarıyız. Aynı kaptan yiyor, aynı pastayı paylaşıyoruz. Senelerdir birbirimizi idare ediyor, bazı kusurlarımızı görmezden geliyor, yuvarlanıp gidiyoruz. Aramızdaki sürtüşmeler ne zaman başladı? Ne zaman gruplara ayrıldık? Siz kendinizi bu gruplardan hangisine dahil hissediyorsunuz?
Tüm bu soruları kendinizi dahil hissettiğiniz grubu düşünerek cevaplamanızı ve yazımın altında görüşlerinizi paylaşmanızı rica ediyorum.
Bu merak ettiğim soruların cevaplarını bulabilmek için biraz tarihe dalmam gerekti. Yaklaşık olarak 1985' lere kadar inmek zorunda kaldım. Bu bilgilere ulaşabilmek için optikle ilgili daha önceden okuduğum bazı haber sitelerindeki yazıları tekrar okudum. Gördüm ki gruplaşmalar bu tarihlerde OPSİAD adı altında hareketlenmeye başlamış.
Bugün hala aramızda olan bazı optik sanayicileri ve ithalatçıları kendilerini diğer optikçilerden özerk görüp ayırmış ve geminin kaptan koltuğuna oturmak istemiş. Fakat bu durumun mesleki geleceğimiz için tehlike arz ettiğini fark eden üstatlar, karşı bir grup oluşturarak mücadeleye başlamışlar. Mücadeleye birlikte başlayan üstatların içinden ayrılanlar, mücadeleyi yarım bırakanlar olmuş. Tabi o dönem için OPSİAD denilen grubun istekleri bir başka bahara kalmış.
Gelelim gelecekteki başka baharlara. Köprülerin altından o günden bu güne çok sular akmış. Daha niceleri OPSİAD tarzı girişimlerde bulunmuş.
ECOO denen şirket bakmış ki OPSİAD' la bu işi kıvıramayacaklar. Görevi İstanbul Derneği'ne vermişler ve tatlılıkla yavaş yavaş isteklerini gerçekleştirme yoluna girmişler. Hiç bilmediğimiz ve duymadığımız bu kelime mesleğimizin ortasına çört diye oturmuş. Özel istekleri olan bu teşkilata üye olmak ayrı bir mesele, içinde kalabilmek apayrı bir meseleymiş. Hele bizim gibi mesleğin içinde çok başlılığın olduğu bir ülkede, ECOO' nun işi çok kolay olmuş. Bunu bizlere kabul ettiren TOOMD eski başkanı hükümetlerin giremediği AVRUPA BİRLİĞİNE girmişcesine bir tanıtımla, biz gözlükçüleri kutlamalarla, hem de ödeme yaparak bu birliğin içine sokmuş. Gel zaman git zaman; Sayın başkan her toplantıda, " Arkadaşlar birlik olun, beraber olun." diyerek (şu aralar bazı arkadaşların dediği gibi) bizleri bu söylemlere alıştırmış. Ve kulağımıza kar suyunu kaçırmış. Bu konular konuşulurken çalışmalar alttan alttan devam etmiş.
Ülkedeki boşluğu ve sahipsizliği fark eden gruplar, önceleri ellerindeki markaları bayiler kanalıyla ülkeye sokmuş. Ülkemizde bir piyasa araştırması, bir potansiyel yoklaması yapmış ve günü geldiğinde bu amaç için kullandığı bayileri bir bir atmaya ve geminin dümenine kendileri geçmeye başlamış. Daha sonraki aşamalarda bunlardan çok fazla nemalanan iş adamlarını, başkanları ele geçirip, emellerine bir adım daha yaklaşmış. Önce genel kurallarla oynamaya başlamış, daha sonra meslektaşların HASTA diye hitap ettiği insanlara MÜŞTERİ demeyi öğretmiş. Her şeyin sezdirmeden, kademeli olması gereken o günlerde, önce bizlere mesleğimiz için önemli ve gerekli bir adım olan OPTİSYENLİĞİ oynayalım diye vermiş. Sonra mı?
Sonra daha derin kurallarla oynamaya başlamış. Sağlık için yasak olan reklamları allem edip kallem edip mesleğin ortasına bir bomba gibi atmış. Bunu bir takım meslek adamları tanıtım diye yorumlasa da aslında tanıtımın reklamın farklı bir ismi olduğunu görmezlermiş veya onların da işine öğle gelirmiş. Bu mevzuyu baştaki yöneticiler fark etmediler mi? Yoksa böyle olması daha uygun mu geldi? Bilinmez. Onlara bunu sorarsan DANIŞILDI da öyle hazırlandı. Sonuca bakarsak her şey ortada.
O başkan, kanunlarla o kadar yakından ilgilenmiş ki onlarca dernek, birkaç federasyon, bir tane konfederasyon çaresiz ve konudan uzak kalmış. Ankara da bulunan onlara göre Donkişot, aslında bir meslek kahramanı varmış bu işlerle ilgilenen. O DONKİŞOT da tek başına bir yere kadarmış. "Bırakmam, arkasındayım." dermiş, dermişte her konuda yalnızmış.
İşte böyle arkadaşlar. İş buralara kadar geldi dayandı. "İşin devamında ne var?" diye sorarsanız, onu da anlatayım. Önce gözlüğün özelleşmesi, devlet kontrolünden bir şekilde çıkması (SGK anlamında), sonra da OPTİSYEN kardeşlerimin iki sene daha okur biz de oluruz dediği OPTOMETRİST olmak. Biz butik gözlükçülerin ve mağazalarda tezgahtar olarak kullanılacak olan optisyenlerin sonu olacak olan bir proje. Yani OPTOMETRİ. Neyse optisyenler bari tezgahtar olabilecek, bir parça ekmek
yiyebilecekler. Bizler mi? Onu hiç sormayın. Mesleğin ve meslek adamlarının ikiye bölünmesinde ki gerçek sebepler bunlardır. Aynen Habil'le Kabil hikayesinde olduğu gibi.
Unutmadan cevap hakkım doğdu ama yazamadım, şimdi söyleyeyim " Sevgili meslektaşım, sen bana üzülmeyi bırak da kendine ve işleri dibe vurmuş meslektaşlarına üzül." Burada bir düşüncemi de sizlerle paylaşmak istiyorum. Lütfen, eleştiri ile hakareti birbirinden ayırt edelim artık. İkisini birbirine karıştırmak, bu saatten sonra bizlere hiç yakışmıyor. Sizleri çok seviyorum, kalın sağlıcakla.
Tüm meslektaşlarıma hayırlı işler, bol bereketli, bol reklamlı günler diliyorum.
Levent Akagündüz
Not: Gerçeği gömmeniz boşuna... O, toprağın altında yürüyor. Bir gün her yerden fışkıracak... (Emile Zola)
Sayın Hakan Bey;
Öncelikle sizi buralarda görmekten çok mutlu oldum.Şunu belirtmek isterim ki rahmetli babanız SEDAT HOCA bu mesleğin en büyük duayeni ustası ve koruyucusu imiş.Zaten lakabı da SEDAT BABA imiş. Araştırmalarım bu şekilde.Kendisini çıraklığım döneminde tanıdım,gördüm..Kendimi bu yüzden çok şanlı hissediyorum.Toprağı bol,mekanı cennet olsun.Kendisini saygıyla anıyorum.En kötü şartlarda bile mesleğimize sahip çıktığını duydum.Gelelim konumuza;
Davetimi kabul ederek durduğunuz yeri çok net şekilde gösterip yazıma katkı sağladığınız için çok teşekkür ederim.Dünyadaki ve ülkemizdeki global gelişmelerden biz de payımıza düşeni alıyoruz.
Mesleğimiz için uzun vadede bana göre öldürücü bir virüs olan OPTOMETRİYİ taşıyıcılık görevini üstlenen (sizinde bildiğiniz gibi)Sn.Nejat Kayın hocamız olmuştur.Yine hocamızı da şahsen tanımam ama biraz soruşturup hakkında bilgi aldım.Ankara derneği başkanı Sayın Mahmut Yetim,derneğinde bu virüsü yeşertecek ortamı oluşturmadığı için TAŞIYICI tarafından kendine daha uygun ortamlar aramış ve siz sevgili duayenlerimizi bulmuştur.OPSİAD’dan aldığınız bu bayrağı kimlere teslim ettiğinizi benim gibi az çok meslekle ilgilenen meslekdaşlarımız bilmektedirler.Bu OPTOMETRİYE hizmet edenlerden biri de aynı ekibin içinde yer aldığınız YÜKSEL TOKSOY HOCAMIZDIR.Sayın hocamızda benim çok eski duayenimdir, dinazorumdur.Ama sonraları bu konuda da yanıldığımı anlamış bulunmaktayım.Bugün nerede olduğu ve neyi desteklediği herkes tarafından bilinmektedir.Yorumunuzla tüm söylediklerimi desteklediğiniz için çok teşekkür ederim.
(Yazılanlar tamamen eski yazılar ve o dönemi yaşayan ihtiyarların anlatıklarının birleştirilmesi, toparlanması sonucu ortaya çıkmaktadır.Tarih içindekileri dökmekte ve anlatmaktadır.BELKİ bu uzun zaman alır ama hiç bir şey saklı kalmayacak bir gün ortaya çıkacaktır.
Hakan bey;
Son olarak şuna değinmek istedim.Dr.Murat Uyar’ın dediği gibi”MESLEKİ AÇIDAN AYAKTA KALABİLMEK, EMEK SÖMÜRÜSÜNE DİRENEBİLMEK,MESLEĞİ GELİŞTİRMEKTEN DAHA FAZLA ÖNEM VE ÖNCELİK KAZANMAYA BAŞLAMIŞTIR”Zamana uymak bazen boştur.