Ne yağmur yağdı, ne yağdı! Sicim gibi. Göz gözü görmez oldu. Böylesine sıklıkta bir yağmur görmemiştim. Dışarı çıkıp tenteyi bile açmaya vaktim olmadı. Gerçi yağacağı belliydi ama, önce bir, iki damlayla başlar sanmıştım. Dükkana vida takmak için gelmiş bir müşteri ile baş başayım. Adamın işi bitti ama, çıkıp çıkmamakta kararsız. ’ ’Buyrun! Yağmur dinince çıkarsınız […]
12 Nisan 2014 - 14:17 'de eklendi.
Ne yağmur yağdı, ne yağdı! Sicim gibi. Göz gözü görmez oldu. Böylesine sıklıkta bir yağmur görmemiştim.
Dışarı çıkıp tenteyi bile açmaya vaktim olmadı. Gerçi yağacağı belliydi ama, önce bir, iki damlayla başlar sanmıştım.
Dükkana vida takmak için gelmiş bir müşteri ile baş başayım. Adamın işi bitti ama, çıkıp çıkmamakta kararsız. ’ ’Buyrun! Yağmur dinince çıkarsınız ‘’ diyorum. ‘’İyi olur ‘’ diyor.
‘’Bahar yağmuru çabuk diner ‘’ diye de ekliyorum. İkimiz birden dışarıyı seyrediyoruz. ‘’Nasılsa ıslanmışım, bundan beteri ne olacak? ‘’ diye ağır, aksak yürüyen bir gençten başka etrafta kimsecikler yok. Herkes apartman girişi ve tente altlarına sığınmışlar.
İnternet te haberleri okuyordum, şimdiyse adamı yalnız bırakmamak için ayaktayım. Ben konu bulmak için çabalarken o konuştu:
–Dükkanın arkasını kapattınız mı?
–Anlamadım , dedim. ‘’ ne dükkanı ? ‘’
–Buranın. Bu dükkanın daha büyük olması lazımdı…
–Haa! diyorum. ‘’ Arkasını atölye yaptık. Kapısını da dekoratif bir gizlilikte yaptık. Ordan bakılınca pek belli olmuyor.’’
–Yok diyor. ‘’Demin kapıyı açınca içeriyi gördüm. Onun dışında bu dükkan daha da büyük olmalı. 70 m2 girişti diye hatırlıyorum. Bodrumu ve üst katı da vardı. ‘’ soruyorum:
–Burayı biliyor musunuz?
–Oldukça. Bir de dut ağacı vardı… diyor. 3 yıl önce geldiğimde yine oradaydı. Bugün göremedim. Kesilmiş herhal. kurumuş muydu ?
-Garajda ki ağaç mı? 2 Ay önce yönetici kesti. 1.Katta oturanlar şikayetçi olmuşlar. Sinek yapıyormuş da… Mecburen kestiler.
Canının sıkıldığını yüzünden anlıyorum. ‘’Tahmin etmiştim ‘’ dedi. ‘’ Göremeyince…Keşke kurusaydı. ‘’
–Şimdiki insanlarda kent yaşamına ait hiçbir hatıraya saygısı yok. İstanbul’un neredeyse tamamı köy kökenli. Buna rağmen bu insanların ikinci, üçüncü kuşakları ağaçlara tahammül edemiyorlar.
Polenden, sinekten rahatsız oldukları için ağaçları kesiyorlar. İnsanlar topraktan uzaklaştıkça daha kolay alerjik rahatsızlıklara uğruyorlar.
İlgiyle dinliyorum. Sonra ilgisi birden bana yöneldi.
–Kaç yaşındasınız?
–29.
–Burada ?
–4.cü senemiz. Bir de Bakırköy de dükkanımız var.
Fırsat geçti ya elime, bu sefer ben soruyorum.
–Buraya ilginiz?
–Çocukluğum burada geçti. Buranın bodrumunu dedem kapattırdı. Üstünü de bizden alanlar bağımsız daire yapıp satmışlar.
–Siz ne yapıyordunuz? Dediğimde yağmur biraz dinmişti.
–Biz mandıra işletirdik diyor.
–Eeee ?
–E si, mandıraydı burası.
Nasıl yani? Kafam basmıyor. Bu mağazanın yerinde mandıra? Böyle cadde üstünde ???
Yanıt geliyor: O zamanlar cadde değildi ki burası. Genişçe bir sokaktı. Şu karşı sokakta Hasan Usta tatlıcısının olduğu yerde evimizdi. Buranın ufak ta bir bahçesi vardı. Atlar da orda kalırdı. O dut ağacını da o sene dedem benim adıma dikmişti.
İçini çekiyor. Uzunca bir aradan sonra ‘’Babamla beraber Topkapı’dan başlar, Beyazıt’a kadar süt dağıtırdık.
Yaşını soruyorum. 68 miş. Bu binayı yangın geçirdikten sonra yapmışlar. 6-7 eylül olaylarından sonra da binayı bir Karadenizli fırıncıya satıp, Kurtuluş’a, dayılarının yanına gitmişler. Sigarayı yeni bıraktığı için çay teklifimi geri çeviren bu beye farklı bir yakınlık hissediyorum. Benden çok buralı bu adam Fransa da kuyumculuktan emekli olduktan sonra senenin 3 ayını Kadıköy de geçiriyormuş. Sağlık hizmetleri buradan daha iyi olmasa daha fazla burada kalırmış ya, ne çare? Yaş kemale ermiş, çocuklar da orada. 2 arada 1 derede kalmışlar.
Bir tarafta yaşanmışlıklar, hatıralar; öte yanda realite, gelecek…Her İstanbul’a gelişinde Kocamustafapaşa’ ya uğrar, dut ağacını ziyaret edermiş. En son 3 yıl önce Saven kırmızıyan’ın cenazesine gelmiş.
Gözü tavanda, etrafı incelemekle meşgul. Sanki her şeyi hafızasına not etmek ister gibi. Sonra gizli bir şey söylermiş gibi, beni hedef alarak ‘’ genç adam ‘’ diyor.
—Bir yeri sevmek, hatıraları sevmekle mümkün. Çok boktan şeyler yaşasan da sana iyiyi hatırlatacak bir şeyleri nerde görebiliyorsan oralısın. Sana iyiyi, güzeli hatırlatan şeyler kayboluyorsa, yok olan senin tarihindir.
Gözlerini kapatarak, Zor duyabileceğim bir sesle mırıldanıyor.
Dünyanın ötesinde de olsan bir ağaç yaşadıkça sen de yaşarsın. O ağaç kesilirse, kesilen bir ağaç değil, senin köklerindir.
Metin Turanlı
Antakya Yayladağı’nda öğrencilere Beta Optik tarafından ücre...
Türkiye’ nin optik dijital dergisi, Tüm cihazlarda erişilebi...
"Mal ve Hizmetlere Uygulanacak Katma Değer Vergisi Oranların...
Kurum ile Bankaların protokolleri sona erdiği için artık ban...
Thélios azınlık hissesi planlarken, kalan hisseler kreatif d...
Sağlık Bakan Yardımcısı Doç. Dr. Şuayip Birinci, yapılan bir...
Nemrut taş heykellerinden birine sanal ortamda giydirdiğimiz...
Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucusu Büyük Önder Mustafa Kemal A...
Kod8 Yazılım Teknolojilerinden Optik Mağazaları İçin Yeni Dö...
Bu söyleşi çok ses getirecek. Mutlaka izleyin. Odaların ve B...