a balloon
Optisyenin Sesi
Optisyenin Sesi
Optisyenin Sesi Reklam
Optisyenin Sesi Reklam
Reklamı kapat
Optisyenin Sesi Reklam
Optisyenin Sesi Reklam
Reklamı kapat

Yabancı yatırımların rekabet hukuku açısından incelenmesi

Yerel firmaların kâr hadlerinin düşmesi ve piyasadan çekilmesi, yabancı yatırımcıların ülke ekonomisindeki etkinliğini artırmakta olup ev sahibi ülke açısından tehdit oluşturur.

01 Şubat 2023 - 11:13 'de eklendi ve 6945 kez görüntülendi. A+A-

Yabancı yatırımların rekabet hukuku açısından incelenmesi

DOĞRUDAN YABANCI YATIRIMLARIN REKABET HUKUKU BAKIMINDAN İNCELENMESİ

1. Doğrudan Yabancı Yatırım Tanımı
Bir ekonomide doğrudan yabancı sermaye yatırımı, dışa açılmayı yararlı hale getirebilmek için ve dış pazar oluşturabilmek maksadıyla; yatırılabilir kaynakların kişi ve kuruluşlar tarafından bir başka ülkeye taşınması ya da bir ülkede bir firmayı satın almak veya yeni kurulan bir firma için kuruluş sermayesini sağlamak veya mevcut bir firmanın sermayesini artırmak yoluyla o ülkede bulunan firmalar tarafından diğer bir ülkede bulunan firmalara yapılan ve kendisiyle birlikte teknoloji, işletmecilik bilgisi ve yatırımcının kontrol yetkisini de beraberinde getiren yatırımdır (Karluk, 2001).

Doğrudan yabancı sermaye yatırımları, bir ülkede kurulmuş olan şirketin globalleşerek başka bir ülke sınırlarında üretimine devam edip karını artırmak amacıyla tesis kurması, ya da kurulu tesisler satın alması ve bu tesislerin faaliyetlerinin yönetim ve denetimini şirketin ana merkezinden yapması olarak tanımlanabilir. Yurt dışı yatırımlarına açık ve global olması, bu şirketin çok uluslu olduğunun kanıtıdır ve doğrudan yabancı sermaye yatırımı yapan şirket profiline uygundur. Dışa açılarak kurulan veya satın alınan üretim tesislerinde üretilen ham madde, yarı işlenmiş mamul ve elde edilen karlar, yönetim ve denetim birimi olan ana merkeze aktarılır. Bunların elde edilmesinde de genel olarak ana şirketin sahip olduğu teknoloji, yönetim mekanizması, isim hakkı olarak ticaret unvanı vb. kullanılır (Seyidoğlu, 2003:718).

2. Genel Olarak Rekabet Kavramının Açıklanması ve Küreselleşmenin DYY’lere Etkisi
Türk Dil Kurumu Sözlüğündeki tanıma göre rekabet kelimesinin anlamı “aynı amacı güden kimseler arasındaki çekişme, yarışma, yarış” olarak tanımlanmıştır. Bu sözlük tanımına göre rekabet kavramından söz edilebilmesi için birden çok kişinin bulunması ve bu kişilerin amaçlarının aynı olması gerekmektedir. Birden çok kişinin aynı amaca ulaşmak için aralarında ortaya çıkan çekişme ve yarışma ilişkisi rekabet olarak tanımlanmaktadır.

Hukuki açıdan “rekabet” kavramı 4054 sayılı Rekabetin Korunması Hakkında Kanun’un (RKHK) üçüncü maddesinde “mal ve hizmet piyasalarındaki teşebbüsler arasında özgürce ekonomik kararlar verilebilmesini sağlayan yarış” olarak tanımlanmıştır. RKHK Genel Gerekçesinde ise “piyasa ekonomilerinde rekabet” kavramını ise, “kar, satış miktarı ve pazar payı gibi belirli iktisadi hedeflere ulaşmak amacıyla ekonomik birimler arasında ortaya çıkan bir yarış veya karşıtlık şeklindeki ilişkiler süreci” olarak tanımlanmıştır. RKHK’deki rekabet tanımı, iktisadi açıdan hedefleri de ele aldığı için ekonomik anlamdaki rekabet kavramı ile de paraleldir.

Gelişmekte olan ülkeler arasında, Doğrudan Yabancı Yatırımları (DYY) kendisine çekme konusunda rekabetçi bir yaklaşım görülmektedir. Küreselleşme ile birlikte DYY, gelişmiş ülkelerin ekonomi politikalarında daha fazla talep görmektedir. Sekizinci Beş Yıllık Kalkınma Planı Küreselleşme Özel İhtisas Komisyonu Raporu giriş bölümünde küreselleşme: “ekonomik, siyasi, sosyal ve kültürel alanlarda bazı ortak değerlerin yerel ve ulusal sınırları aşarak Dünya çapında yayılmasını ifade etmektedir.” şeklinde açıklanmıştır. Nitekim küreselleşme ile birlikte sermaye de iktisadi olarak uluslararası özellik kazanmaktadır. Bununla birlikte Küreselleşme aynı zamanda uluslararası sistemde güçlü ekonomiye sahip ülkelerin diğer ülkelere bir dayatması olarak da kullanılabilmektedir.

Küreselleşme ile birlikte gelen rekabet ortamı ve dünya ticaretinin serbestleşmesi ile birlikte gelişmekte olan ülkeler pazar haline gelmiş bir kısım işletmeler bu rekabet ortamına ayak uyduramaması sonucu bu işletmelerde yaşanan istihdam kaybı işçi sendikalarının tepkisi çekmiştir. Gelişmiş ülkelerin sendikalarında ise küreselleşme ile birlikte emeğin serbest dolaşımının ülkelerindeki işsizliği arttıracağını ve daha düşük ücretlerle çalışmayı kabul edecek yeni işçilerle birlikte ücretlerin düşünmesinden rahatsız olmaktadır (Kaya, 2009, s.10).

Küreselleşme piyasa düzeninin ve serbest rekabet koşullarının uluslar üstü kuruluşlar tarafından denetlendiği kuralların uluslar üstü bakış açısıyla çalıştığı bir sistemdir ve kendisini oluşturan toplumsal, kültürel ve ekonomik süreçlerden bağımsız değildir. Küreselleşme kavramı bir bütün olarak dünya bilincinin pekiştirilmesi ve dünyanın küçültülerek global bir köy haline gelmesini ifade etmektedir (Kürkçü, 2013, s.2).

Bulunduğu ülke sınırları dışındaki pazarlara açılıp yatırım kararı veren şirketlerin dikkat ettiği konular içerisinde rekabet engelleri ve maliyetler önemli yer tutmaktadır. Yatırımcıların hukuki ve ticari riskler ile birlikte ekonomik ve siyasi endişeleri de dikkate alarak yatırım kararı verdiği görülmektedir.

Doğrudan yabancı sermaye yatırımlarının, yatırım yapılan ülke ekonomisine katkılarından bahsedecek olursak, yabancı yatırımcının yatırım yaptığı ülkeye döviz getirmesi uzun vadede ihracatı arttırıcı etki oluşturur ve ithalatı ikame ederek ödemeler dengesine pozitif yönde katkıda bulunur. Bunun yanı sıra ana merkezinin teknolojik bilgi birikimini, sırlarını ve yönetim bilgisini de ülkeye getirir. Ülkenin üretim kapasitesine ve sermaye birikimine olumlu yönde direkt etki eder. Aynı zamanda ev sahibi ülke, yatırımcının dış piyasalardaki satış ve pazarlama yelpazesinden yaralanarak ihracatını arttırır. Ülkedeki iç rekabeti arttırarak ekonomiye dinamizm katar. Gelişmekte olan ülkelerin başlıca sorunlarından biri olan işsizliğe yaratacağı yeni istihdam ile sorunun çözümüne yardımcı olabilir (Seyidoğlu, 2003:719).

Çok uluslu şirketlerin karlarını artırmak için bir tesis kurdukları, devraldıkları ve yahut birleşmeler ile yabancı yatırım yaptıkları ülkeye ev sahibi ülke (host country) denilmektedir. Ev sahibi ülkeye yapılan bu yatırımlar, o ülkenin ekonomisine katkı sağlar. Ayrıca teknolojik gelişmeler, istihdam ve artan firma sayısı ile rekabeti güçlendirerek ekonomisine dinamizm katması beklenir (M., C., & Çiçek, 2007).

Ana ülke ise, doğrudan yabancı yatırımı yapan çok uluslu şirketlerin ana merkezlerinin bulunduğu ülkedir. Ana ülkedeki teknolojilerin zamanla o ülke için ilkel kalması, yatırımcılarda yeni piyasa arayışına sebep olur ve başka ülkelere açılıp oralarda şube ya da bağlı şirket kurarak kendilerindeki eski teknolojiyi geri kalmış o ülkelerde yeni bir teknoloji olarak kullanmaları ana ülke yatırımcıları için büyük bir getiri kaynağı sağlayabilir (Seyidoğlu, Uluslararası İktisat Teori Politika ve Uygulama, 2003) (Aşıkoğlu, 1991). Bunu bir örnekle pekiştirmek gerekirse Çin’deki ucuz iş gücü bolluğu, istikrarlı büyüme, ev sahibi hükümet politikaları ve düşük üretim maliyetleri ana yatırımcı ülkeler için doğrudan yabancı yatırım yapma kararı aldıran cazip koşullardan sayılabilmektedir (Ali & Guo, 2005).

DYY ile birlikte gelen yabancı yatırımcının ev sahibi ülkeye olumsuz etkileri de bulunabilmektedir. Yabancı sermaye büyük sermaye ve gelişmiş teknoloji ile birlikte geldiği için yerel şirketlerde haksız rekabete yol açma ve teknolojik gelişmelerden uzak rekabet gücü bulunmayan yerel işletmeleri ekonomik anlamda zarara uğratma durumu oluşabilir.

3. Yatırım Türlerine Göre Doğrudan Yabancı Yatırım ve Yatırım İklimi
Doğrudan yabancı yatırımı ülkesine çekmek isteyen rekabet halindeki devletler yatırım ortamını (iklimini) en iyi şekilde oluşturarak avantajlı duruma geçmeye çalışmaktadır. Yabancı yatırımcı ise bu fırsatları değerlendirmek amacıyla yatırımlarını bu ülkeye yönlendirecektir. Yabancı yatırımcı bakımından son derece önemli olan yatırım ortamından maksat, şirketlerin/kişilerin verimli bir şekilde yatırım yapmaları, istihdam yaratmaları ve büyümeleri için fırsatlar oluşturan ve teşvik sağlayan bir yere özgü unsurlar bütünüdür.

Çok uluslu firmalar, asgari düzeyde maliyeti olan bir girdi bulmak için veyahut yerel piyasa da mal ve hizmette bulunma isteği barındırdıkları için doğrudan yabancı yatırım yapmaktadırlar. Bu iki yabancı yatırım türü de dikey ve yatay doğrudan yabancı yatırım olarak adlandırılmaktadır. Düşük maliyet ile yatırım yapmayı amaçlayan imalatçı firmalar, imalat aşamalarındaki gerekli bir parçayı daha ucuza dışarıdan alarak karşılamaktadır. Yani üretim yapılırken ki her farklı aşamayı farklı ülkelerden gerçekleştirmektedir. Bu durumda ticaret yaratan bu yatırım türü dikey doğrudan yabancı yatırım olarak adlandırılmaktadır. Bir diğeri yerel bölgelerde hizmet vermeyi amaçlayan ve taşıma maliyetlerinden kaçınmak isteyen firmaların tercihi olan yatay doğrudan yabancı yatırımlardır. Bu yatırım türünde amaç firmaların rekabetçi konumunu iyileştirerek, ana şirketlerin ihracat yapmalarının yerine yerel üretimle ticaret yapmalarıdır (Shatz & Venables, 2000).

1989 yılı, Türkiye’nin yurtdışına yaptığı doğrudan yabancı sermaye yatırımlarının artmasında önemli iki olayı barındırır. Bunlardan ilki; kambiyo mevzuatının liberalleştirilmesi sonucu ülkeye döviz giriş çıkışının serbestleştirilmesidir. İkincisi ise Sovyetler Birliğinin dağılmasının ardından Bağımsız Devletler Topluluğu’nun kurulmasıyla Türk şirketlerinin Orta Asya ve Doğu Avrupa’ya da yönelerek yatırım yelpazesini genişletmesidir. 1996 yılında Gümrük 35 Birliği anlaşmasının yapılması ve Türkiye’nin Avrupa Birliği ile Gümrük Birliğine katılmasıyla, doğrudan yabancı sermaye yatırımları bir sıçrama daha yapmıştır. AB ile Gümrük Birliği anlaşmasına varılmasından sonra artık iç pazarda yerli firmalar yabancı firmalarla rekabet ortamı oluşturmuş, uluslararası pazarda da Türk şirketlerin rekabet gücü artmıştır (Yavan, 2012).

3.1 Doğrudan Yabancı Yatırımların Şirket Evlilikleri Yolu İle Yapılması
Doğrudan yabancı yatırımın yapmanın diğer bir kanalı da şirket evlilikleridir. Şirket evlilikleri, iki veya daha fazla firmanın tüzel kişiliklerini sonlandırıp, tüm sermayelerini birleştirip yeni bir firma oluşturmasıdır (Kurtaran, Doğrudan Yabancı Yatırım Kararları ve Belirleyicileri, 2010).Şirket evlilikleri işletmeler için daha avantajlı olabilmektedir. Çünkü yüksek maliyetle ellerindeki teknolojiyi geliştirmeye çalışmaktansa düşük maliyet ile var olan teknolojiye ulaşım sağlayabilmektedir. Ayrıca her şirketin kendine has olan yönetim biçimi, teknolojisi ve sermayelerini birleştirmesi ile şirketlerin rekabet gücü ve karlılığı artmaktadır (Seyidoğlu, 2003:727).

3.2 Doğrudan Yabancı Yatırımlarla İlişkili Uluslararası Kuruluşlar
Günümüzde artan rekabet ortamı sebebi ile doğrudan yabancı yatırımları ülkesine çekmek isteyen devletler bir takım düzenlemeler veya uluslararası kuruluşlarla işbirliği yapmakta ya da tanıtım faaliyetlerinde bulunmaktadır. Türkiye’de ise 1954 yılında çıkarılan 6224 sayılı kanun ile yabancı sermaye faaliyetleri resmi bir şekle ve kanuni güvenceye alınmıştır. Ardından 1980 yılından itibaren kambiyo rejiminin serbestleşmesi ve uygulanan liberalleşme politikalarıyla beraber yabancı sermaye çerçeve kararları ile desteklenmiştir (Karagöz, 2007).

Doğrudan yabancı yatırım yapacak yatırımcılar uluslararası kuruluşlardan yararlanmaktadır. Bu kuruluşlar Dünya Yatırım Geliştirme Ajansları Birliği (World Association of Investment Promotion Agencies – WAIPA) Çok Taraflı Yatırım Garanti Ajansı (Multilateral Investment Guarantee Agency – MIGA) , Birleşmiş Milletler Ticaret ve Kalkınma Konferansı (United Nations Conference on Trade and Development – UNCTAD), Dünya Ticaret Örgütü (World Trade Organization – WTO), Ekonomik İş Birliği ve Kalkınma Örgütü (Organisation for Economic Co-operation and Development – OECD) ve Uluslararası Finansman Kurumu (International Finance Corporation – IFC) şeklinde sıralamak mümkündür.

3.3 Dünya Ticaret Örgütü’nün (WTO) Doğrudan Yabancı Yatırımlara Etkisi
WTO, serbest ticaretin sağlanması açısından DYY’lerin önünü açmaktadır. Bununla birlikte kotalar ticaret engellerini en aza indirerek rekabetçi uluslararası ticaret sistemini sağlamak ve ülkelerin ihraç teşviki gibi rekabeti bozucu uygulamaların da engellenmesi yönünde çalışmalar yapmaktadır.

WTO dünyadaki çok taraflı ticaret sisteminin kurumsal ve yasal organı olarak Uruguay Görüşmeleri, sonucunda alınan kararla 1 Ocak 1995 yılında faaliyetlerine başlamıştır. Türkiye’de bu kuruluşa 26 Mart 1995 tarihinde üye olmuştur (Kuduğ, 2006, s.31).

Uluslararası ticaretin düzenlenmesini üstlenen WTO ticaretin serbestleşmesiyle aldığı kararlar ile küresel ekonomik büyümenin önünü açmıştır. Uruguay Görüşmeleri sonucunda alınan kararlar sonucunda gümrük tarifelerinin düşürülmesi sonucunda Güney Kore, Çin ve Meksika gibi gelişmekte olan ülkelerin doğrudan yabancı yatırımları çekmesine pozitif katkıda bulunmuştur (Şahinöz, 2002, s.177).

Çok uluslu şirketler için hayati önemde olan marka, ticari sır, entelektüel mülkiyet, fikri mülkiyet, telif ve patent hakları gibi konularda WTO’nun kurulduğu Uruguay Turu kararları kapsamına alınarak çok uluslu şirketlerin faaliyetlerine yardımcı olacak düzenlemeler hayata geçmiştir (Bodur, 2007, s.51).

4. Piyasanın Yapısına ve İşleyişine Dair Politikaların Rekabete Etkisi
Doğrudan yabancı yatırımları belirleyen unsulardan bir tanesi de rekabet yasalarıdır. Rekabet yasaları ile kartellerin ortaya çıkması gibi anti rekabetçi firma yapılarının oluşmasının önüne geçilerek doğrudan yabancı yatırımların önünün açılması amaçlanmaktadır (Narin, 2007,s.57).

Rekabet yasaları yerli ve yabancı yatırımcılar için eşit olarak uygulanması ile yerli şirketlerin yabancı şirketlere karşı iş birliği içine girmesini engellemektedir. Doğrudan yabancı yatırımları için ayrıca yerli şirketlerin uyguladıkları bir malın üretim sürecinin farklı aşamalarında başka firmalarla anlaşmasından kaynaklanan rekabetin dikey olarak kısıtlandığı piyasalardan uzak durmaktadırlar. Bu nedenle rekabet yasaların iyi uygulanması ile doğrudan yabancı sermaye yatırımları arasında pozitif bir ilişki söz konusudur (Narin, 2007,s.57).

2001 yılında ekonomik istikrarın sağlanması ve doğrudan yabancı yatırımları çekmek amacıyla Bakanlar Kurulu tarafından Yatırım Ortamının İyileştirilmesi Reform Programı yürürlüğe sokulmuştur. Bu programla beraber yabancı yatırımlar önündeki bürokratik engellerin ortadan kaldırılması hedeflenmiştir. 2000 yılında doğrudan yabancı yatırımları çekmek için 53. sırada yer bulan Türkiye bu reform programının ve yapılan özelleştirmelerinde etkisiyle Türkiye doğrudan yabancı yatırımları çekme açısından 38. sıraya kadar çıkmıştır (Aydemir, Arslan, & Funda, 2012, s.82).
Bunun yanı sıra 2001 yılında Türkiye’de yaşanan ekonomik krizin yarattığı ortam ve Türk lirasında yaşanan değer kayıpları Türk şirketlerini çok uluslu şirketler için ucuz hale getirmiştir.

Türkiye’nin doğrudan yabancı yatırım çekme konusunda rekabet halinde olduğu diğer gelişmekte olan ülkelere göre daha ucuz fiyatlara satın alma imkânı sunmasından dolayı doğrudan yabancı yatırımların 2001 yılında artmıştır. 2001 yılında Türkiye’de faaliyet gösteren toplam yabancı sermayeli şirket sayısı 5.841’ ulaşmıştır. Faaliyet gösteren bu firmaların en çok faaliyet gösterdikleri sektör ise %58,5 ile hizmetler sektörü olmuştur (Dumludağ, 2003, s.26).

2002 yılında ise Türkiye’deki doğrudan yabancı yatırımlar dünya geneli ile aynı seyri izlemiştir 517 tane çok uluslu şirket kurulup faaliyete başlamıştır. 2003 yılına gelindiğinde ise 4587 sayılı Doğrudan Yabancı Yatırımlar Kanunun oluşturulmasıyla beraber doğrudan yabancı yatırımlarla ilgili olan asgari sermaye şartı ortadan kaldırılmıştır. Bu düzenleme ile birlikte 2003 yılında 1141 tane çok uluslu şirket faaliyete geçmiştir (Bozkurt & Dursun, 2006).
Yabancı sermayeli şirketlerin ulusal ekonomilere rekabet oluşturması, maliyetleri ve riskleri azaltması, modern teknoloji ve bilgi sistem sunması, sermaye sağlaması, operasyonel hataları azaltması gibi olumlu etkileri olmakla beraber, rekabetin getirdiği ve katlanılması gereken fazla maliyet ve riskler oluşturmaktadır.

4.1 Doğrudan Yabancı Yatırımlar (DYY) ile İlgili Tanımlar
DYY’yi ve etkilerini açıklamak için bazı sorular çerçevesinde ilerlenmelidir.
“Bir ülke neden yabancı bir ülkede yatırım tercihinde bulunur ya da yatırımı kabul eder? Ev sahibi ülkeler neden doğrudan yabancı yatırımları kabul eder? Yabancı firmalar piyasa hâkimiyeti bulunan yerli firmalarla nasıl rekabet eder?” sorularına cevap vermesi beklenir (Seyidoğlu, 2003).

Bir tanıma göre DYY, yabancı varlıkların kontrol amacıyla satın alınmasıdır. ABD Hukukunda yapılan tanıma göre, “doğrudan yabancı yatırım, sermayesi paylara bölünmüş (incorporated) bir ortaklığın oy haklarının %10 veya daha fazla oranda satın alınması veya kontrol edilmesi ya da sermayesi paylara bölünmemiş (unincorporated) bir ortaklıkta eşit haklara sahip olunmasıdır.

Uluslararası Para Fonu (IMF) ve Ekonomik İş birliği ve Kalkınma Teşkilatı (OECD) belgelerinde doğrudan yatırım: “bir yatırımcı tarafından, kendi ekonomisinden farklı bir ekonomide yerleşik bir teşebbüse, sürekli bir menfaat temini amacıyla yapılan uluslararası yatırım kategorisi” olarak tanımlanmıştır. Burada üzerinde durulan ölçüt, sürekli menfaat ilişkisinin varlığıdır.

OECD Sermaye Hareketlerinin Serbestleştirilmesine İlişkin Kod EkA’da yer alan listede ise doğrudan yatırım şöyle tanımlanmıştır: “Doğrudan yatırım, uzun süreli ekonomik ilişki tesis etmek amacıyla, yönetimi üzerinde etkili bir biçimde söz sahibi olacak şekilde yapılan yatırımdır”.

DYY’ler, sınırlandırılmaktan ziyade teşvik edilmelidir. Çünkü ekonomik büyümenin ve yenileşmenin motorudur ve yatırım yapılan ülkenin fiziki altyapısı, çalışanların eğitimi ve halkın genel yaşam standardı üzerinde çok önemli katkıları vardır. Öte yandan çok uluslu şirketlerin üretim teknikleri, ileri teknoloji transferinin hızlandırılmasını sağlar.
DYY’lerin, ev sahibi ülkedeki yerli şirketlerin rekabet gücünü zayıflatacağı şeklinde savlar da ileri sürülmektedir.

Yabancı yatırım doğru yönlendirildiğinde ev sahibi ülkedeki rekabeti zayıflatmaz, tam tersine rekabetin hacmini genişletir, tekelci pazarı küçültür, yerli üretimi arttırır ve daha kaliteli malların daha düşük maliyetle üretimini sağlar.
Rekabet Ortamına Etkileri Rekabete ilişkin mevzuatın amacı, ulusal sınırlar içinde faaliyet gösteren yerli veya yabancı bütün şirketlerin hâkim durumu kötüye kullanmamalarını sağlamaktır. Bir başka amacı ise, özellikle yabancı şirketlere yönelik olarak, yerli şirketlerin, aralarında anlaşarak anti-rekabetçi davranışlara girişmelerini önlemektir.

Doğrudan yabancı yatırım konusu; uluslararası ticaret, uluslararası tahkim ve yabancılar hukuku gibi birçok alanla ilgili geniş bir konudur.

Türkiye yabancı yatırımcıları ülkesine çekmek gayesi ile pozitif düzenlemeler yapan ilk ülkelerden birisidir. 1950’li yıllardan günümüze kadar geçen süre içinde üç değişik kanun kabul edilmiştir. Kabul edilen kanunlara bakıldığında dönemleri itibarıyla en liberal kanunlardan olduğu kabul edilmesine rağmen, bir türlü istenen oranda yabancı sermaye çekebilmiş değildir. Özellikle yürürlükte olan 4875 sayılı Doğrudan Yabancı Yatırımlar Kanunu dünyanın en liberal kanunlarından birisi olmasına rağmen, yabancı sermaye çeken ülkeler sıralamasında arzu edilen yerde olduğumuz söylenemez.

Yabancı yatırım ikliminin değiştirilmesinde en önemli adım, 2003 yılında kabul edilen 4875 sayılı Doğrudan Yabancı Yatırımlar Kanunu’dur. Bu Kanun ile Türkiye’nin yabancı yatırım politikası serbestîyi esas alan bir çizgiye oturtulmuştur. Bu Kanun, uluslararası yatırım alanında benimsenen ilkeleri esas almıştır.

Doğrudan yabancı yatırımlar ev sahibi ülkedeki piyasaların yapısını etkileyerek, uygun şartlar altında rekabeti güçlendirebilir. DYY sonrasında çok uluslu şirketlerin davranışı, rekabeti artırıcı olduğu takdirde söz konusu yatırımlar üretim etkinliği ve tüketicinin alım gücünün yükselmesi açısından büyük yararlar sağlayabilir. Yabancı yatırımların yarattığı rekabet ortamında yerli şirketlerin teknolojik kapasitelerini artırarak rekabet baskısı ile başa çıkmaları mümkün görülmekle birlikte ulusal şirketlerin yabancı yatırımcılarla ortaklık kurarak teknolojik kapasitelerini artırmaları da söz konusu olabilir. Ancak yabancı yatırımcıların pazar payları çok büyük ve yerli şirketlerle ortaklık kurma konusunda isteksiz olmaları durumunda yerli şirketlerin rekabet olanağı ortadan kalkabilir.

Çok uluslu bir şirketin piyasaya girişi ile birlikte artan rekabetin, tüketiciler açısından önemli olan fiyat düşüşlerine yol açtığını gösteren, herhangi bir istatistikî değer bulunmamaktadır. Ancak, bu şirketlerin katılımı ile birlikte piyasalardaki rekabetçi baskıların artmasıyla, özellikle gelişmekte olan ekonomilerde ürün çeşitlerinin genişlemesi, ürün kalitesinin artması ve yeni ürünlerin piyasaya sürülmesi gibi sonuçlar doğurduğunu gösteren dikkate değer kanıtlar da yok değildir. Sonuç olarak sağlıklı bir rekabet politikası ve bu çerçevede hazırlanacak yasal düzenleme, yabancı yatırımcılara şeffaf ve kararlı bir ortam sunarak, doğrudan yabancı yatırımlar için çekici bir çevrenin oluşturulmasına önemli katkılarda bulunabilir.

5. DOĞRUDAN YABANCI YATIRIMI BELİRLEYEN FAKTÖRLER
Doğrudan yabancı yatırımlar, ev sahibi ülkelere pek çok olumlu katkılarda bulunmakla birlikte gelişmekte olan ülkelerin ekonomik kalkınmasında da önemli rol oynamaktadır. Bu sebeple ülkeler arasında DYY’i çekmeye yönelik rekabet başlamıştır. Ülkeler daha fazla DYY çekmek amacıyla çeşitli politikalar (örneğin, vergi indirimleri ve bedava arsa tahsisleri gibi) uygulamışlardır. Firmaların, bir ülkeye DYY yapmadaki temel amaçları kâr olmakla birlikte bu kârlılığın da sürekli olmasını sağlamaktır. Bu doğrultuda firmalar, yapacakları yatırımların türünü ve ev sahibi ülkelerin özelliklerini (ekonomik, politik ve siyasi gibi.) dikkate alarak yatırımlarını gerçekleştireceklerdir (Bal & Göz, 2010, s.451).

5.1 Doğrudan Yabancı Yatırımların Ev Sahibi Ülkeye Etkileri ve Rekabet Politikasının Sürdürülmesi
Aynı ya da benzer pazarda faaliyet gösteren yabancı ve yerli yatırımcıların, aynı yükümlülüklere tâbi tutulması, sürdürülebilir rekabet bakımından önem taşımaktadır. Rekabet politikası, anti tröst ve kısıtlayıcı uygulamaların yanı sıra, şirketlere yönelik devlet yardımlarının önlenmesini de kapsar. Küresel ekonominin öngördüğü rekabet politikaları, ülkeden ülkeye farklılık göstermektedir. Bazı ülkelerde (Örneğin ABD), rekabeti ihlal edici davranışlar ceza hukukunun konusu iken bazı ülkelerde özel hukuk meselesi olarak görülmektedir. Uluslararası yatırımlarda, rekabete ilişkin sorunlar en çok birleşme ve satın almada (M&A) yaşanmaktadır. ABD’de, birleşme sonucu pazarda satış yoğunluğunun olması durumunda, tüketici açısından belirgin bir tasarruf sağlayacak düzeyde maliyet indirimi yaratıyor ise bu durumda “etkinlik savunması” (efficiency defence) adı verilen gerekçelendirmenin geçerli olduğu, Avrupa’da ise, böyle bir gerekçenin kabul edilmediği görülmektedir. Japonya’da ise sıkı bir “Anti tekel” Kanunu yürürlükte olmasına rağmen, hükümetin bu Kanunu özellikle büyük şirketlere karşı uygulamada yetersiz kaldığı ileri sürülmektedir. Literatürde, rekabete ilişkin bir uluslararası rejim belirlenmesi konusu, yatırım konusu kadar tartışılmamıştır.

Yabancı şirketlerin ülkeye girdikten sonra uygulamış olduğu bazı politikalar ev sahibi ülkeye zarar verebilmektedir. Örneğin, rekabeti engelleyici çalışmaları, vergiden kaçmaları, etik olmayan transfer fiyatlandırması yapmaları, çevre kirliliğine yol açacak şekilde çalışmalar yapmaları ve çevreyi koruma konusundaki ilgisiz tutumları gibi olumsuz davranışları ileri sürülmektedir (Kaymak, 2005, s.83).

Firmaların DYY yapmadan önce dikkate alacakları politik faktörlerden en önemlisi politik istikrardır. Politik istikrar genel anlamda anayasal düzenin sistemli bir şekilde işlemesi, politik kutuplaşmanın olmaması ve hükümetin çok sık değişikliğe uğramaması gibi özellikleri barındırır. Ülkelerde politik istikrarsızlığın var olması geleceğe yönelik belirsizliği ortaya çıkarması nedeniyle firmaları yatırım yapmaktan vazgeçirecektir. Politik istikrarsızlık ülkedeki yatırımcıların ve yabancı yatırımcıların güvenini kırmakta olup, yapılan yatırımların ülkeyi terk etmesine sebebiyet verir. Bu durum ülkenin hem ekonomik krize girmesine hem de mevcut hükümetin değişmesine neden olabilir (Şanlısoy & Kök, 2010, s.104).

Politik faktörlerden bir diğeri olan ve 1980’li yıllarda dünya ekonomisinde hız kazanan özelleştirme, liberal ekonomi politikaları sonucunda ortaya çıkmış, ülke ekonomisinde devletin müdahalesini en az düzeye indirmede etkin rol oynayan politikalardan biri olmuştur. Tanım olarak özelleştirme, devletin ekonomi içerisinde faaliyette bulunduğu işletmeleri veya kamu iktisadi teşebbüsleri (KİT) özel sektöre devretme işlemine denir. Ayrıca devletin ekonomi üzerindeki etkinliğini azaltması da bir özelleştirme yöntemidir. Bu yöntem serbest piyasa ekonomisinin gelişmesine katkıda bulunmaktadır. Özel sektörün faaliyette bulunduğu bir alanda devletinde faaliyet içerisinde bulunması özel sektöre ket vurabilir, çünkü KİT’lerin zararları bütçeden karşılanabilirken özel sektörde bu söz konusu değildir.

Bu durum piyasada özel sektörün hâkimiyetini daraltırken devletin piyasadaki etkinliğinin artmasına neden olur. Dolayısıyla bu durumdaki bir ülkeye, DYY yapan firmalar rekabet için karşılarında yerli firmaları değil KİT’leri bulacaklardır. Bu sebeple yabancı firmalar DYY yapma konusunda pek istekli davranmayacaklardır (Tandırcıoğlu, 2002, s.198-200).

5.2 Doğrudan Yabancı Yatırımların Olumsuz Etkileri
Doğrudan yabancı yatırımların ev sahibi ülkeye gelmesi ile yerel firmaların rekabeti olumsuz etkilenebilir. Ev sahibi ülkede aynı sektör veya faaliyet kolunda çalışmakta olan yerel firmaları rekabet etmeye zorlar ve bu rekabet sonucunda teknolojik olarak yenilikçi, teknik bilgi ve donanım gerektiren daha seri ve aktif bir üretim yapılır. Bu durum yerel firmaların gelişip ilerlemelerini sağlayacak olumlu bir etki iken önlem alınmadığı takdirde yerel firmaların bu rekabete yenik düşerek başarısız olmaları durumu da söz konusudur. Yabancı yatırımcı ile rekabet gücüne ulaşamayan firmalar, birer birer piyasadan dışlanarak çalışmalarına son verebilmektedir. Yerel firmaların kâr hadlerinin düşmesi ve piyasadan çekilmesi, yabancı yatırımcıların ülke ekonomisindeki etkinliğini artırmakta olup ev sahibi ülke açısından tehdit oluşturur.

DYY’lerin ev sahibi ülkeye bir diğer olumsuz etkisi de kendi menfaatlerini ülke menfaatlerinden daha üstün tutmalarıdır. Gerekli gördükleri durumlarda üretim ve etkinliklerini bulundukları ülkelerden alıp başka ülkelere taşırlar. Daha çok çok uluslu şirketlerde görülen bu durum ev sahibi ülkeye bazı zararlar verebilir. Örneğin, firmanın aniden çekilmesi sonucunda çalışanların işsizlik sorunlarıyla baş başa kalmalarıdır (Gedikli, 2011, s.135-136).

Sonuç olarak, doğrudan yabancı yatırımların ev sahibi ülke için verimlilik ve hizmetlerin kapsamı açısından birçok olumlu etkisi bulunmakla beraber, bu etkiler rekabetin yoğun olduğu sektörlerde daha bariz yaşanmaktadır. Genel anlamda ülke ekonomileri büyüme ve kalkınma sağlayabilmek için DYY’lere büyük önem vermektedir. (Kaymak, 2005, s.79). Ekonomik büyümenin getirdiği istikrarlı ortam, sermaye yeterliliğine bağlıdır. Bazı ülkelerdeki bu sermaye yetersizliği ekonomik büyümeye engel olmaktadır. Bunun aşılabilmesi için yurt içi tasarrufların artırılması düşük gelir sebebiyle bir noktaya kadar devam etmektedir. Bu noktada ülkelerin, ekonomik büyümenin devamını sağlayabilmek için dış finansman kaynağına yöneldiği ve bu kaynakları DYY ile karşıladığı görülmektedir.

Artan küreselleşme ile ülkeler arasındaki sınırlar ve ticaret engelleri zayıflamış ve sonuç olarak doğrudan yabancı yatırımların ülkelere girişi kolaylaşmıştır. Doğrudan yabancı yatırımlar gittiği ülkelerin sermaye düzeyini arttırırken kendi yeni üretim tekniklerini ve teknolojilerini de söz konusu ev sahibi ülkeye transfer etmektedir. Bu sebeple ev sahibi ülke yerel firmaları ile uluslararası piyasada rekabetini arttırma olanağına da ulaşmış olur.

Dış finansman kaynağına aşırı yönelim neticesinde dışa bağımlılık artabilir ve yerel firmaların da zarar görmesine sebep olarak ev sahibi ülkenin ekonomik gelişimine engel olabilir. Sonuç olarak doğrudan yabancı yatırımlar her ne kadar ekonomik büyümeye etki etse de rekabetçi ortam korunmadığı zaman ev sahibi ülkenin ekonomik büyümesini olumsuz etkileyebilir. Bunun oluşumunu engellemek için rekabetçi ortamın korunması gerekir. Buna ulaşmak için ekonomik ve siyasi endişelerin ortadan kaldırılarak politik istikrarın sağlanması gerekmektedir. Bunun sağlanabilmesi için de hukuki riskin bulunmadığı şeffaf bir adalet sistemi ile ticari riskin olmadığı istikrarlı bir ekonomi gerekmektedir.

Av.Suat ŞİMŞEK

Yazarın diğer yazılarını okumak için tıklayınız

Kaynakça

Akar, G. (2010). Dolaysız Yabancı Sermaye Yatırımlarının Sektörel Kompozisyonunun Ekonomik Büyümeye Etkisi (Yüksek Lisans Tezi) Karamanoğlu Mehmetbey Üniversitesi.
Ali, S., & Guo, W. (2005). Determinants of FDI in China. Journal of Global Business and, 1 (2), 21-33.
Alp, A. (2000). Finansın uluslararasılaşması finansal krizler, çözüm önerileri ve Türkiye.(1.baskı). İstanbul: Yapı Kredi Yayınları.
Aşıkoğlu, R. (1991). Uluslararası Yatırım Kararlarında Etkili Olan Faktörler. İ.İ.B.F. Yıllığı, 47-59.
Aydemir, C., Arslan, İ., & Funda, U. (2012). Doğrudan Yabancı Yatırımların Dünya’daki ve Türkiye’deki Gelişimi. Kocaeli Üniversitesi Sosyal Bilimler, (23), 69-104.
Bal, H., & Göz, D. (2010). Doğrudan yabancı sermaye yatırımları ve Türkiye. Çukurova Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi,, 19(2), 450-467.
Bodur, H. S. (2007). Dünyada yabancı sermayenin gelişimi ve yabancı sermayehareketlerinin Türkiye üzerindeki etkileri.(Yüksek Lisans Tezi).Marmara Üniversitesi. İstanbul.
Bozkurt, H., & Dursun, G. (2006). Bilgi ve İletişim Teknolojileri ile Yabancı Doğrudan Yatırım Akımları Arasındaki Etkileşim: Türkiye için Kointegrasyon Analizi 1980-2004. Bilgi Ekonomisi ve Yönetimi Dergisi, 1(12).
Demircan, H. (2003). Dünyada ve Türkiye’de yabancı sermaye yatırımları ve stratejileri, Araştırma ve İnceleme Dizisi. T.C. Başbakanlık Hazine Müsteşarlığı Ekonomik Araştırmalar Genel Müdürlüğü. Ankara., 35,.
Dumludağ, D. (2003). Türkiye’de Yabancı Sermaye Yatırımlarının Tarihsel Gelişimi. . Toplum ve Bilim Dergisi, 96, 241-272.
Gedikli, A. (2011). Çok uluslu şirketler ve doğrudan yabancı yatırımların gelişmekte olan ülkelerin kalkınması üzerine etkileri. Girişimcilik ve Kalkınma Dergisi,, 6 (1), 96-146.
(2000). https://www.sbb.gov.tr/ozel-ihtisas-komisyonu-raporlari/#1543320522454-d482e763-f24f. https://www.sbb.gov.tr/ozel-ihtisas-komisyonu-raporlari/#1543320522454-d482e763-f24f adresinden alındı
İleri, Y. (2014). Türkiye’de Özelleştirme. Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Meslek Yüksekokulu Dergisi, 1 (1) , 149-162.
Karagöz, K. (2007). Türkiye’de doğrudan yabancı yatırım girişlerini belirleyen faktörler: 1970-2005. Yaşar Üniversitesi Dergisi, 2(8), 929-948.
KARLUK, R. (2001). Türkiye’de Yabancı Sermaye Yatırımlarının Ekonomik. TCMB.
Kaymak, H. (2005). Yabancı doğrudan yatırımları artırmak için teşvikler gerekli ve/veya yeterli mi? . Maliye Dergisi, 149, 74-104.
Kuduğ, S. (2006). Küreselleşme Sürecinde Doğrudan Yabancı Yatırımlar ve Türkiye Açısından Değerlendirilmesi. (Doktora Tezi).Dokuz Eylül Üniversitesi. İzmir.
Kurtaran, A. (2010). Doğrudan Yabancı Yatırım Kararları ve Belirleyicileri. Atatürk Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, 10 (2), 367-382.
M., B., C., O., & Çiçek, E. (2007). Doğrudan Yabancı Yatırımları Türkiye’ye Çekmek için Yapılması Gereken Düzenlemeler. Selçuk Üniversitesi Karaman İ.İ.B.F. Dergisi, 253-263.
Moosa, I. A. (2002). Foreign Direct Investment: Theory, Evidence and Practice. New York. Palgrave Macmillan, 23-42.
Narin, G. (2007). Türkiye’ye gelen doğrudan yabancı sermaye yatırımlarının özellikleri.(Yüksek Lisans Tezi).Gazi Üniversitesi.
Polat, B. (2018). Türkiye’de doğrudan yabancı sermaye yatırımları ve yatırım ortamı iyileştirme çalışmalarının etkinliği (Yüksek Lisans Tezi),İstanbul Ticaret Üniversitesi.
R., K. (tarih yok). Türkiye’de Yabancı Sermaye Yatırımlarının Ekonomik Büyümeye Katkısı, Formül Matbaası, s. 30 – 34 – 35 – 56 – 57 – 100 .
Seyidoğlu, H. (2003). Uluslararası İktisat Teori Politika ve Uygulama. İstanbul: Güzem Yayınları.
Shatz, H. J., & Venables, A. J. (2000). The Geopraphy of International Investment. The World. The World Bank Policy Research Working Paper, 1-27.
Şanlısoy, S., & Kök, R. (2010). Politik istikrarsızlık – Ekonomik büyüme ilişkisi: Türkiye örneği (1987-2006). Dokuz Eylül Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Dergisi,, 25(1),101-125.
Şimşek, M., & Behdioğlu, S. (2006). Türkiye’de Dolaysız Yabancı Sermaye Yatırımlarının Ekonomik Büyüme Üzerindeki Etkisi: Uygulamalı Bir Çalışma. Atatürk Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Dergisi, 20(2), 47-65.
Tandırcıoğlu, H. (2002). Geçiş ekonomilerinde özelleştirme. . Dokuz Eylül Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi,, 4(3), 198-226.
Yavan, N. (2012). Türkiye’nin Yurt Dışındaki Doğrudan Yatırımları: Tarihsel ve Mekânsal Perspektif. Bilig(63).
Yavuz, C., & Sivrikaya, D. (tarih yok). Küreselleşmenin aktörlerinden çok uluslu şirketler ve yönetişim. Süleyman Demirel Üniversitesi,., (s. 1217-1236). Isparta.
Zeren, F., & Ergun, S. (2010). AB’ye Doğrudan Yabancı Yatırım Girişlerini Belirleyen Faktörler: Dinamik Panel ve Veri Analizi. Business and Economics Research, 1(4), 67.

İLGİNİZİ ÇEKEBİLECEK DİĞER HABERLER
Yöneticilerin kafası neden karışık? Yöneticilerin kafası neden karışık?

Dijital çağa ayak uyduramayan “analog” kalmış yöneticiler görevlerini sürdürmekte ısrarcı olacaksa acilen “dijital zihniyet kartı” edin...

Dijitalleşme gözlük pazarını nasıl etkileyecek? Dijitalleşme gözlük pazarını nasıl etkil...

Hastalara, gözlükçüler tarafından on beş yıl önce gözlük kullanmaları gerektiği söylendiğinde bundan pek memnun olmadılar....

‘Sarı nokta’ 30 milyon kişiyi etkiliyor ‘Sarı nokta’ 30 milyon kişiy...

Türkiye’de giderek artan sarı nokta hastalığı havuzuna her sene birey katılıyor....

SGK Sözleşme toplantısı SGK Sözleşme toplantısı

Yeni dönem SGK sözleşmesi masaya yatırıldı. Yıl içinde Optisyenlik müesseseleri SGK ile sözleşme imzalayacak....

HABER HAKKINDA GÖRÜŞLERİNİZİ BELİRTMEK İSTERMİSİNİZ?(Yorum Yok)
Subscribe
Bildir
guest

0 Yorum
Inline Feedbacks
View all comments
Hocaoğlu Optik
SON EKLENEN HABERLER
Yöneticilerin kafası neden karışık? Yöneticilerin kafası nede...

Dijital çağa ayak uyduramayan “analog” kalmış yöneticiler gö...

Dijitalleşme gözlük pazarını nasıl etkileyecek? Dijitalleşme gözlük pazar...

Hastalara, gözlükçüler tarafından on beş yıl önce gözlük kul...

‘Sarı nokta’ 30 milyon kişiyi etkiliyor ‘Sarı nokta’ ...

Türkiye’de giderek artan sarı nokta hastalığı havuzuna her s...

SGK Sözleşme toplantısı SGK Sözleşme toplantısı...

Yeni dönem SGK sözleşmesi masaya yatırıldı. Yıl içinde Optis...

Prizmatik düzeltmenin önemi Prizmatik düzeltmenin öne...

Binoküler çift görme, etkilenen kişileri günlük yaşamda cidd...

Kering Eyewear gelir rekoru kırdı Kering Eyewear gelir reko...

Kering'in gözlük bölümü 12 aylık dönemde pozitif gelir artış...

Zenith markası kimde kalacak? Zenith markası kimde kala...

Anılan hükümsüzlük kararının kesinleşmesini takiben ceza dos...

Gözlük Pazarı 2028’e kadar 172,42 milyar ABD dolarına ulaşacak Gözlük Pazarı 2028’e kada...

Dünya çapında gözlük pazarı pazarı 2020’de 105,56 milyar ABD...

Dünya, Optometri haftasını kutluyor Dünya, Optometri haftasın...

Dünya Optometri Konseyi (WCO) farkındalık haftası 17-23 Mart...

Göz Sağlığı ve Optometri Çalıştayı gerçekleştirildi Göz Sağlığı ve Optometri ...

Üsküdar Üniversitesi Tıp Fakültesi tarafından Muş Alparslan ...

Magazin HABERLERİ
Web TV