Bu şehir devasa bir şehirdi. Ancak bu şehri diğer Mısır şehirlerinden ayıran asıl önemli ayrıntılar bunlar değildi.
09 Nisan 2021 - 17:21 'de eklendi.
DÜNÜN KAFİR, BUGÜNÜN BİLGE FİRAVUNU: AKHENATON
Mısırbilimin öncülerinden John Gardner Wilkinson, 1824 senesinde, Nil Nehri kıyısındaki Amarna’da, bir antik kenti araştırırken, kasabanın harabelerine bir göz attıktan sonra, sınırdaki dikilitaşların önünde bazı garip izlenimler fark etti. Akhenaton’un saray yetkililerinin kaya mezarlarını keşfetmiş olan Wilkinson, Akhenaton’u şöyle tarif edecekti: “Göbekli, kadınsı biçimlerle resmedilmiş çok şişman bir kral…”
Wilkinson, Amarna Dönemi’nin sanatsal tarzının geleneksel tarzdan farklılaşan bazı izlenimleri dışında, Akhenaton ve onun dönemi hakkında pek fikri sahip değildi. Ancak yine de bu, önemli bir keşifti. Çünkü 1826’dan önce ne Amarna’nın ne de Akhenaton’un varlığı biliniyordu.
1843 yılında, Karl Richard Lepsius, Prusya kralı IV. Friedrich Wilhelm’in finanse ettiği heyet ile Amarna’ya geldi ve burada üç gün kaldı. Lepsius, Mısır’dan yazdığı mektuplarda, çalışmalarının ilk sonuçlarını ilim dünyasına iletti. Akhenaton’un, kendisinin ve diğerler mısırbilimcilerin şimdiye kadar inandıkları gibi, bir kadın olmadığını ifade etti.
Wilkinson ve Lepsius, Antik Mısır kültürü ve dininin kökten değiştiği o kısa ama büyüleyici döneme ilişkin bilgilerimizin temellerini atmış oldular. Akhenaton’un, resimlerde kadınsı biçimde temsil edilmesi ve MÖ 3. yüzyılda yaşamış Antik Mısırlı tarihçi Manetho tarafından yazılmış kayıtlarda yer almaması, Akhenaton’un ancak 19. yüzyılda keşfedilebilmesine sebep olmuştur.
Manetho, kendisinden yaklaşık 1.000 sene önce yaşamış olan Akhenaton hakkında gerçek bir bilgiye sahip değildi. Çünkü onun dönemine pek Akhenaton’un ismi Mısır tarihinden silinmişti. Bu sebeple Manetho da tarihi yazınlarında, III. Amenhotep’ten hemen sonra Akhenaton’un değil başka bir firavunun geldiğine yer verdi. Yalnızca Manetho değil; Herodot, Diodorus, Strabo ve antik çağın diğer tüm yazarları Akhenaten ve onun döneminden bihaberlerdi. Peki bu dönemin hatırası nasıl tamamen kayboldu? Bu sorunun cevabı aslında hikâyenin en başında, Akhenaton’un hükümdarlığında yatıyor.
Akhenaton, Antik Mısır’ın 18. Hanedanlık Dönemi firavunuydu. Hükümdarlık tarihi bazı kaynaklarda MÖ 1351-1334; bazı kaynaklarda ise MÖ 1353-1336 olarak gösterilir. Babası III. Amenhotep ölünce, varisi olarak tahta geçti.
Akhenaton’u, diğer tüm Mısır firavunlarından ayıran, tarihten silinmeye çalışılmasına sebep olan ancak aynı zamanda, onu Mısır tarihinin en ilgi çekici firavunu yapan ise dünyanın ilk tek tanrılı inancını kabul etmesi ve bu dini devletin resmi dini yapmasıydı.
Akhenaton, firavunluğunun beşinci senesinde, Amon’un Ruhu anlamındaki Amenhotep olan ismini, “Aten’in Ruhu” anlamındaki Akhenaton (Akhenaten) olarak değiştirdi ve sonrasında da hep bu ismi kullandı. Bu değişiklik, basit bir isim değişikliğinden ibaret değildi. İçerisinde büyük bir kültürel ve inançsal değişimi de barındırıyor ve bu değişimin kalıcılığını temsil ediyordu.
Akhenaton, ilk yıllarında, Aten’in yanında diğer tanrılara da yer vermekteydi ancak adım adım eşsiz tanrı, tek tanrı olarak Aten’i (Aton’u) seçti. O güne dek tüm Antik Mısır kültür ve inancını şekillendiren, içerisinde 2000’den fazla tanrı bulunan Antik Mısır dinini değiştirmek için çabaladı. Firavun Akhenaton, “Aten’in dini” anlamına gelen Atenizm’i resmi din olarak kabul ederek, kendi döneminde yeni bir dinsel düzen oluşturdu.
Firavunluğunun altıncı senesinde Akhenaton, Mısır’ın tarihsel başkenti olan Teb (Thebai) şehrini terk ederek, bugün Amarna olarak bildiğimiz topraklarda “Akhetaten” yani “Aten’in Şehri”ni inşa ettirdi. Firavun olarak kendisi ve ailesi ile birlikte tüm Teb halkını da bu şehre yerleştirdi. Akhetaten -tamamen Atenizm dinine göre dizayn edilmiş bu şehir- Mısır’ın yeni başkenti idi.
Akhetaten hakkında en net bilgileri, şehrin sınır kapılarındaki, doğrudan Akhenaton Döneminde, onun ağzından yazılmış hiyerogliflerden edinebiliyoruz. Şehrin mimari düzeni ile birlikte yapılış amacını da anlatan hiyerogliflerde Akhenaton şöyle demektedir: “Bunu yapmamı bana bir asil söylemedi. Topraklarımdaki herhangi bir kişi söylemedi. Bunu bana Aten söyledi. Bana, ‘Benim için inşa et!’ dedi.”
Bu hiyerogliflerden ve yapılan arkeolojik çalışmalardan öğrendiğimiz üzere şehrin merkezinde Aten Tapınağı yer almakta, tapınağın etrafında ise onlarca ev, ambar ve aralarda büyük caddeler bulunmaktaydı. Bu şehir devasa bir şehirdi. Ancak bu şehri diğer Mısır şehirlerinden ayıran asıl önemli ayrıntılar bunlar değildi.
Akhenaton, “Aten’in evi” olarak gördüğü şehri, müthiş bir çaba içerisinde yalnızca on bir sene içerisinde inşa ettirdi. Bu şehir, on bir sene sonunda tam anlamıyla o günün en modern şehri idi. Asıl etkileyici olsan ise bu şehirde, diğer Mısır şehirlerinden farklı olarak, zenginler ile fakirler, köleler ile soylular ayrı bölgelerde değil bir arada yaşıyorlardı. Bu durum, Akhenaton’un yeni dininde, eşitlik vurgusunu açıkça gösteriyor.
Atenizm’in getirdiği köklü değişimler, bu dönemde yapılan duvar resimlerinde de açıkça etkisini gösteriyor. Bu dönemde yapılan resimlerde, klasik firavun resimlerinin aksine daha realist bir tutum görülüyor. Firavun klasik, kaba ve köşeli hatları olan, tanrısal figür olarak değil; insani özellikleri ile, günlük yaşamında, duyguları ile resmediliyor. Bu husus, Akhenaton, karisi Nefertiti ile çocuklarının kucaklarında oturduğu ünlü duvar resminde görülebiliyor. Akhenaton’un resim ve heykellerinde, ellerindeki kusurlara ve göbeğine yer verilmiş olması da bu tutumun diğer bir göstergesidir. Yani Akhenaton halkına, “Ben tanrı değilim yalnızca Aten’in sözcüsüyüm ve sizler gibi bir insanım.” diyor.
Akhenaton, yeni şehrinde ve tüm Mısır’da, diğer Mısır tanrılarına tapınmayı yasakladı ve onların tasvirlerini tapınaklardan silmeye çalıştı. Yani bir nevi putları yıktı. Halkına; Aten’den başka tapılacak olmadığını, kendisinin onun yeryüzündeki temsilcisi ve habercisi olduğunu söyledi. Onlara eşitliği, adaleti göstermek için çabaladı.
Akhenaton’un inancının diğer ilgi çekici yanı ise, herhangi bir tanrıdan bahsediyor olmayışıydı. Evet, Aten’den, onun tekliğinden, ezeli ve ebediliğinden, sonsuzluğundan ve gücünden bahsediyordu. Ancak Aten, bir tanrıdan daha farklı özelliklere sahipti. Bunu anlamak için, o dönem ile günümüz tanrı anlayış arasındaki farkı göz önünde bulundurmak gerekir. Günümüzde, etkin biçimde inanılmaya devam edilen neredeyse hiç çok tanrılı din bulunmakta ve dünya nüfusunun çok büyük bir kısmı da Hristiyanlık, Müslümanlık, Musevilik gibi tek tanrılı dinleri kabul etmektedir. 2000 farklı tanrının yer aldığı ve böyle bir inanç sisteminin kabul edildiği bir kültürde “tanrı” kelimesinin, günümüzdeki güçlü imgesinden farklı olduğu oldukça açık görünüyor. Akhenaton, bu sebeple Aten’i bir tanrı olarak değil, bundan daha büyük bir güç, bir enerji olarak görmüştür. Aten her ne kadar daha öncesinde de Mısır tanrılarından biri olsa da hiçbir zaman bu denli öne çıkmamış; Ra, Osiris, Amon ya da Set gibi “baş tanrılar” arasında gösterilmemiştir. Akhenaton döneminde ise, anlayış tamamen değiştirilmişti. Aten, binlerce tanrıdan biri değildi. Tek bir tanrı, tek bir güç vardı. O da Aten’di.
Akhenaton’un yeni dininin merkezinde, dünyanın varlığını garanti eden güneşin günlük hareketi duruyordu. Aten her sabah yaratılışını yenilerdi. Ancak gece boyunca dünyanın en derinlerinde olan cehennem dünyasından geçip ışığını ölülerin alemine taşımak zorundaydı. Tüm dünya ışığa bağlı olsa da ışığın kendisi karanlıkta günlük yenilenmeyi aramalıydı. Atenizm, güneşin güvenilirliğine ve güneşin hareketine olan derin güveni yansıtmaktaydı. Bu sebeple Aten, duvar resimlerinde güneş şeklinde simgelenmiştir.
Akhenaton’un gerçekleştirdiği bu büyük değişimlerin, Mısır halkında ve politik güce sahip din adamları olan Amon Rahipleri üzerindeki etkisi ise Akhenaton’un beklediği gibi olmamıştır. Her ne kadar Mısır firavunun sahip olduğu sonsuz güç sebebi ile, 17 yıl hükümdarlık süresince, bu değişiklikler sebebiyle Akhenaton’a karşı bir isyan çıkmamışsa da firavunun cinayet şüphesi bulunan ölümü ardından, her şey değişmiş, başka bir deyişle eski haline getirilmiştir. Bunun sebebi ise açıkça Amon rahiplerinin kendi çıkarlarını korumak istemeleridir.
Akhenaton’dan sonra tahta geçen firavun konusu epeyce karışıktır. Hatta kızlarından Nefer Neferuaten’in henüz 12 yaşında iken, ilk kadın firavun olarak hükmettiğini, ablası Meritaten’in de ona eşlik ettiğini yazan kaynaklar bile bulunmaktadır. Akhenaton’in üvey kardeşi Smenkhare’nin bir süre firavunluk yaptığı ama çok kısa bir süre sonra öldüğü de kaynaklarda yer alan diğer bir ifadedir. Bu döneme ait karmaşa ve gizem halen devam etmektedir.
Bu karmaşa ve belirsizliğin ardından yeni firavun, Akhenaton’un genç Prenses Tiya’dan olan oğlu, MÖ 1341’de doğan Tutankhamun’du. Tutankhamun, MÖ 1336-1327 yılları arasında hüküm sürdü. Akhenaton’un getirdiği tek tanrılı dinin silinmeye çalışılması ise bu dönemde başladı.
Yeni firavun, adını Tutankhaton iken Tutankhamun olarak değiştirdi. Bunun anlamı “Aten” dininden çok tanrılı dine geri dönmekti. Bu durum, Akhenaton’un tek tanrılı dininin, Eski Mısır dininin temsilcisi olan, siyasi olarak büyük güç sahibi Amon rahipleri tarafından kabullenilmediğini ve o öldükten hemen sonra eski inançların geri getirilmeye çalışıldığını gösteriyor. Çünkü Tutankhamun, tahta geçtiğinde henüz 9 yaşında idi ve onun döneminde verilen kararlardan çoğu, aslında Amon rahiplerinin kararlarıydı. Zaten henüz 18 yaşında iken hayatını kaybeden Tutankhamun döneminde yapılanların, firavunun kendi iradesi ile gerçekleştiğini düşünmek oldukça gerçek dışı görünüyor.
Akhenaton’dan sonra başa gelen Tutankhamun dahil tüm firavunlar Akhenaton’un oluşturduğu tek tanrılı dini ortadan kaldırıp eski çok tanrılı Mısır dinini yeniden tesis etmek için çabaladılar. Hatta Akhenaton’un kurduğu ve Aten’e adadığı başkenti, Aten Tapınağı ve diğer yapılarla beraber talan ettiler. Bu büyük şehir, kurucuyu öldükten çok kısa süre sonra harabeye çevrilip terk edildi.
Akhenaton’u unutturmaya yönelik çalışmalar bu kadarla da sınırlı kalmadı. Akhenaton ismi adeta lanetlendi, tüm kayıtlardan silindi ya da “kafir” olarak anıldı. Resimlerinde yüzü çizildi. Akhenaton’a ait her şey silinmeye, firavun adeta her şeyi ile yeryüzünden yok edilmeye çalışıldı.
Yaklaşık 3200 sene boyunca, Akhenaton ismi adeta unutuldu. Ta ki 19. yüzyılda Wilkinson ve Lepsius onu tekrar keşfedene kadar. Bu tarihten itibaren Akhenaton tekrar tarih sayfalarına dönmekle kalmadı, belki de Mısır’ın en bilinen firavunu oldu.
Akhenaton’un dönüşü o kadar güçlü oldu ki, Akhenaton’un dini hakkında çeşitli temellendirme ve teoriler ortaya çıktı. Teorilerden biri, Hz. Musa ile Akhenaton’u özdeştirirlerken diğeri, Akhenaton’un tek tanrı inancını Mısır’ı açlıktan kurtaran Hz. Yusuf’tan öğrendiğini ve kendini bu inanca adadığını ileri sürdü. Hatta Sigmund Freud, Musa’nın, Akhenaton öldükten sonra Mısır’ı terk eden Atenist bir din adamı olduğunu ileri sürdü.
Başka bir teoriye göre ise Akhenaton’un kurduğu dinin temelleri babası III. Amenhotep ile Annesi Tiye’ye dayanıyordu. III. Amenhotep hükümdarlığının son dönemlerinde tüm Mısır tanrıları içerisinde, güneş tanrıları olarak kabul edilen küçük bir gruba özel ilgi duymaya başlamıştı. Karısı ve Akhenaton’un annesi Tiye ise aslen Finike soyundan gelmekte olup tek tanrı inancına yatkındı.
Kaynağı ne olursa olsun, sonuç olarak Akhenaton, yeryüzünde tek tanrıya inanan ve tek tanrı inancını uygulayan ilk hükümdardır. Her şeyin yaratıcısının tek tanrı olan Aten olduğuna inanan Akhenaton, eski Mısır tanrılarına ait tüm putları kırdırmıştır. Firavunların da tanrı olmadığını kanıtlamak için sürekli halkın arasına katılmış, kendini tanrılaştırmadan sıradan bir insan olarak resmettirmiştir. Tanrısı Aten için Amarna’da, Akhetaten adlı yeni bir kent kurmuştur. Zengin-fakir, soylu-köle ayrımı yapmadan, herkesin Aten önünde eşit olduğunu vurgulamıştır.
Akhenaton’un ağzından söylenmiş ve kayda geçirilmiş Aten hakkındaki şu sözler herkese tanıdık gelecektir:
“Tanrı, uludur, birdir, tektir.
Ondan başkası yoktur.
Bir tanedir,
O’dur her varlığı yaratan.
Bir ruhtur tanrı, görünmeyen bir ruh…
Ta başlangıçta vardı tanrı.
Tek varlıktı o.
Hiçbir şey yokken o vardı.
Her şeyi o yarattı…
Ezelden beri gelen varlığı,
Ebediyete kadar sürecek.
Gizlidir tanrı, kimse görmemiştir onu.
İnsanlara ve yarattıklarına sır kalır her zaman.”
Evet, Akhenaton belki 3200 yıl boyunca tarihten silinmeye çalışıldı. Ancak görünen o ki Aten, yeryüzündeki sesinin silinmesine izin vermedi. O günün “kafir firavunu”, bugünün “bilge firavunu” oldu.
Suat Şimşek
Yazarın diğer yazılarını okumak için tıklayınız |
Haber vermeden geldiğim bu köy kahvesinde Ruşen Amca'yı görü...
ÜNİVERSAL GÖZLÜK SAAT OPTİK ÜRÜNLERİ SANAYİ VE TİCARET AŞ’YE...
Optik ve gözlük sektörünün uluslararası ölçekteki en önemli ...
Antakya Yayladağı’nda öğrencilere Beta Optik tarafından ücre...
Türkiye’ nin optik dijital dergisi, Tüm cihazlarda erişilebi...
"Mal ve Hizmetlere Uygulanacak Katma Değer Vergisi Oranların...
Kurum ile Bankaların protokolleri sona erdiği için artık ban...
Thélios azınlık hissesi planlarken, kalan hisseler kreatif d...
Sağlık Bakan Yardımcısı Doç. Dr. Şuayip Birinci, yapılan bir...
Nemrut taş heykellerinden birine sanal ortamda giydirdiğimiz...