Ankara-Bu araştırmanın sonucunda hazırlanan “Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne Üyelik Sürecinde Sağlıkta İnovasyon” başlıklı rapor , Ankara Sheraton Oteli’nde düzenlenen bir seminer ile kamuoyuna tanıtıldı. Türkiye’nin AB üyeliği sürecinde sağlık sektöründeki inovasyon konusunu ele alan raporun tanıtım toplantısının açılış konuşmaları Sağlık Bakanı Prof. Dr. Recep Akdağ ve TÜSİAD Yönetim Kurulu Başkanı Ümit Boyner tarafından gerçekleştiriliyor. “Türkiye’nin […]
15 Mart 2011 - 23:42 'de eklendi.
Ankara-Bu araştırmanın sonucunda hazırlanan “Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne Üyelik Sürecinde Sağlıkta İnovasyon” başlıklı rapor , Ankara Sheraton Oteli’nde düzenlenen bir seminer ile kamuoyuna tanıtıldı.
Türkiye’nin AB üyeliği sürecinde sağlık sektöründeki inovasyon konusunu ele alan raporun tanıtım toplantısının açılış konuşmaları Sağlık Bakanı Prof. Dr. Recep Akdağ ve TÜSİAD Yönetim Kurulu Başkanı Ümit Boyner tarafından gerçekleştiriliyor.
“Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne Üyelik Sürecinde Sağlıkta İnovasyon” başlıklı bu çalışma, TÜSİAD Sosyal İşler Komisyonu’na bağlı Sağlık Çalışma Grubu’nun faaliyetleri çerçevesinde, Centre for European Policy Studies – CEPS (Avrupa Politika Çalışmaları Merkezi)’nde araştırmacı olarak görev yapan Z. Güldem Ökem tarafından hazırlandı. Raporda şu özet bulgular yer alıyor:
Sosyal politikaların ve sağlık sisteminin temel amacı, hizmete ulaşılabilirliği artırmaktır. İnovasyon, sağlık hizmetlerinde ulaşılabilirliği artırır. İnovasyon süreci, bilimsel bilginin, pazar değeri taşıyan ürünlere dönüştürülmesi olarak tanımlanabilir. İnovasyonda araştırma, üretim ve pazar ilişkisinin gözetilmesi, yenilikçi ürünün kişilerin kullanımına sunulmasını ve ulaşılabilirliğini sağlayacaktır.
Nüfusun artması ve giderek yaşlanması sonucunda hastalık yapısı ve buna bağlı olarak sağlık bakım ihtiyaçları değişmektedir. Gelir seviyesinin yükselmesi, teknolojik ilerlemeler ve toplumun tamamının kapsanmasını hedefleyen sağlık sigortası sistemlerinin tüm ülkelerde giderek yaygınlaştırılması, daha iyi sağlık hizmetine olan talebi artırmaktadır. Taleple birlikte artan sağlık harcamaları, sektörde maliyetlerin kontrolü ve verimlilik arayışlarını beraberinde getirmektedir. İlerleyen teknolojiyle birlikte yaratılan yeni ürün ve hizmetler, teşhis ve tedavi imkanlarını geliştirerek, ileride karşılaşılabilecek maliyetlerin önlenmesini sağlayabilir ve böylelikle uzun dönemde sağlık sisteminde verimliliği artırabilir.
Sağlık sektörü, gelişmiş ekonomilerde en büyük hizmet sektörlerinden biridir. Sağlık sektöründe inovasyon, sürdürülebilir büyümeye katkıda bulunur. Gelişmiş ekonomilerde sağlık sektöründe üretilen mal ve hizmetlerin Gayri Safi Yurt İçi Hasıla (GSYİH) içindeki değeri %7, bu sektörde yaratılan istihdamın oranı ise %10 seviyesindedir. Toplam sağlık harcamalarının GSYİH’ya oranının 2020’de %16’ya çıkacağı hesaplanmaktadır. Hızla büyüyen sağlık sektörü, yenilikçi teknolojilerin en büyük kaynağı ve kullanıcılarındandır.
Sağlıkta inovasyonun nihai kullanıcısı insandır ve teknolojik ilerlemeler insan hayatını ve yaşam kalitesini doğrudan etkiler. Sağlık sektörünün nihai çıktısı sağlıklı nüfustur. Sağlıklı bir nüfus, işgücü verimliliğini ve miktarını artırır. Yenilikçi ürün ve hizmetler teşhis ve tedavi imkanlarını artırırken, geliştirildiği ülke ve firmaya “ilk başlayan” önceliği sağlayarak rekabet avantajı getirir ve ihracat potansiyelini artırır. Teknoloji ve bilgi yoğunluğu nedeniyle, sağlık sektörünün Araştırma ve Geliştirme (Ar-Ge) ve inovasyon kapasitesi ilişkide olduğu diğer sektörlere de yayılır. Üretim ve ihracat kapasitesindeki artış, istihdam ve büyümenin sürdürülebilirliğini ve yaşam kalitesini geliştirir.
Türkiye’nin önünde sağlık sektöründe yaratacağı yenilikçi ürün ve hizmetlere ilişkin önemli fırsatlar mevcuttur. Türkiye, nüfus büyüklüğü ve sağlık sigortası kapsamının yaygınlaştırılmasıyla artan sağlık hizmeti talebi, coğrafi açıdan dünya pazarlarına yakınlığı ve teknolojik altyapısı bakımından sağlık sektörünün yaratacağı yenilikçi ürün ve hizmetler için önemli bir talep kaynağıdır. İnovasyonun desteklenmesi hem toplumun sağlık düzeyinde iyileşmelere, hem de sağlık sektörü ve ekonomiye katkı sağlayacaktır.
İnovasyon kendiliğinden gelişen bir süreç değildir. Hükümet politikaları, sağlık sektöründe inovasyonun belirleyicilerini harekete geçirir. Sağlık sektörü faaliyetleri kamusal nitelik taşıdığından kamunun düzenleyici ve denetleyici rolü ağırlıklıdır. Sosyal güvenlik sistemi gelişmiş ülkelerde devlet, aynı zamanda vatandaşlar adına sağlık hizmetlerinin en büyük alıcısı konumundadır. Yeni bir ilaç veya tedavi yönteminin kullanıma sunulabilmesi ve vatandaşa ulaşabilmesinde devletin ruhsatlandırma, belgelendirme, fiyatlandırma ve geri ödeme kararları temel önemdedir. Bu süreçleri planlayan ve uygulayan otoritelerin ortaya koyacağı politika ve teşvikler, sağlık sektöründe inovasyonun temel belirleyicileri olan Ar-Ge, yatırım ve üretim kararlarını şekillendirir.
İnovasyon ekonomik ve sosyal sonuçları itibariyle bir sanayi projesidir. Sanayide inovasyonu önceliklendirecek bir stratejiye ihtiyaç vardır. Sağlık sektörü bu stratejinin önemli bir parçasıdır. Türkiye’de “inovasyon” bilim ve teknolojiyi geliştirme hedefinin ötesinde, pazar hedefli bir sanayi projesi olarak algılanmalı ve bu proje stratejik önceliklere sahip olmalıdır. İnovasyon politikaları temel politika tercihlerini içermelidir. Sürekli olarak artan hizmet talebi ve yoğun teknoloji içeriği nedeniyle inovasyon stratejisinde sağlık sektörü kritik öneme sahiptir.
Bilimsel ve teknolojik Ar-Ge faaliyetleri, inovasyonun desteklenmesini görev edinen kamu kuruluşları ile bunların uygulamaları arasında eşgüdümü sağlayacak bir kurumsal yapılanmaya ihtiyaç vardır. Bu amaçla Sağlık Araştırma ve Yatırım Programı (SAYAP) oluşturulmalıdır. İnovasyon faaliyetlerinin planlanması, ilaç, tıbbi cihaz-teknoloji ve eSağlık’ta inovasyon önceliklerine göre kaynakların yönlendirilmesi ve paydaşlar arasında işbirliğinin geliştirilmesi SAYAP’ın temel fonksiyonları arasında yer almalıdır.
Bu raporda sağlık sektörünün inovasyon ortamının değerlendirilmesi ve geliştirilmesine yönelik öneriler, inovasyon yapı ve süreçlerindeki farklılıklar nedeniyle, ilaç, tıbbi cihaz-teknoloji ve eSağlık sektörleri itibariyle ele alınmaktadır.
İlaç Sektörü
İlaç sektöründe inovasyon faaliyetleri ile jenerik ilaç üretimi birbirini izler. Her iki sürecin, ihtiyaçları doğrultusunda desteklenmesi gerekir. Yenilikçi ilaç firmaları uzun ve maliyetli araştırmalarının karşılığını, piyasada elde ettikleri öncelikli konumla almaya çalışırlar. Patent ve ek koruma sürelerinin sona ermesiyle birlikte pazara giren jenerik ilaç üreticileri, imalat süreci ile ürün formu, dozaj ve kombinasyonlarını geliştirirler. Jenerik ilaç sektörünün geliştirilmesi için atılacak adımların, aynı zamanda yenilikçi süreçlere altyapı hazırlığı olarak değerlendirilmesi mümkündür. Orijinal ilaç olmazsa, jenerik üretimi de söz konusu olamayacağından, piyasa rekabetinin karşı karşıya getirdiği bu iki üretim geleneğinin birbirini sağlıklı bir biçimde tamamlayacak şekilde desteklenmeleri gerekir.
Türkiye, ilaç sektöründe önemli ve büyüyen bir pazar hacmine sahiptir. Konumu itibariyle, ihracat potansiyeli büyüktür. Bu avantajları, ilaç sektöründe sınırlı düzeydeki Ar-Ge faaliyetlerini artırarak değerlendirebilmelidir. Türkiye ilaç piyasası 2009 yılında 10.4 milyar dolara ulaşarak dünyada on ikinci sıraya yükselmiştir. Türkiye’nin 2013 yılına kadar Çin, Brezilya, Hindistan ve Rusya’yla birlikte en hızlı gelişen ülkeler (“pharmerging”) arasında yer alacağı öngörülmektedir. Türkiye’nin; nüfus büyüklüğü, sağlık sigortası kapsamının yaygınlaştırılmasıyla artan sağlık hizmeti talebi, coğrafi açıdan dünya pazarlarına yakınlığı ve teknolojik altyapısı bakımından önemli bir potansiyeli bulunmaktadır. Yatırım, üretim, istihdam ve ihracatta yaratacağı katma değer artışı göz önüne alındığında, bu potansiyelin sürdürülebilir büyümeye sağlayacağı katkıdan yararlanılmalıdır.
İlaç sektöründe formülasyon geliştirilmesi, faz II-IV araştırmaları kısıtlı çerçevede yapılmaktadır. Ar-Ge faaliyetleri, harcamaları ve ilaç Ar-Ge’sinde istihdam edilen personel sayısı dünya ölçeğine göre oldukça geridedir. 2009 yılında dünyada yürütülen 72,615 klinik araştırmanın sadece 521’i Türkiye’de yapılmıştır. ABD’de her bir milyon kişiye düşen klinik araştırma sayısı 191, Batı Avrupa’da 86, Doğu Avrupa’da 22 iken, Türkiye’de bu sayı 4’tür.
Araştırmacı firmaların Türkiye’de ilaç Ar-Ge’sinde istihdam ettiği personel, 2009 yılında bu sektörde gerçekleşen toplam 25 bin kişilik istihdamın yalnızca binde 8’i kadardır. Türkiye’de faal ilaç firmalarının patent başvuru ve tescilleri içindeki payı %1’in altındadır. Türkiye’de, araştırmacı firmaların Ar-Ge’ye ayırdığı kaynaklar 38 milyon dolardır. Küresel ölçekte 90 milyar dolar düzeyindeki ilaç Ar-Ge harcamasının %0.042’si düzeyinde kalan bu miktar, cirolarının %18.7’sini Ar-Ge’ye ayırdığı bilinen yenilikçi ilaç firmalarının Türkiye’ye yönelik yatırımlarının düşük düzeyde kaldığını göstermektedir.
Araştırmacı ilaç firmaları, yenilikçi faaliyetlerini küresel düzeyde yaygınlaştırmaktadır. AB’ye uyum süreci Türkiye’nin bu küresel dönüşüme entegrasyonunu kolaylaştıracaktır.
İlaç sektöründe ulusal pazarın kurumsallaşması tamamlanmalıdır. Ruhsatlandırma, fiyatlandırma ve geri ödeme süreçlerinde ilave kurumsallaşma ihtiyaçlarının giderilmesi gerekmektedir. Bu kurumsallaşma ayrıca şeffaflığın, öngörülebilirliğin ve paydaşlar arasında işbirliğinin geliştirilmesini hedeflemelidir. Yeni düzenlemelerin, AB uygulamalarından uzaklaşmaması ve pazarda anomalilere yol açmaması gözetilmelidir.
Ruhsatlandırma süreci kolaylaştırılmalı ve süresi kısaltılmalıdır. AB ile uyumlu hale getirilen ilaç ruhsatlandırma süresi uygulamada da 210 takvim günü içinde sonuçlandırılmalı, AB kapsamındaki merkezi ve karşılıklı ruhsat tanıma uygulamalarına imkan sağlanmalıdır.
Fiyatlandırma ve geri ödeme kararları öngörülebilir olmalı, yenilikçi ilaçlara ilişkin kararlar şeffaf ve hızlı biçimde alınmalıdır. Fiyatlandırma ve geri ödeme kararlarında yurt içinde yaratılmış yenilikçi ilaçların üretimini özendirecek politikalar belirlenebilir. Bu kararlarda ilacın yenilikçi niteliği ve klinik araştırma, üretim ve ihracat imkanı özelliği dikkate alınmalıdır. Yenilikçi araştırma ve yatırımlar istihdamı artıracak ve mevcut insan gücünün araştırma deneyimi kazanmasını sağlayacaktır.
Tıbbi Cihaz ve Teknoloji Sektörü
Tıbbi cihaz ve teknoloji sektörü ürün çeşitliliği nedeniyle inovasyona en açık ve dinamik sektörlerden biridir. Büyüyen iç pazar ve artan ithalat, tıbbi cihaz ve teknolojide inovasyon için önemli bir fırsat olarak görülmelidir.
2009 yılı itibariyle Türkiye, yaklaşık iki milyar dolarlık tıbbi cihaz pazar hacmiyle dünyadaki en büyük 30 ülke arasında yer almaktadır. Devletin özel sektörden hizmet satın alımı, özel sağlık kuruluşlarının tıbbi cihazlara yatırım yapabilmelerine olanak sağlamıştır. Bu durum, tıbbi cihazlar pazarının büyümeye devam edeceğine işaret etmektedir. Tıbbi cihaz sektörü yarattığı katma değer açısından 13. sıradadır. Sektörde yaratılan istihdamın toplam istihdam içindeki payı %0.9’dur.
İthalatın yerli üretime göre ağırlıklı olması nedeniyle, yatırım ve ara malların çoğunluğu ithal edilmekte, buna nitelikli işçilik maliyetleri eklendiğinde yerli üretimin rekabet imkanı zayıflamaktadır. Ancak pazar hacmiyle birlikte üretim, ithalat ve ihracat da büyümektedir. Üretim ve ihracatın, ithalatı ikamesi kendiliğinden gerçekleşmeyecektir. Bu fırsatın değerlendirilmesi için kurumsal yapı-mevzuat, sermaye-insan gücü ve üretim-pazar organizasyonu alanlarında bazı kritik adımlar atılabilir.
Yerli üretimi inovasyona yöneltecek rasyonel bir vergi düzenlemesi, sermaye desteklerinin firmadan ziyade proje temelinde uygulanması, imalata inovasyon odaklı bir nitelik kazandıracaktır. Ara malları ithalatında %18’lik vergi oranına karşılık, tıbbi cihaz ithalatında %8’lik vergi oranı, üretim ve yenilikçi faaliyetler yerine mamul cihaz ithalatını özendirmektedir.
Yenilikçi imalatı destekleyecek girişim sermayesinin artırılması amacıyla 5746 sayılı Ar-Ge Faaliyetlerinin Desteklenmesi Hakkında Kanunu’yla getirilen teknogirişim desteklerinin çoğaltılması, KOBİ kredilerinin bu yönde işlevsel hale getirilmesi düşünülebilir. Kanunda firmalara teşvik ölçütü olarak getirilen, Ar-Ge faaliyetlerini ayrı bir birim olarak örgütleme ve 50 Ar-Ge personeli istihdamı zorunluluğu sektörde yenilikçi faaliyetlerin gerektirdiği yapısal ve işlevsel esnekliğe uymamaktadır. İnovasyonun genellikle küçük ve orta büyüklükteki işletmelerce sağlandığı, ayrıca inovasyonun genellikle firmaların genç döneminde gerçekleştiği dikkate alınarak, Ar-Ge mevzuatında gerekli değişiklikler yapılmalıdır.
Piyasanın öngörülebilirliği ve şeffaflığını sağlayacak kurumsal yapı ve mevzuat tamamlanmalıdır. “Türkiye İlaç ve Tıbbi Cihaz Kurumu” kurulmalıdır.
İnovasyonda kritik önem taşıyan disiplinlerarası işbirliği teşvik edilmelidir. İşgücünün eğitim ve mobilizasyonu için uzun dönemli planlama ve yönlendirme gereklidir. Ar-Ge projelerinde istihdam edilen personelin sayısı artırılmalı ve sürekliliği sağlanmalıdır. Sektörde inovasyon tıp, biyomedikal, nanoteknoloji, elektronik, mekanik, fizik, malzeme ve yazılım mühendisliği alanlarında deneyim sahibi insan gücüne ihtiyaç vardır. İhtiyaç duyulan insan gücünün tespiti için sektörel bilgi ve yetkinlik değerlendirmesi yapılmalı, lisans ve lisansüstü eğitim ve müfredat planlaması buna göre yapılandırılmalı ve tersine beyin göçü teşvik edilmelidir.
Üniversite-özel sektör işbirliği teknokent ve sanayi kümelenmeleri bünyesinde kolaylaştırılmalıdır. Akademik ve klinik pratisyenlerin, mevcut kariyerlerinden kopmadan, endüstriyel Ar-Ge sürecine katkı sağlayabilmelerine olanak tanınmalıdır.
Fiyatlandırma ve geri ödemede öngörülebilirliğin ve şeffaflığın geliştirilmesi, bu konudaki kriterlerin yenilikçi ürünleri dikkate alması gereklidir. Tıbbi cihazlarda inovasyon çoğunlukla artırımsal nitelikte olduğundan, kullanıldıkça faydası artmakta ve yeni inovasyonun önünü açabilmektedir. Tıbbi cihaz ve teknoloji ürünlerine yönelik geri ödemeyle ilgili kararlar, inovasyonu göz önünde bulunduran, şeffaf kriterlere dayandırılmalıdır. Kriterler arasında ürünlerin yenilikçi niteliğine yer verilebilir. Kamunun, uzun vadede tıbbi teknolojilere yönelik alım hedeflerini belirlemesi öngörülebilirliğe katkıda bulunacaktır. AB ve ABD standartlarıyla uyumlaştırma, ürün kalitesini artıracak ve onay sürecini, dolayısıyla piyasaya erişimi çabuklaştırabilecektir.
eSağlık
eSağlık uygulamaları hizmete ulaşılabilirliği artırır. Hizmet kalitesini ve verimini yükseltir. eSağlıkta sektör yapısı parçalıdır. Kamunun düzenleyici rolüne ihtiyaç vardır. eSağlık kavramlarında ortak tanımların eksikliği, hasta ve sağlık bilgisinin paylaşımında birlikte çalışabilirliğin sağlanmasındaki güçlükler ve yasal boşluklar, finansal kaynakların yetersizliği, yenilikçi eSağlık uygulamalarının satın alınması ve geri ödemesindeki belirsizlikler, hizmet sunucular ile kullanıcıların yeterli bilgilendirilmemesi, hizmet iş akışları ve süreçlerinin elektronik ortama aktarılabilmesi ve adaptasyonundaki aksamalar eSağlık sektörünün gelişmesindeki en önemli engeller arasında gösterilmektedir.
eSağlıkta, kamu-kamu işbirliği önceliklidir. Bu işbirliği, birlikte çalışabilirliğin geliştirilmesiyle kurumsallaştırılmalıdır. Bu kurumsallaşma kamu-özel sektör-üniversite işbirliğiyle tamamlanmalıdır. eSağlık, Sağlık Bakanlığı’nın sorumluluğunda olduğu kadar, diğer ilgili Bakanlıkları ve inovasyondan sorumlu kamu kuruluşlarını da ilgilendirmektedir. eSağlık uygulamalarının faydalarını ortaya çıkartacak altyapının oluşturulması ve yaygınlaştırılmasına yönelik çalışmaların planlanmasından sorumlu eSağlık Koordinasyon Kurulu oluşturulabilir. Kurul çalışmaları ilgili bakanlıklar ile üniversiteler, özel sektör, uzmanlık dernekleri ve sivil toplum kuruluşları temsilcileriyle birlikte planlanmalı ve yürütülmelidir.
Sağlık-NET ve Medula sistemleriyle, kamusal düzeyde sağlık ve hizmet sunumuna ilişkin kapsamlı ölçüde veri toplanmaktadır. İyi tasarlanmış bulunan her iki sistem belirli bir etkinlikte işliyor olmasına rağmen, bu verilerin toplanması, muhafazası ve paylaşımı konusunda Sağlık Bakanlığı ile Sosyal Güvenlik Kurumu arasında yeterli düzeyde birlikte çalışabilirliğin sağlanmasına ihtiyaç bulunmaktadır. Her iki sistemle toplanan verinin, öncelikle planlama ve karar alma süreçlerine doğru ve yeterli bilgiyi aktarabilmesi sağlanmalıdır. Bu kapsamda ortak bir İzleme ve Değerlendirme Sistemi oluşturulabilir.
Sağlık hizmetlerinde e-Sağlığın yaygınlaştırılması bir temel altyapı yatırımı niteliği taşır. Hizmet sunucuların bu yeni altyapıya uyumunun kolaylaştırılması gerekir. Sağlık bilgi sistemleri, teletıp gibi eSağlık sistemlerinin temel kullanıcısı ve sağlayıcısı kamu kurumlarıdır. Birlikte çalışabilirliğin ve güvenli veri paylaşımının sağlanması, eSağlıkta temel altyapıyı kuracaktır. Ancak bu sistem, uygulamada hizmet veren kuruluşlara ek maliyetler getirecektir. Geri ödeme kuralları veri üretimine dayalı hizmet sunumunu da göz önünde bulundurarak yapılandırılmalıdır.
eSağlıkta AB uygulamaları ve standartları takip edilmeli, potansiyel pazar imkanları değerlendirilmelidir. AB uygulamaları ve standartlarına uyum, AB gündemindeki sınır ötesi hizmetler ve hasta hareketliliğinin yaygınlaştırılmasıyla ortaya çıkacak talebin, Türkiye’deki özel hizmet sunucular tarafından karşılanmasını kolaylaştıracaktır. Kişisel gizlilik ve kişisel hasta verisinin paylaşımı ile ilgili kurallar AB müktesebatına uyum hedefi de dikkate alınarak yasa ile tanımlanmalıdır. Özel sağlık hizmeti sunucularının, Avrupa sağlık sigortası sistemleriyle birlikte çalışabilirliğinin imkanları araştırılmalıdır.
Antakya Yayladağı’nda öğrencilere Beta Optik tarafından ücre...
Türkiye’ nin optik dijital dergisi, Tüm cihazlarda erişilebi...
"Mal ve Hizmetlere Uygulanacak Katma Değer Vergisi Oranların...
Kurum ile Bankaların protokolleri sona erdiği için artık ban...
Thélios azınlık hissesi planlarken, kalan hisseler kreatif d...
Sağlık Bakan Yardımcısı Doç. Dr. Şuayip Birinci, yapılan bir...
Nemrut taş heykellerinden birine sanal ortamda giydirdiğimiz...
Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucusu Büyük Önder Mustafa Kemal A...
Kod8 Yazılım Teknolojilerinden Optik Mağazaları İçin Yeni Dö...
Bu söyleşi çok ses getirecek. Mutlaka izleyin. Odaların ve B...