Amsterdam soğuğundan Bitlis soğuğuna dönerken de, ‘’keşke Neyzen Tevfik’le görüşseydim. Onun gözlük konusunda kim bilir ne fikirleri vardı?
01 Mart 2025 - 8:21 'de eklendi.
Soğuk nasıl bir şeydir burada anlıyor insan.
İnsanı içten içten donduran, soğuk ötesi bir şey bu. Ama Titreyen ellerini ikide bir nefesiyle ısıtmaya çalışan bir ben varım.
Amsterdamlılar, fazlaca acele etmeden sıradan günlerini yaşıyorlar. Bu 17.ci yüzyıla gelme fikri iyi değilmiş diye düşünüyorum. Her taraf çamur ve pislik içinde. Rıhtım kenarında ateş yaktıkları bir bidonda ellerini ısıtıp, içki içerek sohbet eden faytonculara yaklaşıyorum.
Waterlooplein’e gitmek istediğimi söylüyorum. Beni baştan aşağı süzen topluluktan yaşlıca bir arabacı,
Ne işin var Yahudi mahallesinde, Yahudi misin? Diyor.
Değilim dedim, soğuktan yerimde duramayarak birini arıyorum.
1,5 Gulden’e götürürüm diyen arabacının faytonuna atladım. Pazarlık edecek halim yok. Kanalları izleyerek bataklıklar ve sazlıklar arasında Amsterdam’dan güneye doğru iniyoruz. Akşama doğru beni bir sinagogun önünde indirdi.
Tam karşımda, içinden kahkahalar yükselen tabelasında Kırmızı Fener barı yazan iki katlı bir ahşap binadan içeri girdim. Yoğun bir tütün, esrar ve içki kokuları arasından barmene ulaştım. Bir rom istedim.
Barmen, teneke bardağı önüme uzatırken, gürültüden anlaşılmama korkusuyla sesimi yükselterek,
Bayım, Baruş de spinoza adında birini arıyorum. Tanıyan var mı acaba?
Gürültü kesildi. Barmen bana, barda oturanlara; Barda oturanlar bana, barmene, ben herkese şaşkınlıkla bakışıyoruz. Neden sonra, burun mesafesinde bana yaklaşan barmen,
Niçin arıyorsun? Dedi .
Ben telaşlı bir ruh haliyle,
Ben.. Ben dedim. Türkiye’den geliyorum.
Turkey?
Evet. Turkey dedim. Bitlis optisyenlik okulundan gönderildim. Gözlük sosyolojisi adlı lisans tezimi hazırlıyorum. Bölüm başkanı, ‘’17. Yüzyıla git. Araştırmaya oradan başla’’ dedi.
Tüm bar, Mesih gelmişçesine beni dinliyor. Arada sıyırdığımı düşünüp, elini kafalarına götürüp çevirenler de var.
Ama samimiyetim, her işin üstesinden gelmeyi başarıyor. Uzun boylu, yırtık şapkası altından sarı saçları görünen, yağla kaplı ceketli bir adam, söze giriyor.
Aynı kişiden mi söz ediyoruz bilmiyorum ama burada Spinoza adında biri vardı. Nasıl desem, dostum, biraz kafayı sıyırdığı için Yahudi cemaati tarafından dışlandı. 5 kilometre kadar ötede terk edilmiş bir evde oturur. Yahudi birinin Yanına 4 metreden fazla yaklaşması yasak. Kendisi gündüzleri, Grachten optik compani atölyesinde çalışıyor.
İstediğimi almıştım. O geceyi barın üst katında fareler ve tahta kuruları ile beraber geçirdim. Ertesi günü sözü edilen atölye de spinoza ile konuşuyoruz. Karşımda ki adam 25 yaşlarında, amele çizmeli, kolsuz ceketli, ceketi ve gömleği baştan sona beyaz tozlarla dolu genç bir adam. Düşünüyorum, bu adam o adam mı? Hani Nazım Hikmet’in,
…Ve ancak,
Bizim kartal burunlarımızda buluyor,
Layık olduğu yeri materyalist camcı ispinozun gözlükleri
Dediği bu adam mı? Hep suskun kalıp, karşısındakini dikkatle inceleyen bu adamla sıkıcı bir üç saat geçirdim. Bu arada tüm söyledikleri bir paragrafa ancak sığabilecek şeylerdi.
Görüşlerimden dolayı cemaat tarafından aforoz edilince bu atölyede çalışmaya başladım. Kalın mercek üreterek, cam kazanlarda yontuyoruz. Sadece ince kenarlı merceklerle yakın okuma ihtiyacını görülürken, Kalın kenarlı merceklerle insanların ufkunu açacağız. Floransa da 50 yi aşkın gözlük üreticisi varken, krallık bu işe ciddi yatırım yaptı.
Arkadaş, sanki bir filozofla değil, bir şirketin basın danışmanıyla görüşüyorum.
Ben, optikle ilgili sosyolojik gözlemler istiyorum sizden.
Yani dedim. Gözlük insana faydalı bir araç öyle mi?
İnsana, insandan daha faydalı bir şey yoktur dedi.
Bilgimi artırmak için soruyorum derken sözümü kesti,
Bilgisini artıran, acısını da artırır dedi.
İyide bunca yoldan geldim. Bana gerçek bir şeyler söyle.
Geldiysen öyle gerektiği için gelmişsindir. gerçek, niyeti doğru bir ideanın hem uygun, hem de zorunlu şartlarını sağlama şeklidir dedi.
Ben de he, he diyerek hışımla kalktım.
Üzerinde ki o kuvars tozlarını temizle. Bir daha da cam üretimine girme. Yoksa genç yaşta akciğer kanserinden ölürsün. Aç bir perakende dükkan otur dedim.
Amsterdam soğuğundan Bitlis soğuğuna dönerken de, ‘’keşke Neyzen Tevfik’le görüşseydim. Onun gözlük konusunda kim bilir ne fikirleri vardı? Hem demlenir, hem müzik dinler, hem de güler eğlenirdim. Nerde bizim filozoflar, nerde batı filozofları. Anadolu’nun gözünü seveyim ‘’ diye içimden geçirdim.
Metin Turanlı
Yazarın diğer yazılarını okumak için tıklayınız |
Türkiye Futbol Federasyonu (TFF) ile gözlük sektörü kuruluşl...
Dekor yalnızca bir süsleme meselesi değil, bir stratejidir. ...
Amsterdam soğuğundan Bitlis soğuğuna dönerken de, ‘’keşke Ne...
Göz, insan vücudunda kendi kendini yenileyemeyen tek organ. ...
Ocak ayına ait optik katılım payı fatura bedelleri çalıştığı...
Optisyenlik Müesseselerine büyük bir iş külfeti olan Reçete ...
İstanbul - Galata’da bulunan Özel Sen Jorj Hastanesi, Avustu...
Sağlık Bakanlığı, Merkezi Hekim Randevu Sistemi (MHRS) üzeri...
Dünya Optometri Konseyi'nin Dünya Optometri Haftası'nın tema...
Medula Optik Provizyon Sistemi üzerinden “ Şifre Güncelleme ...