
Taksim bambaşka bir yerdir. 2 yıl sonra 1 mayıs 77 katliamının yaşanacağı bu meydanda 15 yaşında bir çocuk ilk kez geldiği bu meydanda ürkek bakışlarla gideceği istikameti arıyor..
Kendisine tembihlendiği gibi Beyoğlu' na inen yolu bulacak, Fitaş sinemalarından Ağa camiine doğru gidecek. Şaşırdığı yerde Gözlükçübaşı Sedat’ ın dükkanını soracak.
Hayalinde devasa diye canlandırdığı gözlükçü dükkanının küçüklüğü karşısında uğradığı hayal kırıklığına rağmen dükkanı zahmetsizce bulduğundan dolayı kendini kutlayacak bu çocuk orta ikinci sınıfta. 1 Hafta önce bir yakınının yanında başladığı işte, kendine teslim edilen altı boş gözlüklerle (o zamanlar nylor diye bir ad bilinmiyor ya da haberi yok.) ilk kez Taksim’ i görüyor.
Altı boş gözlüklerin yeni yaygınlaştığı dönemde mineral camları elmas ucuyla delen sayılı kimselerden biri de Gözlükçübaşı Sedat’ın kardeşi Tuncer ustaydı. Öğlen saatlerinde verdiğiniz gözlüğü bir ertesi gün alırdınız.
Sirkeci de Ziya Aksu, Modern optik, Uzay optik, Beyoğlunda Emgen, Rebul eczane–optik, Sedat, Üsküdar da Adil köktener, Kadıköy de fenni gözlükçü Yasef, Güven optik, Saylam Optik, Yıldız optik.
İsmini unuttuklarım bağışlasınlar.
Gözlük cam depolarının ağırlıklı olarak yer aldığı Doğubank ve Nafizbey hanlarına gitmek işe yeni başlayanların başlıca görevi idi. Dükkan da temizlik ve getir, götür işlerine bakmaktansa, dükkan dışında vakit geçirmek tüm sorumluluğuna karşın daha zevkli bir uğraş idi. Sizden tecrübeli cam getiren çırakların öğütlerini dikkate alırsanız fazladan yolunuzu da bulabilirdiniz. Karaköy vapurların da ikinci mevki bileti alıp, 1.mevki parası dükkana yazılırdı. Karaköyden dolmuşa binmeyip, Galata köprüsü yüründüğünde de bir limonata parası da çıkardı.
Önce Amber optik te Hristo’ ya gidilir. Cam listesine öncelikle onun bakması istenirdi. O yaşlı haline rağmen üşenmez, elinizdeki listeyi tek tek inceler,büyük çoğunluğunu bulur, bulamadıklarını da nerede bulabileceğinizi söylerdi.
Zeıss camları Aristodomis Emanuelidis’ten, Yeşil camları Faros’ tan, 50 milim camları Essel de Juan Saragossiden alırdınız. En zoru da asansör çalışmadığı zamanlar 6. kata çıkıp Dita dan Rodenştock camları almaktı. Mois Nassi, Mois Barokas, koço mecbur kalınırsa cam alınacak adreslerdi.
50’li yıllardan sonra yaşanan köyden kente göç, tarım kökenli toplumun kentler de çeşitli meslekler edindiği kıyısından, köşesinden kente tutunmanın yollarının araştırıldığı yıllardı. Sonradan gelenlerin güçlü hemşerilik bağlarını kullanarak kendinden önce gelenlerin yanına sığındığı, onların kent tecrübelerini değerlendirerek kendi kaderlerini çizdiği yıllarda mesleklerde Anadolu’ nun belli şehirlilerince paylaşılırdı.
Gelenler, İstanbul’un dört bir yanında açılan Filanca şehir ve köyleri kalkınma dernekleri aracılığıyla hem yalnızlıktan kurtuldular,hem kentlileştiler.
Karslıların peynirci ve pazarcı, Çankırılıların kuruyemişçi, Karadenizlilerin inşaatçı ve fırıncı, Antalya Aksekilerin saatçı olduğu dönem de Kayseri Develiler gözlük toptancısı, Bitlisliler, Yozgatlılar, Sivaslılar da fenni gözlükçü olarak bu bayrağı devraldılar.
Optik sektörüne emeği geçen, yukarda saydığım bir kısım gayri müslüm gözlük toptancılarıyla tanışan ilk kuşak için gözlükçülük gerçekten bir el sanatı ve fenni bir uğraştır. Kredi kartı, garanti kartı, SGK kırtasiyelerinin olmadığı; otomatik cam kesme makinelerinin esamesinin okunmadığı bu dönemde 70’li yılların sonuna dek yaşanan tek değişiklik tabelalarda oldu.
Fenni gözlükçülerin yerini optikler aldı. Bu dönemde -15,00 numara bir camı Amor marka bir çerçeveye, seramik cam kesme makinelerinde titiz bir işçilikle monte edip, arkasından keyifle sigarasını tüttüren ustalar muhtemelen şimdi emekliliklerini yaşıyorlardır.
Üniversiteli ve yeni mezun olacak meslektaşlarımıza :
Bugün mesleğimizde gördüğünüz 1 alana 1 bedava, cam+ çerçeve şu kadar, hastane önlerine çığırtkan koymak, müşteri kapmak için servis çıkarmak, hiçbir neden göstermeden satılan ürünü geri almak (emeğe saygı diye bir şey varsa), Toptancılığını unutup perakende zincir mağazalar açmak bizim de yabancı olduğumuz gelişmeler.
Bizler mesleğin güzel zamanlarını yaşadık. Optisyenlerin toplumda saygı gördüğü o zamanlarda sözü senet sayılan patronlarımız vardı. Garanti kartı yoktu. Garanti kartına ihtiyaçta yoktu. Müşteri ilişkileri ve gözlüklerin sağlamlığı şansımızdı. Günümüz dünyasında fiyatlar pahalandıkça, malzemeler hafifliyor ve kalitesizleşiyor (her sektörde olduğu gibi).
Ve asıl önemlisi rekabet bu denli acımasız değildi.
Yanlış anlaşılmasın. Amacım geçmişe övgüler düzmek değildi. İnsan ilişkilerinin satış tekniklerinden daha önemli olduğunu vurgulamaktı. Kalemin ucu kaçtı.
Metin Turanlı
Merhaba,
Yıllardır gözlük takıyorum. Perakende ve kapitalist gözlükçülerden değil de “gerçek” esnaf gözlükçü arıyorken yazınıza tesadüfen rastladım.
Güzel bir yazı.
Teşekkürler