‘’Korkmak insani bir duygudur’’derler ya, alakası yok. Korkmak bok’tan bir şeydir. Hani ölümden, hastalıktan, birilerine muhtaç olmaktan korka bilirsin, ama korkudan korkmak?
Saklı bir göl, saklı bir cennet. Uzaktan radyo sesi geliyor. Sese doğru ilerledim. Tahta bir iskeleye bağlı biri 10 metrelik, diğer ikisi daha küçük 3 tekne. Büyük olanda bir adam ağ tamir ediyor.
Bir 30 yıl sonra (yaşarsam) bugünleri hatırladığımda ne düşüneceğim? Şimdi 30 yıl öncesini hatırladığımda ne düşünüyorsam onu herhalde.
Yakın bir zamanda tekrar kırabilir düşüncesiyle uygun fiyatlı çerçevelerden birini yüzüne takarak aynayı önüne itiyorum.
Kolumu tuttu. Bir şeyler söyleyecek oldu. Kelimeler ağzında tıkandı. Sağ elini ceketinin iç cebine soktu. Korkmaya başladım.
Gece, kendi içinde sükuneti barındırır. Gündüzün bütün karmaşası, gürültüsü, acelesi ve hoyratlığı karanlık çökünce yerini önce sessizliğe sonra yalnızlığa bırakır.
Bir pazarlamacı ve üçkağıtçı olarak kapısına gidip mal satamayacağı zincir mağazaya, tüketici olarak gidiyor, benden kazandığı para ile oradan alışveriş yapıyor.
İçtimai hayatımızda fevkalade yeri olan gözlükçülük gerektiği kadar alaka görmemektedir. İktisadi ve içtimai hayatımızın vazgeçilmez bu medeni ve fenni ihtisas alanı ihmal edilmemeli, asri memleketler düzeyine çıkarılmalıdır.
Benzetmeler bana ait olsa da aslında beni yönlendiren onlar. Kahve fincanı gibi ak telveler görüyorum. Biraz falcılığım olsa üç vakte kadar şu bulutla şöyle olacak diye yorumlar da bulunabilirim.
Dükkanınızın müşterileri, hastaları bile sizde bir iz bırakırken bunca yıl beraber çalıştığınız insanlardan etkilenmez olur musunuz? Bir süre sonra beraber çalıştıklarınıza da benzersiniz.
Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.