Bu çalışmada, çevre kirliliğinin insan göz sağlığı üzerindeki etkileri ele alınacak, özellikle hava kirleticilerinin gözle ilişkili hastalıklardaki rolü değerlendirilecektir. Amaç, bu konuda farkındalık yaratmak ve gelecekteki araştırmalara ışık tutmaktır.
23 Aralık 2024 - 9:47 'de eklendi.
ÇEVRE KİRLİLİĞİ İLE GÖZ SAĞLIĞI ARASINDAKİ İLİŞKİ
Optisyen Şahin SIMSIKI
ÖZ
Çevre kirliliği, modern dünyada insan sağlığını tehdit eden en önemli sorunlardan biri haline gelmiştir. Hava, su ve toprak kirliliği gibi çeşitli çevresel faktörler, yalnızca solunum ve kardiyovasküler sistem gibi temel sağlık unsurlarını değil, aynı zamanda göz sağlığı gibi daha az dikkat çeken alanları da etkiler. Gözler, ince bir gözyaşı tabakası denilen koruyucu tabaka ile çevresel faktörlere karşı savunmasız kalmakta ve bu nedenle hava kirliliği gibi dış etkenlere maruz kaldığında çeşitli sağlık sorunları geliştirebilmektedir. Özellikle son yıllarda yapılan çalışmalar, çevre kirliliğinin göz yüzeyi hastalıklarından retinal bozukluklara kadar geniş bir yelpazede olumsuz etkiler yarattığını ortaya koymaktadır. Bu çalışmada, çevre kirliliğinin insan göz sağlığı üzerindeki etkileri ele alınacak, özellikle hava kirleticilerinin gözle ilişkili hastalıklardaki rolü değerlendirilecektir. Amaç, bu konuda farkındalık yaratmak ve gelecekteki araştırmalara ışık tutmaktır.
Anahtar Kelimeler: Çevre Kirliliği, Hava Kirliliği, Göz Hastalıkları, Göz Yüzey Hastalıkları, Retina Hastalıkları
I.BÖLÜM
ÇEVRE KİRLİLİĞİ VE TÜRLERİ
1.1. Çevre Kavramı
Çevre, canlı ve cansız varlıkların birlikte etkileşimde bulundukları alanlara verilen isimdir. Başka bir deyişle çevre; insanların ve diğer canlıların hayatları boyunca ilişkilerini sürdürdükleri ve karşılıklı olarak etkileşim içinde bulundukları fiziki, biyolojik, sosyal, ekonomik ve kültürel ortamdır. Örneğin bitkiler, hayvanlar, cansız varlıklar, insanın geçmişten bugüne dek oluşturduğu bütün insanlığın ortak paydasındaki varlığıdır (Akkaya,2022:5).
Kavramsal açıdan çevre, insan ve doğanın odak noktasında bulunmaktadır. İnsan ile doğa genel olarak etkileşim içerisindedirler ve birbirilerine ihtiyaç duymalarının yanında yalnız olarak da sürekliliğini koruyabilirler. Bu süreklilik içerinde insan-doğa ilişkileri yalnızca bireysel olarak değil toplumsal açıdan da incelenmelidir (Keleş ve Hamamcı,2002:28).
İnsanlığın var olduğu günden itibaren, insan ile doğa arasındaki etkileşim, tüm canlı sınıflarında mekanik, kimyasal ve biyolojik süreçler yoluyla gerçekleşmiştir. Güneş enerjisi, söz konusu bu süreçlerde elementlerin hareketleri, kıtaların yer değiştirmesine neden olan jeolojik süreçler ve iklim değişikliklerini sınıflandıran sebeptir. Canlı türlerinin bir arada karmaşık ve birbirine muhtaç topluluklar meydana getirmesinin odak noktasında bu süreçler vardır (Akkaya, 2022:6).
1.2.Çevrenin Niteliği
Çevre kavramının açıklaması yapıldıktan sonra çevre kavramının özümsenmesi adına bilinmesi gereken diğer bir olguda çevrenin niteliğidir. Çevre niteliği, doğal çevre ve insan bağlantısı temelinde açıklanmaktadır. Bunlar, fiziki çevre ve sosyal çevredir (Ağacan,2014:6)
1.2.1.Fiziki Çevre
İnsanın içinde yaşadığı, çeşitli varlıkların özelliklerini ve niteliklerini fiziksel olarak algıladığı ortama denir. Yaşanılan ortam kentsel ya da kırsal yerleşim olabilir. Söz konusu yerleşimler dağ, ova, çöl, deniz kıyısı, orman içi gibi farklı doğal özellikler gösterebilir ve fiziksel açıdan birbirinden ayrılabilir (Ağacan, 2014: 7). Bu bağlamda fiziki çevre, birey haricindeki canlı veya cansız bütün maddi varlıklar olarak tanımlanmaktadır. Fiziki çevre yapısal olarak ikiye ayrılmaktadır: yapay çevre ve doğal çevre. Yapay çevre, fertler aracılığıyla meydana getirilmiş, fertlerin meydana getirdiği yerleşim yerlerinin, yolların çevredeki teşekkülüdür. Doğal çevre, fertlerin etkisi olmaksızın kendi kendine oluşan çevredir. Bireyi oluşan bu doğal çevreden ayrı düşünmek mümkün değildir. Aksine birey, doğal çevrenin önemli bir parçasıdır. Fertler dışında doğal çevrenin canlı olan öteki üyeleri hayvan ve bitki camialarıdır. Cansız üyeler kısmında ise toprak, hava, su ile yer kabuğunun katmanları yer almaktadır (Keleş ve Hamamcı, 2002: 24).
1.2.2.Sosyal Çevre
Sosyal çevre fertlerin fiziksel mahal dahilinde diğer bireylerle teması sonucunda toplumsal, ekonomik ve siyasi düzenlemeler vasıtasıyla meydana getirdiği ortamdır. Sosyal çevre ile fiziki çevre saf bir şekilde ele alınmaktadır. Sosyal çevre içinde olduğu fiziksel çevreden, fiziksel çevre ise varoluşunun bir parçası olan sosyal çevreden ayrılamamaktadır. İnsanoğlunun dışında onun direkt ya da direkt olmayan şekilde etkileşimde bulunduğu diğer fertlerle düzenlediği çevre de sosyal çevre olarak ifade edilmektedir. Sosyal çevre fertlerin yaşamındaki eğitim, birey ilişkileri, toplumsal ilişkiler ve zanaat gibi sayısız alana ilişkin koşulların saptanmasında etkili bir rol oynamaktadır (Ağacan, 2014: 7).
1.3. Fiziki Çevreyi Oluşturan Etmenler
Çevre faktörleri, temel yaşam elementleri olan hava, su, toprak flora-fauna olarak sıralanmaktadır. Bu unsurları çoğaltmak mümkündür (Keleş ve Hamamcı,2022:85).
1.3.1.Hava
Hava kavramsal olarak yerkürenin bir noktasında bilinmeyen bir aralık diliminde gerçekleşen atmosferik olayların tamamına verilen addır. Havanın yer kürenin sınırlı bir noktasında uzun yıllar içinde müşterek nitelik göstermesine iklim denilmektedir. İklim kavramı düzenli dönemlerdeki gerçekleşen hava olaylarının zamansal değerleri, gözlenen olayları, hiddetli ve diğer değişkenlerini ifade etmektedir. Hava ile iklim, fertlerin hayatını, sıhhatini ve hayat kalitesini sayısız açıdan etkilemektedir (Keleş ve Hamamcı, 2022:85).
1.3.2.Su
Su kavramsal olarak moleküllerden meydana gelen, tadı olmayan, sıvı halde ve kokusuz maddedir. Su, hayatın devamlılığı için en esas ve elzem madde olarak ifade edilmektedir. İnsan vücudunun %75’i ve içinde bulunduğumuz mavi kürenin de ¾ sudan oluşmaktadır (Kılıç, 2022:8). Bu bağlamda, biyolojik yaşamın sürdürülebilmesi için en küçük canlıdan en büyük canlıya kadar tüm hayat suya bağlıdır. Su terimi yalnızca canlılar biyolojik yaşamında değil üretim bantlarında ve başka ekonomik alanlarda da olmazsa olmaz unsurlardan biridir (Karacan, 2007:88).
1.3.3.Toprak
Toprak genel olarak, canlı hayatın sürdürüldüğü yerküre parçasıdır. Diğer bir deyiyle toprak, fiziki bir eni ve boyu, derinliği olan bireyin yaşamına devam edebilmesi için ihtiyaç duyduğu gıdaları sunan, bitkilerin büyüdüğü canlı yapıdır. Toprak beş farklı faktörün etkileşimi neticesinde oluşmaktadır. Bu faktörler; ana kaya, iklim, zaman, organizma ve topografyadır. Toprak gözle görülemeyen canlılara kadar birçok canlının yuvasıdır. Bu canlılar arasında, bakteriler, algler ve mantarlarda vardır. Toprak aynı zamanda yerleşik insan hayatındaki en önemli sektörlerden tarım ile sanayinin vazgeçilmez öğesidir. İnsanın barınma ihtiyacında da temel faktörlerden biri topraktır (Keleş ve Hamamcı,2002:54).
1.3.4. Flora ve Fauna
Flora, belli bir bölgeye veya ortama has oraya özgü bitki örtüsüdür. Fauna terimi ise belli bir bölgeye ya da coğrafyaya ait oraya has hayvan topluluklarıdır. Flora ve faunalar,insan haricinde doğal çevrede yer alan diğer biyolojik unsurları kapsamaktadır (Ertan & Keleş, 2002: 31). Biyolojik olarak varlığın mümessili olan flora ve faunaların yok edilmesi doğal yaşamdaki düzeni bozmaktadır. Aşağıdaki şekilde Türkiye florasında bulunan bazı endemik türlere ait yer dağılımı verilmektedir.
Şekil 1.1. Türkiye Florası Endemik Bitki Dağılımı
Kaynak: Şenkul & Kaya (2017 :112)
1.3.5.Yeraltı Kaynakları
Çevrenin unsurlarından sonuncusu olan yeraltı kaynakları, yer kürenin içinde veya altında kalan kısımdır. Yeraltı kaynakları olarak kabul gören cisimler, petrol, doğal gaz, kömür ve madenlerdir. Yeraltı kaynakları olarak yeraltı suları da sıralanmaktadır. Yeraltı kaynakları fonksiyonel olarak bakıldığında yaşamın birçok alanında canlı yaşamı için çok önemlidir (Kılıç,2022:9)
1.4.Çevre Kirliliği Kavramı
Çevrenin canlı ve cansız unsurlarını olumsuz yönde etkileyen, üzerinde yapısal zararlar meydana getiren ve kalitesini bozan yabancı maddelerin hava, su ve toprağa sıkı bir şekilde karışması olayına çevre kirliliği denir. Çevre kirliliği, çevrenin doğal olmayan bir şekilde insan eliyle bozulmasıdır. Çevre kirliliği ise fertlerin ve canlıların bu müşterek yerküresindeki temel unsurlardan olan suyu, havayı ve toprağı kirletmesi ya da farklı bir açıdan bakıldığında oluşan ekosistemi olumsuz yönde etkilemesidir. Bu kirliliğin oluşmasındaki en büyük faktör insanoğludur. İnsanların çevre konusundaki bilinçsizliği tüm canlıları etkilemektedir. Küreselleşen dünyayla birlikte insanların sanayide ve teknolojide gelişimi ile birlikte insanoğlunun çevreye olan bakış açısı ve etkileri de aynı oranda değişmiştir. Bu yaşanan gelişmelerle birlikte nüfusun artışı da çevre kirliliğinin şiddetini arttırmaktadır. Doğal kaynakların unsurları olan hava, su ve toprağın tüketimindeki özensizlik sonucunda çevre kirlilikleri fertlerin sağlığını da tehlikeye atmaktadır. Çevre kirliliği üç ana başlıkta incelendiğinde ilk olarak fiziksel kirlenme gelmektedir. Fiziksel kirlenme, hava, su ve toprak gibi çevreyi oluşturan temel unsurların, bireylerin ve diğer canlıların gelişimini olumsuz şekilde etkileyecek şekilde değişmesi veya bozulmasıdır. Kimyasal kirlenme, çevre unsurlarının kimyasal yönde tüm canlıların hayatını olumsuz yönde bozması durumudur. Son olarak biyolojik kirlenme ise çevre unsurlarının özleri dışında farklı mikroorganizmalar tarafından kirlenmesidir (Karpuzcu,1991:9).
1.5.Çevre Kirliliği Türleri
Literatürde çok sayıda farklı çevre kirliliği türleri tanımlanmış olsa da, başlıca çevre kirliliği türleri hava kirliliği, su kirliliği, toprak kirliliği, radyoaktif kirlilik, gürültü kirliliği ve ışık kirliliği olarak tanımlanmıştır (Bozkurt,2018:18).Bu kısımda bahsi geçen kirlilik türleri kısaca ele alınmıştır.
1.5.1.Hava Kirliliği
Hava kirliliği, bırakılan kükürt dioksit gibi kirletici gazlardan kaynaklanan kirliliği ifade etmektedir. Tüm canlılar için yaşamsal öneme sahip olan hava, atmosferi meydana getiren çeşitli gazların karışımından oluşur. Atmosferin bileşiminde %78,08 azot, %20,95 oksijen ve sera gazları olarak bilinen karbondioksit (CO2), su buharı (H2O), metan (CH4), azot oksit (N2O) ve ozon (O3) bulunur. Havayı oluşturan bu gaz maddelerinin oranlarındaki değişimler ve ortaya çıkacak zehirli gazların birikimi hava kirliliği olarak ifade edilmektedir(Rai,2016:2). Bireyler yaşamlarını devam ettirebilmek için atmosferdeki gazları solumak zorundadır. Bu süreçte kirlilik sonucunda oluşan ve sera gazı adı verilen bu gazlarda bireyler tarafından solunmaktadır.Bahsi geçen bu zehirli gazların büyük bir çoğunluğu fabrikalardan, ulaşım araçlarından, santrallerden ve fertlerin gerçekleştirdiği çeşitli etkinlikler sonucunda oluşmaktadır. Hava kirliliği sanayi ve endüstri bakımından etkin şehirlerde birinci öncelikli sorun olarak görülmektedir (Karacan,2007:345). Trafik ve endüstriyel faaliyetlere ek olarak, tütün içme, ev dekorasyonu ve yemek pişirme gibi günlük yaşam faaliyetleri de COx, NOx ve uçucu organik bileşikler (VOC’ler) üretir. Örneğin, formaldehit hayvan hücrelerinde DNA hasarına neden olabilir ve kanserojenliği son otuz yılda birçok çalışma tarafından değerlendirilmiştir. Modern yaşamda binaların yetersiz havalandırılmasıyla yapılan kapalı alan aktiviteleri sağlık sorunlarının bir diğer nedenidir. Bu kapalı alan kimyasal kirleticilerine her gün maruz kalmayla birlikte astım, otizm ve çocukluk çağı kanserinin görülme sıklığı artmaktadır.
1.5.2. Su Kirliliği
Su kirliliği, su ortamında hayatını sürdüren türlerin sayısında azalma ve kısmi türlerin neslinin tükenmesiyle yapının dengesini sekteye uğratan tüm öğeler olarak tanımlanabilir (Karpuzcu,1991:6). Unutulmamalıdır ki su, yaşamın kaynağı olan su, bütün canlıların hayatta kalması ve gelişmesi için kaçınılmaz fiziksel kaynaklardan biridir. İnsanoğlunun kullanabileceği tatlı su miktarı yeryüzündeki toplam su hacmini sadece %0,325’ini oluşturmaktadır. Ekonomik büyüme ile nüfus artışına paralel olarak su kaynaklarına olan insan talebi artar. Bu durum ise su kirliliği sorunlarının sebep olduğu tatlı su kıtlığını beraberinde getirir (Güney,2004:62).“Endüstriyel” ve tarımsal üretim, enerji üretimi, ağır sanayi üretimi, akarsulara, denizlere, nehirlere bırakılan endüstriyel ve zehirli sıvı atıklar, zirai ilaçlar ve yapay gübreler, konutlardaki su tüketimi ve toprak erozyonunun etkilediği araziler gibi birçok kaynak su kirliliğine sebep olan atıkların oluşmasına yol açar. Su kirliliği, 21. y.y,’da toplumların karşı karşıya geleceği, insanoğlunun sağlığını tehdit eden, gıda üretimini sınırlayan ve ekonomik büyümeyi durduran temel sorunlara dönüşmüştür. (Akman,Ketenoğlu, Kurt, Düzenli, Güney ve Kurt,2000:169).
1.5.3. Toprak Kirliliği
Tıpkı hava ve su gibi toprakta canlıların hayatlarını devam ettirmeleri için gerekli bir doğal kaynaktır. Toprağın ana işlevleri arasında; su kaynaklarını düzenlemesi, hammaddeleri dönüştürmesi, bitkilerin büyümesi için ortam hazırlaması, organizmalar için yaşam alanı sağlaması, mühendislik ortamı olarak ve besin sağlaması yer alır. İnsanoğlunun faaliyetleri sonucunda toprağın fiziksel, kimyasal ve biyolojik yapısında bir bozulmanın meydana gelmesi toprak kirliliği olarak adlandırılır. Bu kirlilik yukarıda ifade edilen toprağın temel işlevlerini akamete uğratacaktır. İlaçlama, gübreleme ve sanayi atıkları da toprak kirliliğinin en önemli nedenleri arasındadır. Çiftçilik, mahsul kaldırma, aşırı hayvan otlatma, toprak sürme gibi hususlarda toprak kirliliğinin altında yatan nedenler olarak sıralanabilir. Kısaca bu kirlilik, verimli toprakları tüketen kimyasal bir bozulma sürecidir (Spellman,2017:299). Fertlerin yaşamına devam etmesi yönünde üretimin sürekliliği esastır ve üretim için toprağa gereksinim yadsınamaz bir boyuttadır. Nüfus artışıyla fertlerin ihtiyaçlarında da aynı seviyede bir artış meydana gelmektedir. Bu artış doğrultusunda toprağa olan ihtiyaçta artmaktadır. İnsanların hayatlarının birçok yerinde toprak kullanılmakta ve bu kullanım sonucunda toprak kirliliği meydana gelmektedir. Toprağın yapısına katılan zararlı ve yabancı maddeler toprağın kirlenmesine neden olmakla birlikte, topraktan üretilen ürünler aracıyla insana ve diğer canlılara zarar vermektedir. Bu kirliliğe neden olan unsurlar; iş yerleri, evler, sanayi ve radyoaktif atıklar, yapay gübreler, tarım ilaçları ve asit yağmurlarıdır. Toprak kirliliğini oluşturan öğeler dört şekilde sınıflandırılmaktadır. Bunlar; hava, tarımsal aktiviteler, su ve diğer maddelerdir.Çevre kirliliğinin türleri arasında toprak diğer kirliliklerle etkileşimde bulunmaktadır ve diğer öğelerdeki kirlenmeler doğrudan toprağı da kirletmektedir. Yaşanan bu kirlilik doğal hayatın, endüstriyel üretimin devam etmesinde olumsuz neticeler doğurmaktadır. Tüm ekosistemlerin sürdürülebilir devamlılığı için toprak kirliliği konusunda gerekli önlemler alınmalıdır. Toprağın korunması diğer faktörlerin geleceğini olumlu yönde etkilemektedir (Çepel,2008:34).
1.5.4.Gürültü Kirliliği
Gürültü kirliliği, nüfusun artışı, sanayileşme ve çarpık kentleşmeyle meydana gelmektedir. Görece diğer çevre kirliliği türleri kadar yaygın olmasa da gürültü kirliliğinin artışı birçok alanı negatif etkilemektedir. Gürültü kirliliği uçaklardan, araçlardan, sanayi tesislerinden kaynaklı olabilmektedir. Gürültü kavramı fert sağlığı yönünden kabul görmeyen, fertlerin fizyolojik ve psikolojik yapısını olumsuz etkileyen ses düzeyi manasına gelmektedir. Gürültü kirliliğinin oluşmasında ulaşım sektöründeki trafiğin artışı, motorlu araç sayısındaki artış, inşaat yapımındaki sesler, alışveriş merkezi yapım ve onarım etkinlikleri gibi birçok faktörde etkilidir. (Çepel,2008:48).
1.5.5.Işık Kirliliği
Işık kirliliği 20.y.y.’dan itibaren kirlilik boyutunda değerlendirilmeye başlanmış veyapay ışık kavramlarının fazla ve hatalı kullanımı sonucunda ortaya çıkmıştır. Güneş ve ay gibi doğal ışık kaynakları hariç diğer bazı yapay aydınlatmalar cadde, yol, sokak, park, bahçe aydınlatmaları, turistik tesislerin dış cephe aydınlatmaları, fabrika ve ofis aydınlatmaları, güvenlik amaçlı aydınlatmalar, reklam panolarının aydınlatma armatürleri ve sistemlerindeki hataları ışık kirliliğine neden olan faktörler olarak sıralanmaktadır (Aslan,2019:247). Yapay ışığın gelişigüzel kullanımı hem insan sağılığını hem de diğer canlıların sağlığını tehdit etmektedir. Gecenin doğal karanlık düzeyinin bozulması hayvanlar, bitkiler ve doğal çevre için oldukça ciddi sonuçlar doğurmaktadır. Örnek verecek olursak: geceleri yapay ışık nedeniyle deniz kaplumbağalarının yönlerini şaşırarak okyanusları bulamaması, yarasa, baykuş, gelincik gibi gece avlanan hayvanların karanlık olmadığından dolayı aç kalma tehlikesiyle karşı karşıya kalmaktadır (Aslan,2018:61).
1.5.6.Radyoaktif Kirlilik
Mevcut bir enerjinin başka bir enerjiye dönüştürülmesi radyasyon olarak ifade edilir. Radyasyon Dünya’da doğal radyasyon biçiminde her yerde bulunur. Doğal radyasyon olarak tanımladığımız güneş, ısı, ışık, toprak ve havadaki radyoaktif maddelerin yaydığı radyasyonun etkisi altında tüm canlı organizmalar sürekli olarak çeşitli kaynaklardan radyasyona maruz kalır ve ayrıca canlılar, yaşam için tehlikeli olan yapay radyasyon olarak tanımlayabileceğimiz, televizyon, telefon, bilgisayar, röntgen cihazları vb. gibi birçok değişik kaynaklı radyasyonlara maruz kalırlar. Radyoaktif kirlenme, radyoaktif cisimlerden yayılarak elektronların toprağa, havaya, suya, bitkilere, bitkilerden ise beslenme yoluyla insanlara ve diğer canlılara hızlı bir şekilde nüfuz etmesi şeklinde meydana gelir. Varlıkların yapısında fazla miktarda elektron bulunması yaşayan hücrelerdeki elektron dengesini bozarak, hücrelerin normal fonksiyonlarını yerine getirememesine neden olacaktır (Çepel,2008:47).
1.6.Çevre Kirliliği Nedenleri
İnsanoğlu yaratılış nedeniyle yaşamını sürdürebilmek için çeşitli ihtiyaçlarını karşılamak zorunda kalmıştır. Bu gereksinimlerinin başında beslenme ve barınma vardır. İnsanların gereksinimlerini karşılayabilmeleri için de üretim alanına yönelmeleri gerekmektedir. Beslenme açısından hayvancılığa ve tarıma eğilim, korunma ve barınma gereksiniminde ise yapı ve mimari alanda bir yönelim gerçekleştirmiştir. Bu yönelimler sonucunda çeşitli meslekler ve daha sonrasında iş bölümü kavramı gelişmiştir. Tüm bu gelişim süreci toplumsal refahı arttırmıştır (Karpuzcu,1991:7). İnsanların bu uğraşları sonucunda iyileşen hayat koşulları küresel çapta nüfus ve tüketim artışına neden olmuştur. Yaşanan bu artışlar çevre kalitesi üzerinde olumsuz etkiler meydana getirmiştir. İnsanoğlunun varoluşundan şimdiye kadar fertler ve çevre devamlı etkileşim halinde olup fertler çevreden kendi kişisel amaçları için yararlanmıştır. Hızla küreselleşen dünyada toplumlar artan ihtiyaçlarını karşılayabilmek için çevreyi yoğun bir biçimde kirleten üretim faaliyetlerinde bulunmaktadır. Bu bağlamda dünya nüfusunun hızla artmasıyla birlikte küresel mal ve hizmet tüketiminde artış meydana gelmiş ve bu artışları karşılayacak doğal kaynaklar kontrolsüzce kullanılmaya başlanmıştır. Doğal kaynakların yoğun kullanımı ise çevre kirliliğine neden olmuştur. Artan çevre kirliliği tabiatın kendini yenileme özelliğine hasar vermekle birlikte sorunlarında daha fazla büyümesine yol açmıştır. Hava kirliliği nedeniyle 1952 yılında 4000 bireyin hayatını kaybetmesi verilen en önemli örnek olacaktır (Keleş ve Hamamcı,2002:15).
1.6.1.Nüfus Artışı
İnsan haricindeki tüm canlıların nüfus artışı ekosistemin yönetimi dahilindedir. İnsanlar geliştirdikleri teknolojiler vasıtasıyla bu idarenin dışında kalmaktadır. Aşağıdaki tabloda sanayi devrimleri süreçleri içerisindeküresel nüfusunun artışının eğilimi gösterilmektedir (Çamurcu,2005:87).
Tablo 1.1: Tarihsel Dünya Nüfusundaki Gelişimler
Zaman |
Dünya Nüfusu ve Yıllık Artışı % |
İkiye Katlanma Süresi |
Yaklaşık Ort. Ömür |
M.Ö 10.000 |
86 Milyon |
– |
20 Yıl |
Milat |
260 Milyon (%0.001) |
2000 Yıl |
– |
1650 |
500 Milyon (%0.05) |
1650 Yıl |
– |
1750 |
730 Milyon (%0,1) |
700 Yıl |
35 Yıl |
1800 |
900 Milyon (%0,3) |
400 Yıl |
– |
1850 |
1.1 Milyar (%0,5) |
240 Yıl |
– |
1900 |
1.6 Milyar (%0,10) |
140 Yıl |
45 Yıl |
1950 |
2.5 Milyar (%1,1) |
70 Yıl |
55 Yıl |
2000 |
6 Milyar (%1.7) |
41 Yıl |
65 Yıl |
Kaynak: Çamurcu (2005:92)
Tabloda görüldüğü gibi insanlığın ilk zamanlarından 1800 yıllarına kadar dünya nüfusu bir artış içerisinde olmuştur. 1800 yılından itibaren ise özellikle sanayi devriminin de etkisiyle nüfus artışında yukarı doğru ivme göze çarpmaktadır. Hızla artan Dünya nüfusunun ikiye katlanma süresi yaklaşık 40 seneye kadar inmektedir. Nüfus artışındaki bu büyüme hızı gezegenimizde ölüm oranlarının azalması ve doğum oranlarının iyileşen koşullar nedeniyle artması sonucunda sağlanmıştır (Mazı ve Tan,2009:1). Bir diğer grafiğimizde ise aşağıda göstermiş olduğumuz Türkiye İstatistik Kurumu (TUİK)2023 Dünya nüfus sırlaması verisine göre ülkeler nüfus büyüklüklerine göre sıralandığında İlk beşte Çin, Hindistan, Amerika Birleşik Devletleri, Endonezya ve Pakistan yer almaktadır. 194 ülke arasında Türkiye 18. sırada yer almaktadır. Dünya nüfusunun son 40 yılda hızlı bir şekilde artması küresel çevre kalitesi üzerinde baskı meydana getirmiştir. Çevre kirliliğinin nedenleri arasında nüfus artışı önemli bir rol oynamaktadır.
Tablo:1.2. Dünya Nüfus Sıralaması
Kaynak: Türkiye İstatistik Kurumu(TUİK),Dünya Nüfus Günü,2023
Bu bağlamda nüfus artışı hızı ile karbon emisyonu arasındaki ilişki Şekil 1.2’de sunulmuştur.
Şekil:1.2: Karbon Emisyon ve Nüfus Artışı Grafiği 1751-2018
Kaynak:Overpopulation-project, “PopulationGrowth is a ThreeattotheWorld’sClimate” .2018. hptt://overpopulation-project.com/population-growth-is-a-threat-to-the-words-climate
1751 yılından 1831 yılına kadar grafikte yatak seyreden nüfus oranı, özellikle sanayi devriminden sonra ölüm oranların azalması ve doğum oranlarının iyileşmesiyle birlikte, hızla artış göstermiştir. Artan nüfus oranıyla birlikte karbon emisyonu da aynı orada yükselmiştir. Böylelikle çevre kirliliği ve karbon ayak izi de artmıştır.
1.6.2.Sanayileşme
Sanayileşmenin varlığını çevre faktöründen yararlanarak devam ettirdiği kabul görmektedir. İnsanoğlu doğal kaynakları tüketerek hayatını kolaylaştırmış ve uygarlığın gelişmesini hızlandırmıştır. Bu gelişmeler çevrenin bozulmasına yol açmaktadır. Çevre bozulmasının en büyük nedeni olan çevre kirliliği fertlerin yaşamını ve uygarlığın geleceğini riske atmaktadır. Meydana gelen bu kirliliğin en büyük nedenlerinden birisi de sanayileşmedir. 19.y.y. ile birlikte ortaya çıkan sanayileşme sürecinde, hızlı ekonomik büyüme sonucu oluşan kentlere göç,olumsuz çevresel etkiler meydana getirmiştir. 20. y.y.’da ise büyük çoğunluğu kentlerde yaşamaya başlayan küresel nüfus yepyeni bir toplumsal tabakalaşma meydana getirmiştir. Bununla birlikte çarpık kentleşmeye bağlı çevre kirliliği hızla başat bir toplumsal sorun haline gelmiştir. İngiltere ilk olarak sanayi devrimini gerçekleştirerek bu değişimi yaşamıştır. Yaşanan değişimler ülkede hızlı bir kentleşme sürecini meydana getirmiştir. Benzer şekilde diğer batı Avrupa ülkelerinde de hızlı sanayileşme ve kentleşme önemli çevre sorunlarını beraberinde getirmiştir. Sonucunda insanoğlunun yaşamındaki olumsuz etkiler artmakta olup, çevre kirliliği konusunda sanayileşmenin payı örtbas edilemez bir düzeydedir (Guha,2000:10).
Şekil:1.3: Sanayi Devrimi ve Karbon Emisyonu Grafiği
Kaynak: Türkiye İstatistik Kurumu(TUİK), Sera Gazı Emisyon İstatistikleri,1850-2005
Şekil 1.3’de görüldüğü üzere 1800’de başlayan sanayi devriminin beraberinde insan nüfusunda hızla artış gerçekleşmiş, bunun sonucunda havadaki karbondioksit artışı grafikte verilmiştir. Sanayi devrimi sonucunda artan hava kirliliği, toplumsal yaşam ve bireyler üzerinde oldukça ciddi etkiler meydana getirmiştir.
1.6.3. Kentleşme
Çevre kirliliğinin nedenlerinden biri olan kentleşme, sanayi ve teknoloji gelişiminde büyük payı vardır. Artan küresel toplam nüfus, beraberinde kentsel nüfus artışlarını da getirmiştir. Kentleşme kavramı insan sayısı ve kent sayısıyla ilgilidir. Kentleşme kavramının ortaya çıkmasıyla çevre kirliliği de ortaya çıkmıştır. Kentleşmenin artmasıyla birlikte fertlerin tüketimi de artış göstermektedir. Tüketim seviyelerinde ki artış ise yığın halde atıkların birikmesine neden olmaktadır. Bu atıklar havaya, suya ve toprağa ve aynı zamanda atığın bulunduğu bölgedeki bitki örtüsüne ve tüm canlılara zarar vermektedir. Özüne bakıldığında yaşanan bu kirliliğin temelinde sanayileşme bulunmaktadır. Şehirleşme biriken atıkların bir bölgede toplanmasıyla doğal ekosistemin biriken atıkları ortadan kaldırma işlevini en aza indirmektir (Özdemir ve Özekicioğlu,2006:22).
1.6.4.Yoksulluk
Yoksulluk kavramı ülkedeki ölçü olarak kabul edilen toplum içindeki bolluk seviyesinin ve toplumun yaşam kalitesinin kesin ve göreceli şekilde ölçüt düzeyinin aşağısında olması demektir (TÜSİAD,2000:95). Bu bağlamda yoksulluk bir ekonomide ölçüt kabul edilen hayat standartlarının altında olma halidir. Çeşitli algoritmalar yoksulluğu parasal gelir düzeyinden tanımlamaktadır. Az gelişmiş ülkelerin bir sorunu olarak görülse de yoksulluk gelişmiş ülkelerde de görülmektedir. Çevre kirliliğinin nedenlerinden biri olan yoksulluk çevresel sürdürülebilirliği tehlikeye atmaktadır (Sapancalı,2001:126).
1.8. Karbon Emisyonu
Karbon emisyonu yapısında karbon bulunan fosil yakıtların yakılmasıyla ortaya çıkan CO2’nin atmosfere karışmasıyla meydana gelmektedir. Bu emisyon yazılı kaynaklarda aynı zamanda sera gazı emisyonu olarak ifade edilir. Bu gazların çoğunluğu karbon içerikli gazlardır. Bu emisyonu oluşturan unsurlar ise; ekonomik büyüme, nüfus artışı, enerji tüketimi, ormansızlaşma ve kişi başına düşen milli gelir olarak sıralanabilir. Küreselleşen dünyanın ihtiyaçlarına yanıt verebilmek için insanoğlunun üretimi arttırmasıyla ekonomiler hızla büyümüş ve buna paralel olarak sanayi sektörü de hızla gelişmiştir. Sanayinin gelişmesiyle birlikte kullanılan yanıcı maddeler atmosfere zararlı gazların salınımında büyük rol oynamıştır. Salınan bu gazlar karbondioksit seviyesini yükselterek çevre kirliliğine neden olmuştur. Dünya ülkelerinin enerji ihtiyaçlarının büyük bir bölümünün fosil yakıtlardan karşılanmasıyla, atmosferdeki sera gazı miktarı artmıştır. Bu durum neticesinde küresel ısınma meydana gelmiştir. Bu etki sadece küresel ısınmayla kalmayıp, iklim değişikliğine yol açmıştır. Küresel çevre politikalarının en önemlisi küresel karbon emisyonunun azaltılmasıdır. Sera gazlarının yol açtığı küresel ısınma ve iklim değişikliği gibi sorunlar ekonomilere önemli maliyetler yüklemektedir. Bu konuyla ilgili bütün ülkeler hassasiyet göstererek, çeşitli çözümler sunmaktadır. 1992 senesinde Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi hazırlanarak imzalanmıştır. Bu sözleşmeye kaynak gösterilerek 1997 yılında Kyoto protokolü hazırlanarak sera gazı emisyonunun azaltılması hedeflenmiştir (Çoban,2015:200). Aşağıda verilen Tablo 1.2.’de 1990 ile 2019 yılları arasında Türkiye’ ye ait sera gazı emisyonu verileri yıllık olarak sunulmuştur.
|
1990 |
2000 |
2010 |
2015 |
2016 |
2017 |
2018 |
2019 |
2020 |
CO2 |
151,5 |
229,8 |
314,4 |
381,3 |
401,2 |
425,3 |
419,2 |
399,3 |
413,4 |
CH4 |
42,4 |
43,6 |
51,3 |
51,3 |
53,9 |
54,2 |
57,6 |
60,3 |
64 |
N2O |
24,7 |
24,8 |
29,4 |
34,7 |
37,1 |
38,5 |
38,9 |
40,2 |
40,5 |
F Bileşenli Gazlar |
0,6 |
0,7 |
3,5 |
4,8 |
6,3 |
8,2 |
5,2 |
6,2 |
6 |
Toplam |
219,2 |
298,9 |
398,7 |
472,2 |
498,5 |
526,3 |
520,9 |
506,1 |
523,9 |
Tablo: 1.2.Seragazı Emisyonlarının Yıllara Göre Değişimi
Kaynak: Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı (CSB), “4.1 Seragazı Emisyonları
II.BÖLÜM
GÖZ
2.1. Göz Kavramı
İnsan vücudunun en önemli duyu organlarından biri olan göz, görme sürecini sağlayan biryapıya sahiptir.Göz, görme duyusu organımızdır. 7’şer gram ağırlığında olan gözün aksiyel uzunluğu ise 22 mm ve insan vücudunun kan dolaşımının %10’unu kullanmaktadır. İnsanlar bilgilerinin % 83’ini görme yolu ile elde ederler.Beyin, ağırlığının %60’ını görme ve görmenin yorumlanması için kullanır.
2.2. Gözün Tabakaları
Göz küresi üç tabakadan oluşmaktadır. Bunlar dıştan içe doğru sırasıyla; TunicaFibrosa, TunicaVaskulosa ve TunicaNevrosa’ dır. En dış tabakası olan Fibrosada, Sklera, Kornea ve limbus bulunmaktadır. Asılında göz küresini koruyan tabakada diyebiliriz. Orta tabaka olan TunicaVaskulosa’ da ise koroid, korpus siliare ve iris yer almaktadır. Aynı zamanda damarsal tabaka olup gözün beslenmesini sağlayan tabakadır. Tunicanevrosa ise retinadır. Yani görme yollarının başlangıç yeri diyebiliriz.
2.3. Kornea
Kornea ise ,göze ışığın giriş yaptığı gözün ön kısmı olup skleranınşeffaf kısmıdır. Kornea epiteli bir bariyer görevi görerek gözü enfeksiyonlara karşı koruyan dokudur (Kaşıkçı, 2021). Korneanın en önemli görevlerinden biri gözün içindeki yapıları korumanın yanı sıra gözün en önemli kırıcı ortamı olmasıdır (Recep, 2016). Ayrıca kornea kaynaktan yansıyan ışık ışınlarını en az saçılma ve optik bozulma ile retinaya odaklar ve gözyaşı filmi sayesinde göze uygun kırılma ortamı sağlar. Göz merceği ile birlikte kornea ışığı kırar ve gözün optik gücünün 2/3’ünü oluşturur (Kaşıkçı, 2021). Kornea anatomik ve histolojik olarak 5 katmandan oluşur (Akkaya, 2022).
2.3.1. Kornea Tabakaları
Epitel tabakası, korneanın en dış katmanıdır ve korneanın kalınlığının 1/10’unu oluşturur. Epitel tabakasının kalınlığı 50 µm’dir. Epitelin tabakasının ön yüzü gözyaşı film tabakası ile kaplıdır (Farjo ve diğ., 2014). Kornea epiteli ile doğrudan temas halinde bulunan müsin tabakası, göz kapağının açılıp kapanması sırasında, gözyaşı filminin hidrofilik yayılmasını sağlamak amacıyla epitel hücresi glikokaliksi ile etkileşim içerisindedir.
Bowman tabakası yaklaşık 8-14 µm kalınlığındadır. Hücresiz ve homojen bir yapıdadır. Epitel tabakaya bakan ön yüzü düz, arka yüzü düzensizdir ve stromaya sıkı bir şekilde yapışıktır. İçerisinde hücre bulunmadığı için yenilenme yeteneği yoktur (Akarçay, 1998). Travmalara karşı dayanıklı olup ince tabaka halinde iyileşir fakat eski haline dönemez.
Stroma, kornea kalınlığının %90’ını oluşturur. Ortalama kalınlığı 500 µm’dir. 60 kat halinde dizilen lamellerden yapılmıştır ve bu lameller arasında kolajen lifler, mukopolisakkaritler ve mononükleer hücreler vardır (Akarçay, 1998). Bu organize ağ, ileri ışık saçılımını azaltır, korneanın mekanik kuvvetine ve şeffaflığına katkıda bulunur (Rapuano ve diğ., 1993). Stroma damarsızdır ancak periferde damar bulunabilir. Stroma fibrilleri yüzeyde ince, derinde daha kalındır. Kolajen liflerin arasını polisakkaritler doldurmaktadır.
Descemet zarı 5-10 µm kalınlığındadır. Önde stroma, arkada tek katlı endotel hücreleri ile çevrilidir. Descemet zarı periferde ön kamara açısına 2 mm mesafede son bulur ve bu sonlandığı yer “Schwalbe hattı” adını alır. Endotelin bazal membranı olarak kabul edilir (Akarçay, 1998). Bowman tabakasının aksine hasar aldığı zaman endotel tabakası tarafından yenilenebilmektedir (Akkaya, 2022).
Endotel hücreleri korneanın saydamlığının sağlanmasında önemli bir metabolik aktiviteye sahiptir. Endotel tabakası için gerekli olan besin ve hücreler aközhumörden (ön ve arka kamarayı dolduran sıvı) karşılanır (Pepose ve Ubels, 2003). Aköz humör ve stroma arasında bariyer görevi görür. Bu şekilde suyun aközhumör ve stroma arasındaki geçişini kontrol eder (Edelhauser, 2006). Endotel tabakası korneanın aközhumörden beslenmesini sağlar.
2.4. Çevre Kirliliği ile Göz Sağlığı Arasındaki İlişki
Çevre kirliliğinin göz sağlığına etkilerinin en yüksek oranını çevre kirliliği türlerinden biri olan hava kirliliği oluşturmaktadır. Hava kirliliği toplumların günlük yaşamını etkiler ve hatta insanların hayatta kalmasını tehlikeye atar. Açık hava kirliliğinin sağlığı etkilediği yaygın olarak bilinmektedir. Hava kirliliği kardiyovasküler bozukluklar, solunum yolu sorunları, göz hastalığı, nörolojik hastalık, kanser ve ölüm gibi birçok sağlık sorununa ve hastalığa neden olur. Kornea, göz yüzeyindeki fazla sayıda sinir bağlantısı sebebiyle insanoğlu vücudundaki en duyarlı yapıdır ve bu sebeple çevresel etkenlere karşı son derece hassastır. Gözler, sadece ince bir prekorneal gözyaşı filmi katmanıyla potansiyel olarak tehlikeli dış maddelere karşı savunma sağlar; bunun sonucunda insan gözleri hava kirliliğinin olumsuz etkilerine karşı hassastır (Tuominen, vd. 2003: 2545-2549).
CO, NOx, PM ve O3 gibi hava kirleticilerinin insan gözleri üstündeki olumsuz etkileri genellikle tahriş ve iltihaplanmadan oluşur ve konjonktivit sık görülen bir problemdir (Schwela, 2000: 13-42).Fazla sayıda çalışma, çevresel toksinlerin oküler yüzey üzerindeki etkisini belirlemeye çalışmıştır.
Birçok araştırmalar, solunum veya kardiyovasküler semptomlar yönünden hava kalitesi ile ayakta tedavi veya acil servis ziyaretleri arasındaki ilişkiyi incelemiştir. Ancak, yalnızca sınırlı sayıda çalışma hava kirliliği ile göz hastalıkları arasındaki ilişkiyi incelemiştir. Geçtiğimiz otuz yılda, güncellenmiş hiçbir inceleme hava kirliliğinin göz üzerindeki etkisine dair genel bir bakış sunmamıştır. Bu makale, hava kirliliğinin göz üzerindeki etkisinin önemini belirlemeyi amaçlamıştır ve son otuz yıldaki makaleleri araştırarak çeşitli dış ve iç mekân kirleticilerinin insan gözleri üzerindeki etkilerini tartışacaktır.
2.4.1. Göz Yüzey Hastalıklarına Etkileri
Trafik ve endüstriyle ilgili havadaki diğer ürünler, dış mekân hava kirliliğinin birçoğunu oluşturmaktadır. Yapılan bir bilimsel çalışma, 10 yıldan uzun süredir açık araçlar (örneğin, scooter, motosiklet veya bisiklet) kullanarak çalışma bölgesineher gün gidip gelen Hindistan’ın Yeni Delhi kentinde kişilerin, çalışma bölgelerine yakın yaşayan kişilere göre kızarıklık, tahriş, sulanma, yanma ve kuruluk gibi daha fazla göz yüzeyi semptomuna sahip olduğunu göstermiştir. Kamyonlar ve büyük araçlar tarafından tüketilen dizel yağının esas ürünleri olan NO ve NO2 uzun mesafeler kat edebilir. Yapılan bir çalışma, daha yüksek nitrik oksit (NO) ve NO2 konsantrasyonlarının Paris’teki kişilerde daha şiddetli konjunktivit ile ilişkili olduğunu göstermiştir. Hava kirliliğinin neden olduğu konjonktival hastalık, sıklıkla yanma ve kumlu his gibi büyük rahatsızlıklara neden olan ve klinik ziyaret gerektiren subklinik oküler yüzey değişiklikleri olarak ortaya çıkabilir. Ek olarak, hava kirliliği kuru göz hastalığını şiddetlendirebilir (Jetten, vd. 2014: 109-118).
2.4.2. Glokom
Partikül maddeler olarakazot oksitler, kirlilik asitleri (nitratlar ve sülfatlar gibi), organik kimyasalları, metalleri, toprak veya toz parçacıklarını ve alerjenleri, özellikle çocukluk çağında kısa süreli ve uzun süreli maruz kalındığında çocukluk çağı glokomu geliştirme olasılığını artırdığını bulgusuna varılmıştır. Bu bulgu, PM 10 maruziyetinin çocukluk çağı glokomu için bir risk faktörü olabileceğini ima etmektedir (Torricelli, vd. 2011: 377-381).
2.4.3. Retinopati ve Makülopati
Hava kirliliği oksidatif strese neden olabilir, inflamatuar yolları aktive edebilir ve pıhtılaşmayı artırabilir. Retina, yüksek oksijen tüketimi ve yüksek oranda çoklu doymamış yağ asitleri ve görünür ışığa maruz kalması nedeniyle oksidatif strese duyarlıdır. Ek olarak, oksidatif hasar yaşla birlikte artarak retinal disfonksiyona ve hücre kaybına yol açar. Sonuç olarak, yaşlanan retina potansiyel olarak hava kirliliğinin neden olduğu hasara karşı özellikle duyarlıdır. Miyop makula dejenerasyonu, yaşa bağlı makula dejenerasyonu ve diyabetik retinopatiyi hava kirliliği ile ilişkili olarak tanımlayan çalışmalar vardır. Partikül madde (PM), azot oksitler (NOx) ve karbondioksitler (CO2 ) maruz kalınması sonucunda oküler yüzey iltihabını ve retina iltihabını artırdığı ve miyop makula hastalıkları geliştirme riskini yükselttiği bildirilmiştir (Rushton, 2014: 291).
2.4.4. İç Mekân Hava Kirliliği
İç mekân hava kirliliği, kapalı alanda tütün içilmesi, yapı malzemeleri ve binalardaki dekorasyonlarda kullanılan bileşiklerin dağılması, yağ ve yüksek ısıyla yemek pişirme, yemek pişirme veya ısıtma için kömür veya biyokütle yakma, böcek ilacı kullanma vb. ile ilişkilidir. En büyük ilişki ise tütün kullanımından kaynaklanmaktadır.
İç mekân yani kapalı alan hava kirliliğinin başrol oyuncusu olan sigara, göz yüzeyi hastalıklarından itibaren, yetişkinlerde ve çocuklarda gözün ön segmentinin birçok rahatsızlığının patogenezi üzerindeki etkisine ilişkin sistematik bir inceleme, sigara içmenin yaşa bağlı nükleer katarakt için güçlü bir risk faktörü olduğunu bildirmiştir. Üveit ve retina, makula hastalıklarına kadar iç mekân hava kirliliklerinin etkisi oldukça fazladır (Smith, vd. 2017: 209-217).
SONUÇ
Çevre kirliliğinin cilt, orofaringeal ve solunum sistemleri de dahil olmak üzere insan organ sistemlerinin sağlığına zararlı olduğunu açıklayan çok sayıda çalışma bulunmaktadır. Gözler, en önemli duyu organları olarak, hava kirliliğinden kaçınılmaz olarak ilk etkilenen organlardır. Bu nedenle, son otuz yılda, hava kirliliğinin göz üzerindeki zararlı etkilerini değerlendiren çalışmaların sayısı artmıştır.
Açık ve kapalı hava kirliliği farklı kaynaklardan kaynaklanır ve farklı göz hastalıklarına neden olabilir. Oküler yüzey irrigasyonu, konjonktivit ve kuru göz hastalığı hava kirliliğinin en doğrudan sonuçlarıdır. Bununla birlikte, hava kirliliğinden kaynaklanan kronik inflamasyon, oksidatif stres ve toksisite ayrıca katarakt, glokom, üveit, maküla dejenerasyonu ve diyabetik retinopatiye neden olabilir. Hava kirliliğinin retinal ganglion hücreleri ve korioretinal damar sistemi üzerindeki etkilerine ilişkin daha fazla araştırma, altta yatan patolojik mekanizmaların belirlenmesine yardımcı olabilir. Ayrıca, maruz kalma kalıpları ve oküler etkilere ilişkin anlayışı geliştirmek için hava kirleticileri ile oftalmolojik bozukluklar arasındaki ilişkiye ilişkin daha fazla araştırmaya ihtiyaç vardır. Bu tür çalışmalar, şu anda bilinmeyen hava kirleticilerinin göz üzerindeki uzun vadeli etkilerinin belirlenmesine yardımcı olacaktır.
KAYNAKÇA
Ağacan, İ. (2014). Çevre Kirliliği Sorunları ile Mücadelelerde Türkiye’de Uygulanan Çevre Vergileri ve Çevre Vergisi Bilinci. Sakarya: Sakarya Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü,Yüksek Lisans Tezi, 2014.
Akkaya, Fatoş. Gelişmekte Olan Ülkelerde Çevresel Kuznets Eğrisi ve Kirlilik Sığınağı Hipotezlerinin Geçerliliği. Aksaray: Aksaray Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yüksek Lisans Tezi, 2022.
Akman, Y., Ketenoğlu, O., Kurt, L., Düzenli, S., Güney, K., Kurt, F. (2000). Çevre Kirliliği (Çevre Biyolojisi). Ankara: Palme Yayıncılık.
Akyıldız, B. (2008). Çevresel Etkinlik Analizi: Kuznets Eğrisi Yaklaşımı. Doktora Tezi, Dokuz Eylül Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, İzmir.
Aslan, B. (2018). Işığın Kirli Yüzü: Işık Kirliliği (1.Baskı). Ankara: Ankara Dayanışma Akademisi.
Başar, S., Temurlenk, M.S. (2007). Çevreye Uyarlanmış Kuznets Eğrisi: Türkiye Üzerine Bir Uygulama. İktisadi ve İdari Bilimler Dergisi, 21(1) 1-12.
Bozkurt, Yavuz (2013). Çevre Sorunları ve Politikaları, Ekin Yayınevi, Bursa.
CSB, Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı. “4.1 Seragazı Emisyonları”. 30 Mart 2022, https://cevreselgostergeler.csb.gov.tr./seragazi-emisyonları
Çamurcu, H. (2005). Dünya Nüfus Artışı ve Getirdiği Sorunlar. Balıkesir Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, Haziran-Aralık.
Çepel, N. (2008). Ekolojik Sorunlar ve Çözümleri. Ankara: TÜBİTAK Popüler Bilim Kitapları.
Çepel, Necmettin (2003). Ekolojik Sorunlar ve Çözümleri.Tubitak Yayınları, Ankara.
Çiftlikli, M. (2011). Çevre Kirliliğinin Ekonomik Boyutları. Çevre Dergisi, 7, 46-48.
Çoban, O. (2015). Yenilenebilir Enerji Tüketimi Karbon ve Emisyonu İlişkisi: TR Örneği, Erciyes Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, 1, 195-208.
Erdem, E., Ulucak, R. (2012). Çevre İktisat İlişkisi ve Türkiye’de Çevre Politikalarının Etkinliği. Akademik Araştırmalar ve Çalışmalar Dergisi, 6, 78-98.
Ertan, B., Keleş, R. (2002). Çevre Hukukuna Giriş. Ankara: İmge Kitabevi Yayınları.
Grossman, G.M., Alan, B.K. (1991). EnvironmentalImpacts of a North AmericanFreeTradeAgreement. NationalBureau of EconomicsResearchWorkingPaper, No. 3194, NBER, Cambridge.
Guha, R. (2000). Environmentalism. USA, Longman: A Global History.
Güney, E. (2004). Çevre Sorunları. İstanbul: Nobel Yayınları.
Jetten, N., Verbruggen, S., Gijbels, M. J., Post, M. J., De Winther, M. P., &Donners, M. M. (2014). Anti-inflammatory M2, but not pro-inflammatory M1 macrophagespromoteangiogenesis in vivo. Angiogenesis, 17, 109-118.
Karacan, A. R. (2007). Çevre Ekonomisi ve Politikası. İzmir: Ege Üniversitesi Yayınları.
Karpuzcu, M. (1991). Çevre Kirlenmesi ve Kontrolü. İstanbul: Kubbealtı Neşriyatı.
Keleş, R., Hamamcı, C. (2002). Çevrebilim. Ankara: İmge Yayınları.
Kılıç, B. (2022). Çevre Kirliliği, Havacılık Sökter Gelişimi ve Turizm Arasındaki İlişkinin İncelenmesi: Türkiye Örneği. Yüksek Lisans Tezi, Erciyes Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Kayseri.
Kurt Serdar, Berber Metin, “Türkiye’de Dışa Açıklık ve Ekonomik Büyüme”, Atatürk Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Dergisi,22/II (2008), s. (58).
Mazı, F., Tan, M. (2009). Nüfus Artışı Kaynak Tüketimi ve Çevre.Mevzuat Dergisi, 12(136), 1-10.
Moody Cat, “Migration andEconomicGrowth: A 21th Century Perspective”, NewZealandTreasuryWorkingPaper, 6/II (2006), s. (8).
Nişancı Murat, KARABIYIK İlyas ve UÇAR Metin, “Üst Orta Gelir Grubu Ülkelerinde Dış Ticaret ve İktisadi Büyüme”, Cumhuriyet Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Dergisi, 12/I (2011), s. (305).
Overpopulation-Project. “PopulationGrowth is a ThreattotheWorld’sClimate”. 24 Ağustos 2018. https://overpopulation-project.com/population-growth-is-a-threat-to-the-worlds-climate/
Özdemir, Z., Özekicioğlu, H. (2006). Kentleşme ve Çevre Sorunları.Süleyman Demirel Üniversitesi: İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dergisi, 11(1), 17-30.
Petrakors ve George PaschalisArvanitidis ve SotirisPavleas, “Determinants of EconomicGrowth: TheExperts’ View”, DYNREG WorkingPapers, 20(2007), s. (7-10).
Pistone, M. (2009). EconomicGrowth. University of Wisconsin Madison, (Çevrimiçi) 7.01.2024 tarihinde https://mywebspace.wisc.edu/ pistone/web/sum09ta5.pdf sayfasından erişilmiştir.
Rai, P. K. (2016). BiomagneticMonitoring of ParticulateMatter: Inındo-Burma HotspotRegion. Netherlands: ElsevierScience.
Rushton, L. (2004). Healthimpact of environmentaltobaccosmoke in thehorne. Reviews on environmentalhealth, 19(3-4), 291.
Saatçi, M., Dumrul, Y. (2011). Çevre Kirliliği ve Ekonomik Büyüme İlişkisi: Çevresel Kuznets Eğrisinin Türk Ekonomisi için Yapısal Kırılmalı Eş-Bütünleşme Yöntemiyle Tahmini. Erciyes Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dergisi, (37), 65-86.
Sapancalı, F. (2001). Yeni Dünya Düzeni ve Küresel Yoksulluk. Dokuz Eylül Üniversitesi: Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, Cilt: 3, Sayı: 2.
Schwela, D. (2000). Airpollutionandhealth in urban areas. Reviews on environmentalhealth, 15(1-2), 13-42.
Smith, C. A., Vianna, J. R., &Chauhan, B. C. (2017). Assessing retinal ganglion celldamage. Eye, 31(2), 209-217.
Spellman, F. R. (2017). TheScience of EnvironmentalPollution. Boca Raton: CRC Press.
Şahinöz, A., Fotourehchi, Z. (2013). Çevresel Kuznet Eğrisi: İndirgenmiş ve Ayrıştırılmış Modellerle Ampirik Bir Analiz. H.Ü. İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dergisi, 31 (1), 199-224.
Şenkul, Ç., Kaya, S. (2017). Türkiye Endemik Bitkilerinin Coğrafi Dağılışı. TurkishGeograp. Rev, 69, 109-120.
Torricelli, A. A. M., Novaes, P., Matsuda, M., Alves, M. R., &Monteiro, M. L. R. (2011). Ocularsurface adverse effects of ambientlevels of airpollution. Arquivosbrasileiros de oftalmologia, 74, 377-381.
TUİK, Türkiye İstatistik Kurumu. “Dünya Nüfus Günü,2023”. 06 Temmuz 2023. https://data.tuik.gov.tr/Bulten/Index?p=Dunya-Nufus-Gunu-2023-49688
Tuominen, I. S., Konttinen, Y. T., Vesaluoma, M. H., Moilanen, J. A., Helintö, M., &Tervo, T. M. (2003). Cornealinnervationandmorphology in primarySjogren’ssyndrome. Investigativeophthalmology&visualscience, 44(6), 2545-2549.
Tutulmaz, O. (2011). Ekonomi- Çevre İlişkisi ve SürdürülebilirKalkınma : Ampirik Bir Değerlendirme. (Yayınlanmış Doktora Tezi), Hacettepe Üniversitesi/ Sosyal Bilimler Enstitüsü, Ankara.
Türkiye İstatistik Kurumu(TUİK), “Sera Gazı Emisyon İstatistikleri,1850-2005”.30 Mart 2022. https://data.tuik.gov.tr/Bulten/Index?p=sera-Gazi-Emisyon-Istatistikleri-1990-2020-45862
Türküm, A.S. (1998). Çağdaş toplumda çevre sorunları ve çevre bilinci. Çağdaş Yaşam Çağdaş İnsan. Anadolu Üniversitesi Açık Öğretim Fakültesi İlköğretim Öğretmenliği Lisans Tamamlama Programı, Eskişehir, 165,181.
TÜSİAD. (2000). Türkiye’de Bireysel Gelir Dağılımı ve Yoksulluk Avrupa Birliği İle Karşılaştırma. İstanbul: Tüsiad Yayın No:295.
Yaşamış, F.D. (1995). Çevre Yönetiminin Temel Araçları. İmge Kitabevi Yayınları, Ankara.
Yıldırım, Kemal. (2011). İktisada Giriş. Ankara: Pelikan Yayıncılık.
Bazen dertleşmek istese de kişi, dili varmaz söylemeye, fırt...
Bu çalışmada, çevre kirliliğinin insan göz sağlığı üzerindek...
E-ticaret kapsamında mal satışı ve hizmetlerde tevkifat oran...
18 Ocak 2014 tarih ve 28886 sayılı Optisyenlik Müesseseleri ...
Gelecek bu vergi ile birlikte internet üzerinden satılan gün...
Dünya’da kooperatifçilik hareketi, İngiltere’de yaşanan Sana...
İtalyan Prada ve gözlük üreticisi EssilorLuxottica Perşembe ...
Ticaret Bakanlığınca kurulan Dış Ticarette Risk Esaslı Kontr...
22. 06. 2021 tarihli Anayasa Mahkemesinin vermiş olduğu kara...
İstanbul İl Sağlık Müdürü Doç. Dr. Abdullah Emre Güner, Merk...