Gözlükçü adamım. Bu işe başladığımdan beri benim bile gözüm bozuldu. Niye? Çünkü kapalı mekan, güneş ışığından yoksun bir yaşam miyopluğu artırıyor.
08 Aralık 2018 - 22:21 'de eklendi.
Aptal!
Salak! Sıralıyorum.
Bir mağduriyetin dışa vurumları.
Eşek oğlu eşek!
Bu biraz sesli çıktı. Bu öğlen tatilinde üzerinde oturup sigara içtiğim toprak.
–Haa, N’oldu? Dedi.
–Yok bir şey dedim. Kendi kendime konuşuyorum. Üstünde durmadı. Kaldığı yerden anlatmaya devam etti.
— İşte… Bütün gece yağan yağmur yerini rüzgâra bıraktı. Lodos, ağaçlarımın sırtını yalayarak dallarımı savurup, yapraklarımı uçuruyor. Vıcık vıcık çamura bulanmış ayaklarıyla bata çıka bana doğru gelen iki kişi Kızılçam ağacının altında dinlendiler. Biri bağlı bulunduğum köyün muhtarı Sefer Efendi. Diğeri Rizeli Nazif çavuş. Muhtar, soğuk havanın etkisiyle olacak bir an önce geri dönmek için tüm özelliklerimi saydı durdu.
–Dediğim gibi, Bayağı büyük bir arazi. Ağacı da istediğin gibi, bol. Ancak yoldan bayağı bir uzak. Bu fiyata köye daha yakın araziler de bulabiliriz. Burada in yok, cin yok. Sıkılmayasın.
Tütün sarmakla meşgul Nazif Çavuş, başını kaldırmadan cevap verdi.
–Yok. Yok. Poylesu daa iyu.
Hırçın, inatçı bir o kadar da çalışkan ve namuslu Nazif Çavuş la ilk bu şekilde tanıştım. 1932 senesinde gerçekleşen satışla köy mülkiyetinde bulunan ben Hamza oğlu Nazif Erilmez’e satıldım. Kurtuluş savaşı sonrası Nafiya vekaletinde çalışan Nazif çavuş, bir arazi anlaşmazlığı nedeniyle ayrıldığı memleketinden şimdi Üzerimde yer alan avcı kulübesini tamir etmekle meşgul. Arada kendi kendine söylenip, dururdu.
–Pok oğli poklar. Peni tüşman sahibi mi yapacaktınız? Sıçarım taşınıza.
İki aylık bir ayrılıktan sonra eşi Saime Hanım ve 2 yaşında ki oğlu Hüseyin ile geri döndü.
Arada yollar açıldı. Ağaçlar seyreltildi. Köyün en uzak arazisi olan benim yanım da hepsi Karadenizli olmak üzere 3 yeni komşum daha oldu.
Nazif çavuş, eşi Saime Hanım ve Hüseyin le beraber 1951 yılına kadar bostan yaparak, kereste satarak, yoğurt ve süt satarak geçimini sürdürdü. 51 yılında Hacca gitmeye hazırlanan Nazif Çavuş, 13 Nisan Cuma akşamı geçirdiği kalp krizi ile Hakkın rahmetine kavuştu. Hüseyin, Şilenin Cumhuriyet köyünden Bulgar göçmeni Yorgancılardan Sadık beyin kızı Pakize’yi benim üzerime yaptıkları ikinci bir eve gelin getirdi.
–Öff Allahım ya! N’edecem ben şimdi? Dinleyemeyeceğim artık seni.
Benim ümitsiz çaresizliğim Toprağın umurunda değil. Sigaramı üzerinde eziyorum. O ise umursamadan anlatıyor.
–Ben küçülen bedenime karşı yine verimkardım. 10’a yakın kesilen kavak ağaçlarımın yerine salatalarım, marullarım, fındıklarım, cevizlerim, kirazlarımla göz kamaştırdım. Sonra geçim sıkıntısı ile arazimi ikiye bölüp yarısını Bostancı Maruf’a sattılar…
Onu dinlemiyorum artık.
–Ya ben Kapalı çarşı esnafının oğluyum. Kapalı mekânda çalışmak nedir bilirim. Böyle olacağı hiç aklıma gelmemişti. Saatlerce ayakta kalıyorum. Normal şartlar altında hiç para verip almayacağım şeyleri bu AVM de tüketip duruyorum. Toprak ayrı telden çalıyor.
–Sen Sarı kalbur sokak adını duydun mu hiç? Çık sokağa, bu ismi söyle. Bir Allah’ın kulu bile hatırlamaz şimdi. O zamanların Sarı kalbur sokağı, şimdinin çift şeritli Hünkâr caddesi oldu.
—Gözlükçü adamım. Bu işe başladığımdan beri benim bile gözüm bozuldu. Niye? Çünkü kapalı mekân, güneş ışığından yoksun bir yaşam miyopluğu artırıyor.
–Güneş bana da çok dokunuyor artık. Bu cephe giydirmelerim, fayanslar, üzerime dökülen beton, güneşin de, yağmurun da şiddetini daha çok artırıyor.
—Bu ay rekor satış yaptım. Büyük prim alacağım diye seviniyordum. Ona göre de borç yaptım.
–306 ada 1 parseldim. Fundalıklarım, incir ağaçlarım vardı.
—Ay sonu bir baktım. Hak ettiğim tüm prim yemek kartlarına yatırılmış.
—Şimdi üzerime kurulan bu AVM de küçük saksılar içinde yeşillikler ile yetinmemi bekliyorlar.
—Müdüre sordum. ‘’Benim nakit paraya ihtiyacım var. Yemek kartına niye yatırdınız alacağımı?
— Benim yani toprağın bir tarihi olsun istenmiyor. Benim gibi üretici bir gücün karşısına sadece tüketimi hedefleyen binaların konması sebepsiz değil.
— Müdür, bir şey söylemedi. ’’Ne yapalım emir böyle ‘’ dedi. Kestirip attı. Ben biliyorum ama vergiden düşmek için hep bu oyunlar.
Pantolonumda ki tozları silerek; Ama ben bu oyunun parçası olmayacağım. Dedim.
İlk kez beni duyduğunu fark ettim.
—Öğle tatilin bitti. Olur ya, tarihimi, kokumu, rengimi, merak edersen yine beklerim.
Kal sağlıcakla dedi.
Metin Turanlı
Antakya Yayladağı’nda öğrencilere Beta Optik tarafından ücre...
Türkiye’ nin optik dijital dergisi, Tüm cihazlarda erişilebi...
"Mal ve Hizmetlere Uygulanacak Katma Değer Vergisi Oranların...
Kurum ile Bankaların protokolleri sona erdiği için artık ban...
Thélios azınlık hissesi planlarken, kalan hisseler kreatif d...
Sağlık Bakan Yardımcısı Doç. Dr. Şuayip Birinci, yapılan bir...
Nemrut taş heykellerinden birine sanal ortamda giydirdiğimiz...
Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucusu Büyük Önder Mustafa Kemal A...
Kod8 Yazılım Teknolojilerinden Optik Mağazaları İçin Yeni Dö...
Bu söyleşi çok ses getirecek. Mutlaka izleyin. Odaların ve B...