Tutum bir seçimdir. Mutluluk bir seçimdir. İyimserlik bir seçimdir. İyilik bir seçimdir. Vermek bir seçimdir. Saygı bir seçimdir. Yaptığınız seçim ne olursa olsun, sizi siz yapar. Akıllıca seçim yapın.
04 Mayıs 2024 - 14:04 'de eklendi.
YAŞADIĞIMIZ GÜNLERİN DEĞERİ NEYLE ÖLÇÜLÜR?
“Ölüm korkusu yaşam korkusundan gelir.
Hayatı dolu dolu yaşayan bir insan,
her an ölmeye hazırdır.”1
Hazır olun ya da olmayın, bir gün “son”a geleceksiniz. O gün geldiğinde; zenginliğiniz, hıncınız, kininiz, öfkeleriniz, hayal kırıklarınız, umutlarınız, tutkularınız, planlarınız ve yapmak istediklerinizin hiçbir önemi kalmayacak!
Öyleyse önemli olan nedir? Yaşadığımız günlerin değeri neyle ölçülür? Önemli bir hayat yaşamak nasıl mümkündür?
Önemli olan, ne aldığınız değil, ne verdiğinizdir.
“Ecel, verileni almadan önce, verilmesi gereken her şeyi vermek gerekir.” der Mevlâna tüm bilgeliğiyle. Bu dünyadaki tüm nimetlerin, aslen sahibi değil emanetçisi olduğumuzu, bu dünyada yalnızca kiracı olduğumuzu hatırlatır bizlere. Bu kuş misali ömürlerimizde, önemli olan yalnızca paylaşmaktır, tüm varlıkların Yüce Yaratıcı’ya ait olduğunun bilinci ile.
“Küçük Prens”in yazarı Antoine de Saint Exupery ise şu şekilde anlatır vermenin önemini: “İçtenlikle verdiğiniz zaman, verdiğinizden daha çoğunu alırsınız.” Farklı dönem ve coğrafyalarda yaşamış, bu iki büyük düşünürün de vermeyi, huzura erişmek için gereken asli bir unsur olarak görmeleri, vermeden alınamayacağını söylemeleri, verici olmanın evrensel önemini açıkça gözler önüne seriyor aslında.
Unutmayın, kendiniz için yaptığınız şeyler siz gittiğinizde zamanla yok olur, ancak başkaları için yaptıklarınız mirasınız olarak kalır. Bu sebeple atalarımız; “Dünya malı dünyada kalır, insan yaptıkları ile anılır.” demiştir.
Önemli olan, öğrendikleriniz değil, öğrettiklerinizdir.
Çok sevdiğim ve kendime düstur edindiğim bir Japon atasözü şöyle der: “Kendine usta diyebilmen için; önce ustanı geçeceksin, sonra seni geçecek bir öğrenci yetiştireceksin.” Bu sözün ihtiva ettiği anlam o denli ağırdır ki, insan belki de ancak belli bir birikim edindiğinde onu anlayabilir.
Öğrenmek, her ne kadar bitmeyen bir serüven ve hem insanı hem de insanlığı ileri taşıyabilecek tek olgu ise de; paylaşılmayan, aktarılmayan bilgi; yararsız bir bireysel tatmin aracı olabilir ancak. Bizi, insanlık olarak şu an olduğumuz noktaya getiren; yalnızca merak etmek, sorgulamak ya da öğrenmek değildir. Bunların sonucunda edindiklerimizi paylaşmaktır. Çünkü, bilgi kümülatiftir; birikerek, birleşerek çoğalır.
Bu hayatta önemli olan; doğruluk, dürüstlük, merhamet, fedakârlık ve cesaretle atmış olduğunuz her adımla, başkalarının hayatlarını zenginleştirmeye çalışmaktır. Başkalarına dokunamayan insan, ne kadar bilgili olursa olsun, asla bilge olmaz. Bilge olmak, erdemden; erdemli olmak ise bildiklerini paylaşmaktan geçer.
Önemli olan, yetenekleriniz ya da mevkiiniz değil, karakterinizdir.
Her insan farklı yetenekler ile dünyaya gelir ve bu yetenekleri sayesinde önemli bir makam ya da mevki sahibi olabilir. Hatta kimi zaman, herhangi bir yeteneğe sahip olmasa da belli mevki ve makama sahip olur insanlar! Ancak önemli olan, insanların gönlünde sahip olunan mevkidir. Bu da yalnızca düzgün bir karakter ile edinilebilir.
Bundan yıllar önce, henüz ilkokulda iken, öğretmenimizin bize karakterin önemini anlattığı o örnek hala aklımdadır. Tahtaya bir “0” yazmıştı öğretmenimiz, “Bu sizin yeteneğiniz.” demişti. Bir 0 daha yazıp diğerinin yanına, “Bu da paranız.” Tek tek yetenekleri, mevkileri, makamları, nitelikleri, iyi özellikleri sıralayıp, hepsi için bir 0 daha yazmıştı diğerlerinin yanına. Yan yana onlarca sıfır olmuştu. Sonra da tüm sıfırların başına “1” yazıp şöyle demişti: “Bu da sizin karakteriniz.” Sonrasında, yazdığı 1’i silerek şöyle demişti bizlere: “Eğer karakteriniz yoksa; yeteneklerinizin, imkanlarınızın, mevkiinizin hiçbir önemi yoktur! Hepsi, yalnızca kocaman bir ‘0’dır.”
Bu örnek o denli aklıma kazınmış ki, yıllar geçmesine rağmen hala taptaze zihnimde. Böyle bir erdemi henüz çocuk yaşta öğrenmiş olmak, ne büyük bir mutluluk benim için. Konfüçyüs da, öğretmenim gibi tahtaya çizerek olmasa da, şöyle der karakter hakkında: “Onurlu insanın üzerine titrediği şey karakteridir, bayağı insanın ise makam ve mevki.”
Önemli olan kaç kişi tanıdığınız değil, siz gittiğinizde ebedi bir yoksunluk hissedecek olan insanların sayısıdır.
İnsan, binlerce kişi tarafından tanınabilir, yüzlerce hatta binlerce arkadaşa sahip olabilir. Ancak önemli olan bu değildir, onu gerçekten önemseyen kişilerin kim olduğudur. Daha önceki bir yazımda da söylemiştim: Zor gününde yanında kim var ise; gerçek dostu da odur insanın, gerçek ailesi de. Nitelik demiştim, nicelik onun yanında nedir ki!
Dünyada ne kadar zaman harcadığınız, ne kadar insan tanıdığınız ya da ne kadar saygı gördüğünüz önemli değildir. Hayatta iken ne kadar sevdiğiniz ve gerçekten ne kadar sevildiğiniz önemlidir. Sizi gerçekten seven insanlar, hayatınızın bir parçasıdır, diğerleri ise yalnızca birer siluettir ara sıra görünen. Ve her şey bittiğinde, siluetler yok olduğunda, yalnızca sevdikleriniz ve onların içindeki parçanız kalacaktır.
Honore de Balzac, Vadideki Zambak’ta şu şekilde anlatır bu durumu: “Toprağın bağrına gömdüğümüz kimseler vardır; fakat özellikle sevdiğimiz öyle insanlar vardır ki, kefenleri yüreğimizdir ve anıları her gün yürek çarpmalarımıza karışır. Soluk alır gibi onları düşünürüz; sevgiye özgü bir ruh gücünün zarif yasasıyla onlar bizim içimizdedirler.”
Önemli olan, ne kadar uzun süre hatırlanacağınız değil, kimler tarafından ne şekilde hatırlanacağınızdır.
Söz, bu dünyadan göçüp gitmeye geldiğinde, hepimizin ilk aklına gelen, insanlar tarafından hatırlanmaktır. İnsanın, dünyada bir parçasının yaşamaya devam etmesini istemesi ile, ölümsüz olmayı istemesi ile alakalıdır belki de bu istek, kim bilir. Ancak burada çokça kaçırdığımız husus, nasıl hatırlanacağımızdır. Çok kişi tarafından anılmak isteriz hepimiz. Ama ne şekilde? İşte bazen bunu atlarız.
Unutmayalım ki, Habil’i de hatırlıyoruz, Kabil’i de; Musa’yı da hatırlıyoruz, Firavunu da. Peki hangimiz Kabil gibi anılmak isteriz bu dünyadan gittikten sonra? Ya da hangimiz Firavun gibi kalmak isteriz akıllarda?
Bu manada, önemli olan ne kaç kişi tarafından hatırlanmaktır ne de ne kadar uzun süre hatırlanmak. Önemli olan; sevdiklerimiz, değer verdiklerimiz tarafından iyi hatırlanmak, onların zihinlerinde güzel anılarla yaşamaktır. Önemli olan, sizin hatıralarınız değil, sizi sevenlerin kalbinde yaşayacak olan hatıralarınızdır. Zira, ölümsüzlüğün bir sırrı var ise eğer, o da yalnızca budur!
Önemli olan, şartlar değil, seçimlerinizdir.
Herkes aynı şartlarda dünyaya gelmez. Aynı şartlarda dünyaya gelmediği gibi, aynı şartlarda da yaşamaz. Kimilerine, istedikleri her şey altın tepside sunulurken, kimileri tahta bir tepsiye hasret yaşar. Ancak bu durum, bir şeyleri değiştirmek yerine, içinde bulunduğumuz şartları bahane ederek, olduğumuz yerde kalmamız için yeterli değildir. Çünkü, günün sonunda tek önemli olan, içinde yaşadığımız koşulların ne olduğu değil, bizim bu koşulları iyileştirmek için ne yaptığımız olacaktır.
Bu sebeple, seçimlerimi yaparken içinde bulunduğumuz şartların kötülüğünden, şüphelerimizden ve korkularımızdan arınmalı; gelecek için en iyi kararı vermeliyiz. Çünkü yaptığımız seçimler, kim olduğumuzu gösterir. Ünlü Yazar Roy T. Bennett’in de dediği gibi: “Tutum bir seçimdir. Mutluluk bir seçimdir. İyimserlik bir seçimdir. İyilik bir seçimdir. Vermek bir seçimdir. Saygı bir seçimdir. Yaptığınız seçim ne olursa olsun, sizi siz yapar. Akıllıca seçim yapın.“
Önemli bir hayat yaşamak rastlantıyla olmaz. Önemli bir hayat yaşamayı seçin. Çünkü yaşadığımız günlerin değeri, nasıl bir hayat yaşamayı seçtiğimiz ile ölçülebilir yalnızca.
Son olarak, asıl önemli bir şey varsa hayatta; o da, mutluluğu aramak yerine mutlu olmayı bilmektir. Cahit Zarifoğlu ne güzel söylemiş: “Sabah kahvaltıda, çay kaşıklarının sesi birbirine karışıyorsa, bu mutluluğun sesidir. Ve Anneniz karşınızda oturuyorsa, oturduğunuz yer tam olarak cennettir. Gülerek karşılayın, gülle karşılayın eşlerinizi. Çocukları sevin. Dünya ölümlü dünyadır.”
Yüreğinizdeki umudun ve güzelliklerin hiç tükenmemesi dileğiyle, huzurlu ve dilediğinizce bir ömür dilerim.
Suat ŞİMŞEK
Yazarın diğer yazılarını okumak için tıklayınız |
Antakya Yayladağı’nda öğrencilere Beta Optik tarafından ücre...
Türkiye’ nin optik dijital dergisi, Tüm cihazlarda erişilebi...
"Mal ve Hizmetlere Uygulanacak Katma Değer Vergisi Oranların...
Kurum ile Bankaların protokolleri sona erdiği için artık ban...
Thélios azınlık hissesi planlarken, kalan hisseler kreatif d...
Sağlık Bakan Yardımcısı Doç. Dr. Şuayip Birinci, yapılan bir...
Nemrut taş heykellerinden birine sanal ortamda giydirdiğimiz...
Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucusu Büyük Önder Mustafa Kemal A...
Kod8 Yazılım Teknolojilerinden Optik Mağazaları İçin Yeni Dö...
Bu söyleşi çok ses getirecek. Mutlaka izleyin. Odaların ve B...