Şu son yılları yaşlı halime rağmen dolu dolu yaşadım. Eğer iyi bir elden geçirilirsem, bir 30-40 yıl daha yaşamak niyetindeyim. Belki o zaman Sunay Akın’ın oyuncak müzesinde sergilenen gözlüklerin arasında yer alabilirim.
26 Mart 2022 - 10:30 'de eklendi.
Kaç yaşında mıyım?
Sizce kaç gösteriyorum?
Boşuna kendinizi yormayın. Ayrıca yaş takıntımda yok. Onun için mahsuru yok söylememin.49 yaşındayım. Şaşırdınız di mi?
Bir gözlük için inanılmaz bir yaş. Hele günümüzde. Size tuhaf gelecek biliyorum. Siz kullan-at kültürünün çocukları sayılırsınız. Oysa biz yetiştiğimiz dönem gereği mal kıymeti bilinen, işi bitince atılmayıp başkalarının kullanımına sunulan nesillerin yetiştirmesiyiz. Hele ben. Türkiye de ilk üretilen Luxor ailesinden Rufi.
Tam selüloit. İçimde hiç naylon karışım olmadığı için sağlamlığım bir nevi genetiğimden. Benim dönemimden birileri kalmadı her halde. Yerli olarak benim gibi bir Anadol, bir Rengin falan vardı.
Avrupa olarakta, Amor, L’amy, Diana, Alman ağırlıklı çerçeveler ve İLO vardı. Çok saf bir şeydi İlo… Kızdırmak için Saf-ilo adını takmıştı bizimkiler.
İşte o dönem, yeni üretilen gözlüklerin raflarda henüz bir ay duramadığı, toplumun gözlüğe aç olduğu dönemdi. Beni isteyen ne doktorlar, ne mühendisler vardı diye anlatmak isterdim ama nafile. Dükkâna gelişimin ikinci günü satıldım.
İlk sahibim 65 yaşında yaşlı bir hanımdı. On iki yılı yatakta olmak üzere tam 21 yıl beraber yaşadık. Ben tanıdığımda da aksi biriydi. Yaşlandıkça daha da huysuzlaştı. Devamlı benden şikâyet eder, sıktığımı, burnuna iz yaptığımı falan söylerdi. Ama her yeni alınan gözlükle birlikteliği 2-3 günü geçmez yine bana dönerdi. Beraberliğimiz süresince iyi hizmet ettiğimi sanıyorum. Çocukları, torunları organik, ince, kolormatik ne gözlükler getirdiler de yine benden ve camlarımdan vazgeçemedi.
Zaman ilerledikçe de artık onun bir parçası oldum. Yataktaki dönemimiz uzun ve yıpratıcı oldu. Bu saplarımda gördüğün bombeler hep o günlerden kalma.24 Saat TV seyrederdik. Herkesin sabah kahvaltı ettiği saatlerde biz öğle yemeği yerdik. Katarakt ameliyatı sonrası dahi yeni gözlükleri yerine yüzünde ben vardım. En canımı acıtan da uyuduğu zamanlar beni gözünde unutmasıydı. Beklerdim ki biri gelsin de, beni kaldırsın. Bazen gün olur sehpa üstünde dinlendiğim 1-2 saati bile bulmazdı.
Nur içinde yatsın. 86 Yaşında vefat etti. Uzun bir süre -11 yıl kadar- odasında şifonyerin çekmecesinde unutuldum. Ne zaman ki büyükannenin evi restore edilip orada oturulmaya karar verildi, o zaman keşfedildim. Büyük kızı Aysel Hanım tarafından anne hediyesi olarak, hipermetrop camlarla kuşatılıp yakın gözlüğü olarak kariyerime kaldığım yerden başladım.
Aysel Hanım da daha bir rahattım. Sadece evde uzun süreli bir şey okuduğunda beni takıyordu. Artık yükümü paylaşacak bir kordonum bile vardı. Uzunca bir dinlenmenin ardında bu pek te aktif olmayan görevle kendime güvenimde geldi. Aysel hanımla daha da beraber olacakken, torunu Sezgin bey beni çok beğendi. Bindir çeşit dil dökerek beni aldı.13 yıl sonra ailenin en küçük ferdi Sezginle -tabir yerindeyse- haytalık günlerimiz başladı. Beni Ergün başka adlarla arkadaşlarına tanıtmaya başladı. Atıf Kaptan dedi, Dr.Morrıson dedi, Klark Kent dedi. Onun anlatımına göre ben retroymuşum. Bizim gibi zamanı geçmiş ama kullanılabilir eşyalar, eskiye olan özlem nedeniyle vintage diye adlandırılıyormuş falan. Çocuk işte…
Benim çocuğum. Onun gençliğiyle ikinci baharı, toplumsal duyarlılığıyla da bakmaktan öte görmeyi öğrendim. Sinema günlerinde, rock konserlerinde, yürüyüşlerde, HES gibi gösterilerde yer aldım.
Aslında Sezgin, Yaşıtlarından daha zayıf, ince ama sırım gibi bir çocuktu. Tıp fakültesi ikinci sınıf öğrencisiydi bana sahip olduğunda. Haa, bir de her şeye alerjisi vardı o dönem. Bir aksırmaya başlar, dur-durak bilmezdi. Bu yüzden aksırmaya başlayacağını anlayınca otobüsteyse hemen iner, başkalarını rahatsız etmekten korkardı. O aksırmaya başlayana, bir kaç kez yüzünden düşünce artık ben de tedbirimi alırdım. Kaşlarının kalktığını, başını geriye doğru çekildiğini hissettiğim anda tüm gücümle kulaklarına yapışır, düşmemeye çalışırdım.
Şimdi asistan oldu. Hastanede çalışmaya başladığının üçüncü ayında o olay yaşandı işte. Trafik kazası geçiren bir hastaya müdahale ederken sarhoş bir hasta yakını tarafından bıçaklanınca çıkan arbedede ben de yaralandım. Sezgin hastanede, ben ise burada, optikçi de tedavideyim. Camlarımın kırılması ve bir-iki çatlak dışında cam yuvalarım dönmüş, rengim iyice matlaşmış, saplarımda yer yer kurumayla karışık beyazlaşmalar da başlamış. Artık bundan sonra ne kadar iş görürüm bilemem ama yok olmakta istemiyorum.
Şu son yılları yaşlı halime rağmen dolu dolu yaşadım. Eğer iyi bir elden geçirilirsem, bir 30-40 yıl daha yaşamak niyetindeyim. Belki o zaman Sunay Akın’ın oyuncak müzesinde sergilenen gözlüklerin arasında yer alabilirim.
Her ne kadar müzelik bir vizyonum olmasa da….
Metin TURANLI
Yazarın diğer yazılarını okumak için tıklayınız |
Antakya Yayladağı’nda öğrencilere Beta Optik tarafından ücre...
Türkiye’ nin optik dijital dergisi, Tüm cihazlarda erişilebi...
"Mal ve Hizmetlere Uygulanacak Katma Değer Vergisi Oranların...
Kurum ile Bankaların protokolleri sona erdiği için artık ban...
Thélios azınlık hissesi planlarken, kalan hisseler kreatif d...
Sağlık Bakan Yardımcısı Doç. Dr. Şuayip Birinci, yapılan bir...
Nemrut taş heykellerinden birine sanal ortamda giydirdiğimiz...
Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucusu Büyük Önder Mustafa Kemal A...
Kod8 Yazılım Teknolojilerinden Optik Mağazaları İçin Yeni Dö...
Bu söyleşi çok ses getirecek. Mutlaka izleyin. Odaların ve B...