‘’Korkmak insani bir duygudur’’derler ya, alakası yok. Korkmak bok’tan bir şeydir. Hani ölümden, hastalıktan, birilerine muhtaç olmaktan korka bilirsin, ama korkudan korkmak?
07 Şubat 2020 - 17:50 'de eklendi.
Bir defa korkak insan bencildir. Tabii yalancıdır da. O kadar çok yalan söyler ki; bir süre sonra yalanları doğrularla yer değiştirir. Olmamış şeyleri olmuş gibi anlatır. Hayalinde yarattığı olaylar gerçek doğruları olur. Gerçeklerden uzaklaşır.
Güvensiz ve Kompleksli bir yaşamın sebebidir.
Merkez 195! Merkez 195 tamam!
195 Tamam, seni dinliyorum!
Merkez Bayar caddesindeyim. Bir durum var tamam!
Dinliyorum 327 Bilgi ver tamam!
Sahray_ı Cedit camisinden, Kozyatağına kadar insanlar oturmuş durumdalar.
Ne diyorsun 327, anlayamadım tamam!
Merkez, insanlar oturuyor diyorum. Trafik aksadı. Kaldırımda, caddede insanlar hareket etmeden gelişi güzel oturuyorlar.
327 Oturma eylemi mi var? Biraz daha bilgilendirin. Ekip gönderiyoruz.
Hayrola memur bey?
Bilemiyorum komserim. 20 dakikadır insanlar yol boyunca oturup duruyorlardı. 1-2 tanesini kaldırmaya çalıştık, felç olmuş gibilerdi.
Eylem falan mı?
Biz de önce öyle zannettik komserim ama. Ellerinde pankart falan yok. Bir de düzgün giyimli insanlar da var. Hem işinde gücünde insanlar sabahın bu saatlerinde, bu yağmurda niye otursunlar?
Şimdi nerdeler?
Bir ikisi hariç, hepsi ayağa kalkıp yürüdüler. Trafik felç olmuştu. Sürücülerden bir kaçı trafik yüzünden caddede oturan adamları dövmüşler. Oturanlar ellerini bile kaldıramamışlar.
Şu teyze de mi oturanlardan?
Evet komserim.
Bir konuşalım bakalım. Teyzeciğim tansiyonunuz mu çıktı? Bu yağmurda niye oturuyorsunuz?
Bilmem ki evladım. Torunu okula bıraktım. Dönüyordum ki, birden ayaklarım kesiliverdi. Şu kaldırımın kenarına ilişiverdim.
Ağrın falan var mı? Hastaneye götürelim mi?
Yok yavrum yok. Bir şeyim yok. Tansiyon, şeker yükseldiğinde hep hissederdim ya, bu öyle değil. Önce gözlerim yaşardı. Sonra sanki üzerime bir kuvvet abandı. Çantamın üzerine oturmuşum. Bi tek gözlüğüm kırıldı.
Geçmiş olsun teyzem. Hadi yolu açın,
Korku yaman bir şey. Zalim bir şey. Korkaklığımı çocukluktan beri hissettim. Ama hep geçici bir şeymiş gibi geldi bana. İleride büyüyünce nasıl olsa kurtulacaktım. Ama ben büyüdükçe korkularım da büyüdü. İnsanları kırmamakla zarar görmemek arası bir yaşam. Mesela Sunar Sineması kuyruğunda cebimden düşen parayı birilerinin aldığını görenler, bana söylediklerinde gidipte onlardan isteyemedim. Dayak yemek vardı işin içinde. Rezil olduğumla kaldım. Yıllar, her konuda sakin ve anlayışlı görünüm kazandırdı bana. Ben görülebilir ve sayılan biri olmak isterken, bela almamak adına tırsak ve tavizkar biri oluverdim.
Alo, alo Erhan abi. Kadıköy de ilginç bir durum var abi. Kameramanı göndersene. Bomba bir haber var.
Bomba mı var?
Yok abi. Öyle değil. Bahariye caddesinde, Boğa dan Adliyeye kadar her yaştan, her gruptan insan yerlere oturmuş. Tramvay yolunda da oturanlar var. Al polis geldi işte.
Dertleri neymiş?
Konuşamıyorlar da galiba. Geçen gün Erenköy de olan şeye benziyor. Ben cep telefonumla görüntü aldım ama yeterli değil. Hemen kamerayı gönder abi.
Şimdi içinde bulunduğumuz Zeyrek çarşısı Kadınlar Pazarı diye de tanınır. Fatih ilçesine bağlı bu çarşı, eski evleri ve koruduğu eski yaşam düzeni ile bilinir. 60 ‘lı yıllardan beri Bitlis, Van, Siirt yöresi ürünlerin satıldığı bu çarşı, İstanbul da doğu kültürünün ve feodal düzenin en gözle görünen parçasıdır.
Hocam, bu evlerin pek tarihi özelliği yok gibi.
Elbette, 6. Kata kadar ruhsat verilirse, arada kalan medrese ve tarihi yapılar göze batmazlar. Ama buradan Çırçır’a ve içlere doğru ilerledikçe tüm kıyıcılığımıza rağmen hala o eski İstanbul dokusunu bir nebze olsun hissedebilirsiniz. Unesco’nun katkılarıyla restore edilen bir evi gezeceğiz. Şimdi şu tarafa doğru ilerleyelim. Aaa, noluyor? Noluyor çocuklar? Şöyle otursam.
Ben de oturacağım
Ben de duramıyorum ayakta..
Yavaş çocuklar. Panik yapmayın.
Tabii Bakanım. Şu an da toplantıdayız. Emredersiniz bakanım. İyi günler efendim. Saygılar..
Öff be! Nedir lan bu? Hiç sorunumuz yokmuş gibi bir de bu oturan insanlar. Gezi den beri böyle şey olmamıştı. Açıklayın bakalım, ne buldunuz? Kemal?
Amirim 1 haftada 5 ayrı yerde oturum gerçekleşti. Erenköy, Valikonağı, Bahariye, İstanbul caddesi ve Fatih Zeyrek yokuşu.
İyi de neden oturuyor bu insanlar?
Net bir şey yok efendim. Sebebini bilmeden üzerlerine bir ağırlık geldiğini ya da bir elektriklenme sonucu oturduklarını söylüyorlar.
Zeynep?
Amirim, Kalkmak istedikleri halde kalkamadıklarını söyleyenler var. Yardım istemek için bağırdıkların da bazıları seslerinin çıkmadığını söyleyenler var.
Daha.. Daha somut bir şeyler lazım. Sağlık personeliyle ilişki kurun. Korona virüsu gibi bir virusla falan karşılaşmayalım. Hacer hanım siz ne düşünüyorsunuz?
Düşünmek için pek ip ucu yok amirim. Birbirinden uzak yerlerde, birbiriyle ilişiği olmayan insanlar. Ortak bir hareket olmadığı çok açık. Sanki birileri ya da bir güç tarafından oturmaya zorlanan insanlar.
Güç deyip te beni korkutmayın. Nasıl bir güçmüş onu bulun. Bu oturan boğaların yaş ve gelir durumlarını, sosyal statülerini inceleyin.
İnceledik amirim. Eylemin Ortak noktalarını özetlemek gerekirse..
Eylem demeyin bana. Eylem demeyin.
Özür dilerim efendim. Tüm bu.. eee şey, hareketlilik. Evet hareketlilik sabah 9 ile 11 arasında gerçekleşmiş.
Oturma süreleri 15 dakika ile Valikonağı caddesinde en kısa süreyken Bahariye caddesinde 30 dakika ile en uzun süre olmuş.
Oturanların büyük kısmı konuşma güçlüğü çekmiş. Baş dönmesi, göz kararması ve iyi görememe ile kalp çarpıntısı başlıca şıkayetler. Çoğunluk ‘’Bana ne oluyor?‘’ diye korkmalarına karşılık başkaca oturanları görünce ciddi psikolojik sorunlar yaşamamışlar. Algılama ve düşünce düzeylerinde de bir sorun yokmuş.
Daha dişe dokunur bir tespitiniz yok mu? Ben basın mensuplarına bunları mı söyleyeceğim. Bakın, Vali beyle bakanı karşılamaya gideceğim. Size şu an eğlence gibi gelebilir bu olay. Ama bir bakan, başbakan ya da ne bilim Cumhurbaşkanı (Allah muhafaza), böyle sebepsiz bir şekilde oturduğunu bir düşünün. Siz de şapa oturursunuz. Kabusunuz olurum, kabusunuz. Hadi bakıyım daha iyi şeyler bulun bana. Bu iş çözülünceye kadar izin, mizin yok size. Hadi bakalım kolay gelsin size.
Arkadaşlar, Emniyet müdürümüz her zaman ki gibi bizi baş başa bırakıp kaytardı. Eveeet, konuyla ilgili düşünceleri olan ya da akla uygun tespitler yapacak birileri? Hacer hanım? Vedat bey, Kameralardan bir şey bulunmadı mı?
Zeynep hanım? Sizin hayal gücünüz kuvvetlidir. Haydi zorlayın biraz kendinizi.
Kemal komserim, bu hayal gücüyle açıklanacak bir şey değil. Daha somut şeylere ihtiyacımız var.
Bulun öyleyse. Devletin tüm imkanları elinizde Vedat, sen o profesörle bayağı uzun konuştun. Neydi adı?
Saffet Korkulu. İstanbul üniversitesi Tarih profesörü.
Hah işte, bir şey öğrenebildin mi?
En çok bilgiyi ondan aldık zaten. Pazar sabahı öğrencileriyle Zeyrek te tarihi evleri gezerken elektrik akımı gibi bir şeye yakalandıklarını, gözlerinin yaşarıp, ayaklarının kendilerini taşıyamayacak gibi olduklarını ve çömeldiklerini anlattı. Çömelirken etrafta ki simitçi ve çöpçü dışında ki halkın bazılarının da çömeldiklerini gözlemlemiş.
Müdür bey buradayken söylemek istemedim ama, ilginç bir ayrıntı daha var. Bakırköy de İstanbul Caddesinde bir binadan dışarıya bakmakta olan bir muhasebecinin anlattıklarıyla ilgili sizin de görüşünüzü almak istedim.
Bak, bak.. Kurcalayınca neler çıkıyor? Hadi koçum anlat.
Böyle gaza getirirseniz olmaz ama.
Hadi hadi kızdırma beni de anlat.
3. Katta bürosu olan muhasebecinin gördükleri şunlar. Hızlı adımlarla caddede yürüyen biri. Dikkatini çekmesi sebebi ise adamın her önüne geçtiği kimse oturuyor olması. Tarifi de şöyle. Adamın elinde sanki otomatik bir silah varmış gibi, insanları tarıyor. Ve geçtiği herkes yere oturuyor. İnanılacak gibi değil diyor adam. Hızlı yürüyen, ara ara koşan biri. Ve her geçtiği kimse ya da grup hoop yerde. İlginç geldi bana.
Peki adamı tespit edebildiniz mi?
Yukarıdan baktığı için adamın yüzünü görememiş. Mavi montlu, kot pantolonlu, 1,70 boylarında beyzbol şapkalı birini arıyoruz şimdi. Bu görüntü de biri muhtelif kameralarda da gözlendi. Şimdi arıyoruz.
Çalışmaları hızlandırın. Ben çıkı… Bu arada Beyoğlu’nun en güzel abisi. Nevzat başkomserim sizin hiç sesiniz çıkmıyor. Olaya dahil olmanız için illa birinin ölmesi mi gerekecek?
Aman Amirim. İnşallah bu işten cinayet çıkmaz diye dua ediyorum. Ama çok ta çözülmeyecek bir şey gibi gelmedi bana.
Nasıl yani? Bildiğin şeyler mi var?
Sizin bildiklerinizden fazla değil. Dün akşam gazetelerden haberi okurken Evgenia’nın dikkatini çekmiş. Ben de biraz araştırdım. Oturanların hepsinin gözlüklü olduğunu gördüm. Ya güneş, ya numaralı gözlüklü kimseler oturuyor. Öyle ki çevre de iş yapan simitçi, çöpçü gibi kimseler hayretle etrafını seyrederken gözlüklü olan esnaftan GBT soruşturan polislere dek gözlüklü olan herkes yerde. Bu her ne ise gözlük ve gözlükçülükle ilgili bir şey gibi geldi bana.
Kadınlardan ve çocuklardan hep korktum. Onlardan dayak yemezdim belki ama, ağlayan bir çocukla ve şirret bir kadınla başa çıkamazdım. Hayal dünyam da hep birilerini döver, mafyayı dize getirir, gerçek hayatta kırılan gururumu hayallerimle onarırdım. Tüm bunlara rağmen intikam duygularım gelişmedi. Hatırlarım, Yaşar Kemal’in, Demirciler Çarşısı Cinayetini okurken, düşmanına acı çektirmek isteyen adamın fantezilerini. Diri diri toprağa gömmek, derisini soyup tuzla dağlamak, karıncalarla derisini kaplamak.. O dönem de bana korkunç gelen bu intikam yolları, gazetelerin gündelik haberleri arasında yer almaya başladı. Bundan da korkuyorum. Ben kimseyi öldüremem. Korkarım. Ben kimseye acı çektiremem. Ondan da korkarım. Ben sadece OTURTURUM. Hani derler ya ‘’Kodum mu oturturum’’ diye.. Ben koymadan oturturum işte. Bu benim için güzel bir eğlence oldu. En fazla 1 saat geç giderler işe. Ya da üstleri başları biraz çamurlanır en fazla. Ama otururlar. Ben isteyince kadar da kalkamazlar. Bu benim tek gerçekleşen fantezim. Önceleri evden işe giderken sadece tipini beğenmediğim gözlüklüleri oturturken, sonra her gözlüklüyü oturtmaya başladım. Niye gözlüklüleri mi? Bilmiyorum. Tesadüf oldu galiba. Gözlüklü olmayanları daha az etkileyebiliyorum. Nasıl mı gerçekleşiyor?
Şu lambayı biraz gözümden alsanız. Hah böyle daha Korkularımı öğrenen ve kendimi daha güven de hissetmemi isteyen sonradan dostum olan bir müşterimin hediyesi olan bir silahla. Uyuşturucu etkisi olan öğütülmüş kaluga otu. Moğolistan da yetişen bu otu bir miktar papatya suyu ile karıştırıp tazyikli bir düzenekle hedeflediğiniz ortama sıkmanız kafi. Etkisini isteğinize göre ayarlamak mümkün. Kimsenin felç olmasını ya da kalıcı hasarlar almasını istemediğimden minimum etki yapacak şekilde formüle edip genelde rüzgarlı günleri seçiyordum. Niye mi gözlüklüler? Bu benim tercihim değildi. Ama gözlükler genel de ete dediğimiz kaplamalarla kaplı olduğu için bu çözeltiyi daha rahat alıyorlardı. Olayların basının yazdığı gibi ulusal güvenlik boyutunda bir hal alacağını tahmin etmemiştim. Başa çıkamayacağım boyutlar almasından korktuğum için.
Evet efendim. Adı Ramazan Bosnalı. 15 Yıldır Üsküdar da eczane/gözlükçü de çalışan biri. Çekingen, içe kapanık, asosyal biri. Hayır efendim. Kendi rızasıyla geldi. Evet efendim. Basına operasyon sonucu yakalandığını söyledik. Kimyasallar incelenmesi için laboratuvara gönderildi. Şahsı da MİT ten istiyorlar. Yarın basın toplantısı öncesi gerekli bilgileri bizzat size getireceğim efendim. İyi geceler efendim. Hay hay beyefendi. Hay hay. Saygılar efendim.
( Cık ..cık..Salak herif. Allah’tan sahip olduğu gücün farkına varmamış. Ya da iyi ki korkakmış. )
Metin Turanlı
ÜNİVERSAL GÖZLÜK SAAT OPTİK ÜRÜNLERİ SANAYİ VE TİCARET AŞ’YE...
Optik ve gözlük sektörünün uluslararası ölçekteki en önemli ...
Antakya Yayladağı’nda öğrencilere Beta Optik tarafından ücre...
Türkiye’ nin optik dijital dergisi, Tüm cihazlarda erişilebi...
"Mal ve Hizmetlere Uygulanacak Katma Değer Vergisi Oranların...
Kurum ile Bankaların protokolleri sona erdiği için artık ban...
Thélios azınlık hissesi planlarken, kalan hisseler kreatif d...
Sağlık Bakan Yardımcısı Doç. Dr. Şuayip Birinci, yapılan bir...
Nemrut taş heykellerinden birine sanal ortamda giydirdiğimiz...
Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucusu Büyük Önder Mustafa Kemal A...