Gerçek ölümsüzlüğe ulaşabilmek için, ölümü, şan ve şerefle göze alabilmek gerekir.
16 Mart 2021 - 12:46 'de eklendi.
Bu dünyada Ademoğluyum dersin.
Haramı helali durmayıp yersin.
Yeme el malını er geç verirsin.
İğneden ipliğe sorulur bir gün.1
Hak, en genel tanımı ile, hukukun sahibine sağladığı menfaatlerdir. Hakkın korunması ise; adaletin gereği, hukukun temelidir. Konusu fark etmeksizin, bir hakkın korunması, yalnızca hukuk bağlamına girmez. Sosyal ilişkilerden ticari ilişkilere kadar, insanın olduğu her yerde bir hak vardır ve hakkın korunması, hakka saygı gösterilmesi mutlak ve zaruridir. Ancak ne yazık ki bazı insanlar hırstan, açgözlülükten, kendini üstün görmekten, belki de yalnızca kötü doğalarından sebeple başkalarının hakkını yemeyi, kendilerine hak görürler!
Binlerce yıllık insanlık tarihinde; her dönemde, her coğrafyada, hakkın ortaya çıkmasından bu yana, hakka başkalarınca göz konulması söz konusu olmuştur. Eski çağlarda; çiftçisinden, hayvancısına; günümüzde beyaz yakalısından, mavi yakalısına kadar birçok insan maruz kalmaktadır bu duruma. Keza hukukun ortaya çıkışının en temel sebeplerinden biri de hakkın korunmasıdır. Çünkü Montesquieu’nün da dediği gibi; “Bir şahsa karşı yapılan haksızlık herkese karşı yapılmış bir tehdit demektir.” Bu yönüyle bireyselden öte toplumsal bir sorundur hak yemek, belki de toplumsal sorunların en büyüğüdür. Ünlü düşünür Voltaire ise, hakka saygı duymanın toplumun temeli olduğunu şöyle ifade eder: “İnsanoğlu yalnız kendi rahatını düşünür, eğer rahat yaşamak için kardeşlerimizin hakkını yer onları ezersek, işte o vakit kötülük etmiş oluruz.”
Dürüstlük ilkesi, hukukun temel ilkelerinden olduğu gibi; ticaretin, lisanslı yapılan bir mesleğin, küçük ya da büyük fark etmeksizin her ölçekteki, her sektördeki ilişkilerin temelini oluşturur. Ancak ne yazık ki, bazı zamanlar hakkın yenmesi, gizli tutularak, ses çıkartılmayarak hukukun gözleri önünden kaçırılmaktadır. İşte en büyük sorunda burada başlamaktadır. Kendini dürüst gören ve de gösteren bazı kişilerin, en büyük hak yiyenler olduğunu görmek, bu durumun kronik bir hastalık olduğunu ortaya koyar. Bu kişiler Mahatma Gandi’nin, “Haksızlığa sapıp bütün insanlar seni takip edeceğine, adaletle hareket edip tek başına kal daha iyi.” sözünden bir nebze olsun nasibini almamış şekilde, kişisel hırsları ve “büyük olma” çabaları ile birlikte çalıştıkları, karşılıklı iş yaptıkları kişilerin haklarına girerler. Kendini iyi insan olarak telakki edenlerin; saf, iyi niyetli ya da dezavantajlı durumda olan insanları kullanması, bu insanların hakkını yemesi ise hak yemenin günümüzde en fazla görülen halidir. Bu kötüniyetli kişiler, karşısındakilerin dezavantajlı hallerinden, bilerek ve isteyerek yararlanır, bunu kendilerine hak görür, hatta bir de hakkını yedikleri kişiye iyilik yapıyormuş gibi lanse ederler! İktisatçı Profesör Alvin E. Roth’un da dediği gibi: “Zamanımızın kötü özelliklerinden birisi de zekânın, haksızlığı hak şeklinde göstermesi yolundaki hüneridir.”
Kolay görünen bir mücadeleye girişip şöhret ve çıkar sağlamak amacıyla saldırganlaşanların, gerçeğin prensipleriyle bağdaşmayan bir karaktere sahip olanların ve vicdan, fikir ve düşünce hürriyetini reddeden kişilerin; bir defa saplanmış oldukları fikirlerin, içlerinde yerleştirmiş olduğu peşin hükümlerden kurtulamayacak olan mutaassıpların, esasında bir konu hakkında fikri olmadığı halde, hiçbir konuyu dikkatle okuyup öğrenme zahmetini göze alamayan, oradan buradan duydukları, çoğu zaman manasını bile anlayamadıkları sözleri, hayallerinde şekillendirerek bilgi sahibi olduklarını sanan kimselerin bir hakka direkt tecavüz edebilmesi -ne yazık ki- günümüzde çok karşımıza çıkan bir durum haline dönüşmüştür.
Oysa insanların haklarına saygılı davranmak, temel bir zorunluluktur. Demokritos şöyle der bu konuda: “Haksızlık etmemek, övünmeye değmez; insan onu aklından bile geçirmemelidir.” Ne kadar da haklıdır Demokritos bu sözlerinde! Başkalarının hakkını yemenin yanlış olduğu, o kadar temel bir kuraldır ki, bunu anlatmak, anlatma ihtiyacı duymak dahi abestir. Öyle ki tüm din ve inançlarda, tüm kültür ve felsefi düşüncelerde de sayısız kez, temel ve mutlak bir husus olarak kendine yer bulmuştur hakka saygı kavramı. Çünkü güvenin, saygının, iyiliğin ve aslında tüm değerlerin temelini hakkın korunması oluşturur. Hakkın korunmadığı yerde hiçbir değer var olamaz. Bunun sebebi ise şudur ki; başkasının hakkına saygılı davranmayan kişilerin, başka hiçbir değere de saygısı yoktur. Varmış gibi görünse dahi, daha fazla insanın hakkını yemek için yaptıkları bir gösteridir bu yalnızca.
Antik Yunan Felsefesi’nin başlangıcı kabul edilen Sokrates’in düşüncelerinde de en öncelikli etik konulardandır hak ve haksızlık. Şöyle der hakkı yenilerek idama götürülen Sokrates: “Haksızlık yapmak, haksızlığa uğramaktan daha acıdır.” Son derece haklıdır, çünkü haksızlık eden, başkasının hakkını yiyen insan yastığa kafasını rahat koyamaz. Koysa dahi uyuyamaz. Tabii, her türlü hak yemeyi kendine reva görüp de içi rahat olan kişiler de o kadar fazladır ki… Ancak bu kişilere “insan” demek dahi, insanlığın binlerce yıldır sahip olduğu erdem ve biriktirdiği bilgeliğe sığmaz.
Doğru ve erdemli bir insan için asıl korkunç olan son; ölüm değil, kötü anılmak olduğu, bir gerçektir. Ölümün soğukluğunu ya da bir bebeğin dünyaya gelişinin mucizeviliğini algılayamayan, tabiri caiz ise “bir avuç toprak için” etmediğini bırakmayan kişilere ise; hakkın, iyi insan olmanın, iyi olarak anılmanın ne olduğunu anlatmak mümkün değildir, hele ki bir de bu kişiler söze gelince hakkın savunucusu, iyiliğin elçisi oluyorlarsa!
Onları dışardan gören ne kadar iyi ne kadar adil olduklarını düşünür ancak bu kişileri anlatan şöyle bir söz vardır: “Bir insanın nasıl biri olduğunu anlamak için, insanların ona karşı tutumuna değil, onunla birlikte iş yapanların, onun için çalışanların ona karşı tutumlarına. Eğer bu kişilerden biri dahi hakkında ‘kötü’ diyorsa, bu bir şeylerin işaretidir. Çünkü insan dışarı hep iyi iken, içeride yalnızca kendisidir.”
Gerek iş hayatında gerekse sosyal hayatta dezavantajlı olan insanlara, daha çok destek olacağı, ellerinden tutup ilerlemesine yardımcı olacağı yere, bu insanların iyi niyetlerinden ya da çaresizliklerinden istifade ederek onları kullanan kişiler, isterlerse diğer insanlara karşı çok iyi, çok yardım sever, görünsünler, yine de safi kötüdürler. Çünkü Arthur Schopenhauer’un da dediği gibi, “Merhamet, ahlaklı olmanın temelidir.” Merhametten nasibini almayan, insanların hakkını tanımayan, iş ahlakından yoksun kişiler ise yalnızca “sözde iyi” olabilirler.
Bugün, insanların emeklerini suistimal ederek, onların üzerine basarak bir yerlere gelmiş olan insanlar; yaptıklarının yanlarına kar kaldığını düşünerek, geçmişe baktıklarında “Başka ne yapacaktım, iyi ki yapmışım!” diyen insanlar; bir insanın bir dakikalık, bir liralık, bir damlalık hakkına dahi göz koyan insanlar, kendilerini bu hayatta “kazanmış” olarak görürler. Ancak bilinmelidir ki, hayat insanların birbirleri ile yarıştıkları bir yarış değildir! Hayat, insanların birlikte geçirdikleri mutlu günlerdir, birlikte dayandıkları zorluklardır; hayat, ne olursa olsun birlikte olmaktır.
Bilgisizlik, hakkın suistimali ve hırsın amansız saldırılarına karşı, onurlu bir insanın yapması gereken; son nefesine kadar, inandığı hakikat ülküsüne bağlı, iyi insan olmak ve makam-mevki hırsından uzaklaşmaktır. Keza esas zenginliğin, maddi yoksulluk olsa dahi beyinsel gelişimi tamamlamak ve kâmil insan olarak ilerlemek olduğu da elbette unutulmamalıdır. Aksini düşünen, insanların hakkını yemekte usta, iş ahlakından nasibini almamış kişiler ise bu hayatta içsel yalnızlığa ve kaybetmeye mahkûm olurlar. Çünkü hayatta kazanmak, insan olmaktır yalnızca. İnsan olmak ise, hakka saygılı ve bir olmakla mümkündür.
Eski çağlardan beri, günlük yaşamın çemberini aşmak isteyen insan aklı, yarattığı kahramanların hayatında, her daim “ölümsüzlük” sırrını aramış ve neticede bulmuştur. Burada ironi olarak bahsettiğim ölümsüzlüğün sırrı, onurlu bir insan olarak ebediyete intikal etmektir. Mutlak hakikate ömrümüz boyunca kavuşamayacağımızı bilerek, esas amacımız, hiç bitmeyecek olan gayretlerimizle hakikate, kendi nefsimizle kavuşmak olmalıdır.
İyi insanlar asla kişilerle uğraşmazlar. Onlar toplumun ahenkli düzenini sağlamak için çalışıp birbirleriyle olan ilişkilerin adil ölçüsünü belirlemeyi ve hırslarını sınırlamayı, insanları huzur ve mutluluk içinde birleştirmeyi amaç edinmişlerdir.
Tabi tüm bu izah etmeye çalıştığım hususlar insan olmak yolunda ilerleyenler içindir. Kötüler, tüm bunlardan müstesnadır. Kötüler; sadece insanlarla uğraşıp hak yemeyi, günah işlemeyi, güvensizliği, içsel kötülüğü, kıskançlığı ve bunlarla sınırlı olmamak üzere ezikliği içselleştirmişlerdir.
İnsan kişiliğine saygıyı, bütün insanların iyiliğine çalışmayı, ferdin hürriyetini ve ahlaki sorumluluğunu, insanların hak ve vazife eşitliğini, bilime saygıyı birer ilke olarak benimsemeyen; insanın en doğal haklarını, öğrenme ve öğretme görevlerini idrak edemeyen; güvenmenin esas ilke olup, güvensizliğin manasız olduğunu anlamayan hastalıklı ruha sahip zihniyet ve tıynette olup da bu tanıma uyan cibilliyete tabi olanların, sömürü zihniyetine tabi oldukları da her türlü şüpheden varestedir!
Burada da ifade ettiğim üzere, her zaman tekrar edile edile usandırmış olan bazı ithamlara en basit yoldan verilecek cevaplar, hür ve demokratik fikirlerden korkan diktatör ruhlu kimseleri ikna edemez. Keza, işini kendi lehine yontmak için sözde edindiği mesleği yaptığı neşriyatla hayatını kazanmak ve cahil olan bir kitleyi harekete geçirmek için, bildiği ya da bilmediği her türlü demagojiyi kendine gaye edinmiş olanları da ikna edemez. Kendi menfaati dışında hiçbir şey düşünmediği halde, başkalarının aleyhine konuşmayı, hayatın gerçek prensiplerini öğrenmek bir kenara, şiddetle reddeden; peşin hükümlü, ön yargılı bağnazları da keza ikna edemez.
Tüm bu kötüleri bir kenara ayırarak, son sözüm şudur ki; gerçek ölümsüzlüğe ulaşabilmek için, ölümü, şan ve şerefle göze alabilmek gerekir.
Av. Suat ŞİMŞEK
Yazarın diğer yazılarını okumak için tıklayınız |
[1] Karacaoğlan
Bilim insanları iklim değişikliği ile oküler yüzey göz rahat...
Hayatımızı güzelleştiren bu muhteşem insanı sevgiyle ve minn...
Tüm meslektaşların ve ailesinin başı sağ olsun. Allah rahmet...
Türkiye’ nin optik dijital dergisi, Tüm cihazlarda erişilebi...
McDonald's Ligue 1, BKT Ligue 2, Champions Trophy ve McDonal...
Merhuma Allah’tan Rahmet, kederli ailesine, sevenlerine, sab...
Gib'in e-Fatura ve e-İrsaliye uygulamaları ile e-Fatura ve e...
Ne kadar şükretsem az. İklim olarak soğuk ve kapalı bir coğr...
BAŞ AĞRISI, GÖZ HASTALIĞININ HABERCİSİ OLABİLİR.....
İnsanlar liderlik hakkında konuştuklarında, odak çoğu zaman ...
Yoruma gerek yok. Her şey çok güzel anlatılmış. Elinize, Yüreğinize, Kalemize sağlık.