Gözlükçüde yetiştirilmek üzere on-onüç yaşlarında çırak aranıyor. Adres İstiklal Caddesi.. KAVGA Istanbul’dayız. Beşiktaş’a taşındık.Tutulan kiralık dairenin oturma salonu sokağa bakıyor. Apartmanın giriş katı. İçerisi gözükmesin diye pencereler tül perde ile kapalı. Annem, babam nafaka kavgasında. O gün kız kardeşim de arkadaşında. Tül perde arkasından geleni geçeni seyredip zaman geçiriyorum. Saç traşı üç, yaşı dokuz, benden […]
26 Şubat 2013 - 11:47 'de eklendi.
Gözlükçüde yetiştirilmek üzere on-onüç yaşlarında çırak aranıyor. Adres İstiklal Caddesi..
KAVGA
Istanbul’dayız. Beşiktaş’a taşındık.Tutulan kiralık dairenin oturma salonu sokağa bakıyor. Apartmanın giriş katı. İçerisi gözükmesin diye pencereler tül perde ile kapalı. Annem, babam nafaka kavgasında. O gün kız kardeşim de arkadaşında. Tül perde arkasından geleni geçeni seyredip zaman geçiriyorum. Saç traşı üç, yaşı dokuz, benden de dört yaş küçük olan erkek kardeşim yaşıtlarıyla misket oynuyor. Yüzü gözü toz toprak içinde. Köpek yalasa doymaz. Kısa pantolonlu birazcık şişman bu çocuğun en dikkati çeken yeri gözleri.
Patlak gözleri ve yaramazlığı nedeniyle önceki ev sahiplerimizden birinin onu sık sık ‘DELİ GÖZ’ diye çağırdığını bugün bile hatırlarım. Oradan geçen, sayısı yedi sekiz olan bir grup çocuğun, kardeşimin önünde durup ona diklenip dayılandıklarını gördüm. İşin nereye gideceği belliydi. Çok hızlı düşünüp, çok hızlı hareket etmeliydim. Öyle de yaptım. İçlerinde grubun başı olduğunu tahmin ettiğim, yaşı diğerlerine göre daha da büyük gözüken ve en cüsseli olana yöneldim. İlk şaşkınlık, sonra dağılma, sonra da kaçma. Biz taşınıncaya kadar da o çocukları bizim sokağımızda hiç görmedim.
GÖZLÜKÇÜ
Kavgadan iki sene sonra. Sokak aynı sokak değil. Ev aynı ev değil. “Gözlükçüde yetiştirilmek üzere on-onüç yaşlarında çırak aranıyor. Adres İstiklal Caddesi E…Optik” ilanı gözüme çarptı. Yaşı tutan, sokakta misket oynayan kardeşimdi. Balkondan çağırdım. Hemen geldi. Ertesi sabah hepimiz uğurladık onu. Ondan daha heyacanlıydık.O gün hiç bitmedi. Öğrendik ki işe başvuran çocuklar arasından tek seçilen oydu. Bir hafta sonrası. Kapının zili çaldığında biliyorduk ki yine oydu. İlk koşan ilk kapıyı açandı. Elleri doluydu. Biz yine biliyorduk ki çalışıp da aldığı ilk haftalıktı. Herkesin yüzü gülüyordu. Sanki bir günde büyümüştü. Benden de hatta babamdan da büyük olmuştu. Yoksa o gün bana mı öyle gelmişti?
BONCUK
Hangi bayram hatırlamıyorum. Kardeşimle beraber bir meydanda toplanmış bir kalabalığın içindeyiz. İkimiz de çocuğuz. Gerili çelik telin altına ağ bile konmamış. Heyecanı arttıranda bu. Başımızı kaldırdığımızda onu gördük. Çelik telin bir ucunda duruyordu Sanki çok yüksek bir dağın tepesindeydi. Aşağıdan baktığımdan bana öyle geliyordu. Ayakları boş bir gaz tenekesinin içindeydi ve elinde de sadece bir denge sopası vardı. Hepimizi uyardı. Birazdan tel üzerinde gaz tenekesi ile zıplayarak gösterisine başlayacağını, dikkatinin dağılmaması için de herkesin sessiz olmasını istedi. Bu cambazın adı Boncuk. Üzerinde zıplayarak gideceği mesafe hemen hemen yirmi metre. Yükseklikte göz kararı on beş metre.
Birazdan gösterisine başladı. İlk zıplayış, bekledi. İkinci zıplayış, heyecandan herkes nefesini tutmuş. İnsanlar kıpırdamaya bile korkuyor. Yukarıdaki çekirge değil, yukarıdaki Boncuk. O orada tek başına. Önceden biliyor ki SEYREDENLERDEN HİÇ KİMSE ONA YARDIM EDEMEZ. O biliyor düşse bile seyredenlerin içinden sadece üç-beş kişinin üzüleceğini. O yine biliyor, ondan sonra da hayatın devam edeceğini. Onun gözü sadece bitiş noktasında. Yer yer sendelese bile elindeki denge sopasıyla bunu engellemeye çalışıyor.
GAZİ
Dükkandayız. Biraz önce gelmişti. Elinde ne olduğu anlaşılamayan ama pakete benzer bir şey vardı. Biraz önce getirdiğini büyük bir titizlikle ve yavaşca açmaya başladı. Merakla sordum.”‘İnsana ne işkence yapıyorsun. Söyleyeceksen söyle nedir bu?”‘ ” Acele etme bekle biraz.” dedi. .Bende öyle yaptım. Sonunda paketi açtı. Ortaya çıkan bir resim. “Amcamdan aldım. Çerçevesini, camını ben taktırdım.” ” Peki kim bu? ” “Daha dikkatli bak.” dedi. Yine dediğini yaptım. Gencecik bir subay. Tek gözü sargılı.
Arkasında bir top arabası gözüküyor. Biraz da kızgınlıkla sesimi yükselterek “Söylesene be oğlum kim bu? ” Celal Bey dedi. Gazi madalyasına sahip dedemiz. Çanakkale’de tek gözünü bırakan topçu üst teğmen Celal Bey, Kurtuluş Savaşı sonrası oturduğu Istanbul’u terkederek Çanakkale’ye yerleşmiş. Ölene kadar da etrafındakilere Mustafa Kemal’ le olan tanışıklığını anlatmış.
BUGÜN SEYRETME GÜNÜ DEĞİL BAŞKANIMIZA SAHİP ÇIKMA GÜNÜDÜR.
Başkanın KAMUOYUNA DUYURU yazısına ilk yorum, benim yorumum olsun.
SANKİ BİR GÜNDE BÜYÜMÜŞTÜ. BENDEN DE HATTA BABAMDANDA BÜYÜKTÜ!
.
Göray UĞURLU
Antakya Yayladağı’nda öğrencilere Beta Optik tarafından ücre...
Türkiye’ nin optik dijital dergisi, Tüm cihazlarda erişilebi...
"Mal ve Hizmetlere Uygulanacak Katma Değer Vergisi Oranların...
Kurum ile Bankaların protokolleri sona erdiği için artık ban...
Thélios azınlık hissesi planlarken, kalan hisseler kreatif d...
Sağlık Bakan Yardımcısı Doç. Dr. Şuayip Birinci, yapılan bir...
Nemrut taş heykellerinden birine sanal ortamda giydirdiğimiz...
Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucusu Büyük Önder Mustafa Kemal A...
Kod8 Yazılım Teknolojilerinden Optik Mağazaları İçin Yeni Dö...
Bu söyleşi çok ses getirecek. Mutlaka izleyin. Odaların ve B...
Göray Bey bu güzel yazınızı okuyunca şunu anladımki siz gerçekten yazıyla harflerle oynuyorsunuz.merak etmeyin o meydanda boncuğu tutacak çok izleyen var. 🙂