“Trahom hastalığı” Türkiye’de özellikle Güney ve Güneydoğu vilayetlerinde yüzyıllardan beri yerleşmiş ve salgın bir haldedir. Yazımızın konusu; Trahomla mücadelede Urfa’da 12 yıl canla başla çalışan Bir Doktor, Bir Cumhuriyet aydını, Dr. Adnan Sayrun. Önce, Cumhuriyet başlangıcında memleketimizin durumuna kısaca bakmalıyız. Osmanlı’nın son yılları ile Cumhuriyet’in ilk yıllarına karşılık gelen bu dönem, Hem “Osmanlı’dan alınan Mirası […]
14 Ocak 2012 - 12:22 'de eklendi.
“Trahom hastalığı” Türkiye’de özellikle Güney ve Güneydoğu vilayetlerinde yüzyıllardan beri yerleşmiş ve salgın bir haldedir.
Yazımızın konusu; Trahomla mücadelede Urfa’da 12 yıl canla başla çalışan Bir Doktor, Bir Cumhuriyet aydını, Dr. Adnan Sayrun.
Önce, Cumhuriyet başlangıcında memleketimizin durumuna kısaca bakmalıyız.
Osmanlı’nın son yılları ile Cumhuriyet’in ilk yıllarına karşılık gelen bu dönem, Hem “Osmanlı’dan alınan Mirası görmek” hem de “Bugün gelinen Mesafeyi anlamak” açısından oldukça ilginçtir.
1911’den beri süregelen savaşlar içinde kalan Türkiye, birçok açıdan olduğu gibi, sağlık açısından da, Osmanlı’dan kötü bir mirası devralmak zorunda kalmıştır.
Geçmiş yılların eğitim sistemi ve uzun savaşları yüzünden halk, okur-yazarlık, okul ve öğretmen bakımından oldukça fakir, dolayısıyla cehalet ve bilinçsizlik içindeydi.
Sağlık da dahil olmak üzere birçok konuda Batıl İnançlara sahip bulunuyor ve bu yüzden modern tıbba itibar etmiyordu.
Şehirlerde bile, hastane, dispanser, doktor, hemşire, eczane ve ilaç gibi modern tıbbi imkânlar ya yoktu ya da çok azdı.
Beden ve Çevre temizliğine önem verilmiyor ve çok ihmal ediliyordu.
Şehirlerde Belediye hizmetlerinin yetersizliğinden kaynaklanan Su ve Kanalizasyon sorunları vardı.
Şehirlerin yakınındaki göl ve bataklıklar sıtmanın yaygınlaşmasında, halkın temizliğe önem vermemesi kadar etkiliydi.
Beslenme ve çalışma şartları da iç açıcı olmadığından;
Bulaşıcı hastalıklar ülkenin her tarafında önemli bir sorun oluşturuyordu.
Başta sıtma ve verem olmak üzere Frengi, Çiçek, Difteri, Kolera, Dizanteri, Tifo, Trahom.
Bağırsak hastalıkları ve diğer bazı hastalıklar halk sağlığını tehdit eden en önemli problemlerdi.
Türk halkının, o yıllarda içinde bulunduğu sağlık şartları şu şekilde özetlenebilir:
Sivil nüfusta büyük sayıda kayıp.
Çok sayıda sakat ve yetim.
Müslüman olmayan nüfusun ülkeden ayrılması ile burjuvazinin önemli ölçüde yitirilmesi.
Modern Eğitim gören kesim savaş içinde büyük kayıplar vermiş.
Sıtma, Frengi, Trahom ve Verem gibi ciddi mücadele edilmesi gereken işgücünün verimliliğini düşüren hastalıklar.
1923 yılında nüfus yaklaşık 12.500.000 kişidir.
Okuma yazma oranı; Toplamda %7, Kadınlarda %1 dır.
Evlerin % 97 sinde hela yoktur.
Halkın % 72 si bitlidir.
1920’de Anadolu’da 3 milyon “Trahomlu” vardır.
“Trahom hastalığı” Türkiye’de özellikle Güney ve Güneydoğu vilayetlerinde yüzyıllardan beri yerleşmiş ve salgın bir haldedir.
Güney ve Güneydoğuda yaşayanların ise %70’i Trahomluydu.
Adıyaman’a bu yüzden “Körler Memleketi” denilirdi.
Trahom; konjonktivayı, korneayı ve gözkapaklarını saran, genellikle süreğen bir çeşit GÖZ hastalığıdır.
Trahomun bulaşmasında karasinekler önemli rol oynar.
Tedavi edilmez ise zamanla “körlük” oluşur.
Bu hastalığa karşı 1925 yılında mücadeleye başlanılmıştır.
Adana, Maraş, Gaziantep, Kilis, Urfa, Siverek, Malatya, Besni, Adıyaman, Mardin, Siirt şehirlerinde birer 10-20 yataklı birer Trahom hastanesiyle her birinde birer trahom dispanseri, Gaziantep, Kilis, Malatya, Besni, Adıyaman, Urfa, Siverek köylerinde trahomluları tedavi etmek için de seyyar teşkilat oluşturulmuştur.
Mücadeleye dâhil köylerin sayısı 426’dır.
Mücadeleye dâhil olan yerlerde 1925-1937 yıllarında dispanserlerde tedavi edilen trahomlu adedi 591.542 olup bu hastalar 10.280.597 kere ilaçlanmıştır.
Bu süre içinde 13.368 trahomlu hastanelere yatırılmıştır.
Urfa vilayetinde “Frengi” hastalığına yakalananlar, vilayetin toplam nüfusunun %4’ü oranındadır.
Memleketin Genel durumu böyle idi kısaca.
Konumuz Urfa’da Trahom hastalığı ve Aşağıdaki Hizmet Gazetesinde yayınlanan eski yazı alıntı ve Mehmet Hulusi Öcal ağabeyime ait.
“Yarım asır önceki Urfa’da bir TIP MÜCAHİDİ
Bizim ilkokulda okuduğumuz yıllarda (1945-1950) Cumhuriyetimizin ilk çeyreği daha dolmamıştı.
O yıllarda Urfa’da sadece 8 ilkokul mevcut idi.
Ve yine o yıllarda Urfa’nın önemli bir sağlık sorunu vardı.
Trahom Hastalığı..
Şehirde ve bilhassa köylerde yaygın olan bu göz hastalığı bulaşıcı olduğundan büyük bir ihtimalle İl Hıfzıssıhha Kurulu’nda alınan bir karar gereğince 8 ilkokulun muhtelif semtlerde bulunan 4 ü trahomlu, diğer 4 ü de trahomsuz çocuklara ayrılmıştı.
Okula kayıt yaptırırken diğer evraklar arasında göz sağlığı raporu bulundurmak mecburiyeti vardı.
Bizim 11 Nisan Kurtuluş İlkokulu trahomlulara ayrılan okullardan birisi idi. Birinci sınıftan itibaren trahom kontrolüne alındık. Bizimle ilgilenen Urfa’nın tek göz doktoru Merhum Adnan Sayrun idi.
Sınıfa gelir hepimizin göz kapaklarını ters yüz ederek bakardı. Temizliğe özen göstermemizi, yüzümüzü yıkarken gözümüze sabun kaçırmamızı tavsiye eder, lüzum gördüklerini Yusufpaşa Camii’nin arka tarafında bulunan göz Dispanserine çağırır, damla ve merhem tedavisine alırdı. Bir gün dispanserin üst katında bulunan göz hastanesine sıra ile gittik, Hepimiz o zaman göz kazıması dediğimiz bir tedaviden geçtik. Allah rahmet eylesin bu doktorun sayesinde Allah’ın izni ile bu hastalığı atlatmış olduk.
Dr. Adnan Bey bizimle beraber diğer okulları da kontrol altına aldığı gibi Vezir Hamamının arka tarafındaki muayenesinde de her türlü göz hastalığına çare bulmaya çalışıyor, boş durmuyordu.
İlçelerimizde köylerimizde bilhassa trahomla mücadele ediyor, Kökünü kurutmaya çalışıyordu. Bu ağır görevini sürdürürken nazik tavrı, güler yüzü ve babacanlığı ile kendini sevdirmesini biliyor, saygı ve sevgi kazanıyordu.
İstanbul’da büyümüş, okumuş, ihtisas yapmış olmasına rağmen o günün Urfa’sındaki mahrumiyetlere aldırmıyor, işine son derecede özen gösteriyordu. Eğitim yuvaları O’nun gayretleriyle göz berraklığına kavuşurken köylerden şehre gelen insanlarda da göz hastalıklarının azaldığını fark ediyorduk. Merhum doktorumuz 12 yılı aşkın bir zaman içerisinde tam bir mücadele ile başarıya ulaşmış Urfa’mıza son derece yararlı bir hizmet vermiştir. Bu mücadele olmasaydı yahut eksik kalsaydı bugün Urfa veliyatı yüzyıl öncesine dayanan trahomun elinde perişan olmuş olurdu.
Görevini sadık bir Cumhuriyet evladının hizmeti bu bakımdan unutulmaz ve rahmetle anılmasının yegâne sebebidir. Doktor Adnan Sayrun 12 yıl hizmetten sonra Urfa’dan ayrılırken değerli meslektaşı İç Hastalıkları Uzmanı hemşerimiz ağabeyimiz Dr. İhsan Barlas o tarihlerde muhterem Naci İpek Bey’in çıkardığı Karakoyun Gazetesindeki 26.Haziran.1961 tarihli “Bir Dostu Uğurluyoruz” başlıklı yazısında şunları dile getiriyordu.
“Dr. Adnan Sayrun bugün Urfa’dan ayrılıyor.12 yıl 3 aydan beri hizmetlerinde bulunduğu Urfalıların gönlünde doldurulması zor bir boşluk bırakarak..
Dr. Adnan Sayrun, Urfa’da trahom savaşını büyük bir başarı ile yürütmüş örnek bir hekimdir. Bölgemizde bir asrı çok aşan bir zamandan beri yerleşmiş ve geniş nisbette tahribat yapmış olan Trahom hastalığı Onun zamanında hemen hemen ortadan silinmiştir. “Bundan sonraki mücadeleyi evlerde yapacak ve trahomu son sığınağında yok edeceğiz” diyordu.
Ve bunu söylerken yüzünde haklı bir heyecanın çizgileri okunuyordu. Bu günlerde Urfa eğer 25 sene öncesinin körler memleketi değilse bunda Doktorun emek payı gerçekten büyüktür.
Doktorun Urfalıları her zaman minnettar etmiş bulunan bu mesleki faaliyetinden ayrı olarak bir başka hizmeti daha olmuştur. 5 yıl önce taşındığı Külaflı Tepe eteğindeki hastanesinin büyük bahçesinde binlerce çam, lükstrüm ve akasya ağaçları yetiştirmiş, bomboş olarak aldığı geniş arsayı son günlerde gül ve karanfil tarhlarıyla dolu bir koruluk haline getirmiştir. Göz Hekimi Dr. Adnan Sayrun’nun şahsında bizler değerli bir dost, dürüst ve çalışkan bir meslektaş, şerefli bir in’sanı kayb’etmenin hicranı içerisindeyiz.
Kendisine bundan sonraki çalışmalarında daha büyük başarılar dileriz. O’nu yeni görevi için İstanbul’a uğurlarken tesellisizde değiliz. Çünkü trahom Savaş Müfettişi olarak kendisini sık sık gene aramızda görebileceğiz.
Ne Urfa onu unutacak, ne de O Urfa’yı unutabilecektir.
Uğurlu yolculuklar diliyoruz.”
Evet, Dr. Adnan Sayrun’un Urfa’dan ayrılışından 16 yıl sonra yanılmıyorsam 1977 yılında İstanbul’da vefat ettiğini öğrendik.
Cumhuriyetin 82.yılında bu fedakâr ve feragatkâr vatan evladını hizmetleriyle rahmetle anıyoruz.
Mekânı cennet olsun.
Mehmet Hulusi Öcal
27.Ekim.2005 Hizmet Gazetesi ”
Sözün Sonu: Dileğim Şanlıurfa’da önemli bir sağlık tesisine, onun anısına ismi verilsin. Mekânı Cennet Olsun.
Saygılarımla.
İbrahim Halil Okuyan
İnşaat Yüksek Mühendisi
13.Ocak.2012 Şanlıurfa
http://www.urfahaber.net/yazar/dr-adnan-sayrun-ve-trahom-348.html
Optik ve gözlük sektörünün uluslararası ölçekteki en önemli ...
Antakya Yayladağı’nda öğrencilere Beta Optik tarafından ücre...
Türkiye’ nin optik dijital dergisi, Tüm cihazlarda erişilebi...
"Mal ve Hizmetlere Uygulanacak Katma Değer Vergisi Oranların...
Kurum ile Bankaların protokolleri sona erdiği için artık ban...
Thélios azınlık hissesi planlarken, kalan hisseler kreatif d...
Sağlık Bakan Yardımcısı Doç. Dr. Şuayip Birinci, yapılan bir...
Nemrut taş heykellerinden birine sanal ortamda giydirdiğimiz...
Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucusu Büyük Önder Mustafa Kemal A...
Kod8 Yazılım Teknolojilerinden Optik Mağazaları İçin Yeni Dö...