Optisyenin Sesi

Yalnızlık

BİR KIŞ AKŞAMININ ANATOMİSİ VE YALNIZLIK

Bu Haber 27 Şubat 2021 - 19:44 'de eklendi ve 13603 kez görüntülendi.

Yalnızlık

“Bilmezler yalnız yaşamayanlar,
Nasıl korku verir sessizlik insana;
İnsan nasıl konuşur kendisiyle;
Nasıl koşar aynalara,
Bir cana hasret,
Bilmezler.”1

Ben; ışıltılı ve göz alıcı bahar akşamlarını da çok iyi bilirim, sarı-sıcak yaz akşamlarını da hatta insanın içini sebepsiz bir hüzünle kaplayan hazan akşamlarını da. Ama bu kış akşamlarının beyazını ve yalnızlığını anlamam uzun yıllarımı aldı.

Tüm güzelliğine karşın, insanı kendi haline bırakan mevsimin adıdır kış. İnsanın kendisini ve çevresini tanıma mevsimidir. Diğer mevsimler gibi değildir kış, samimidir, gerçektir. Diğerleri sahtedirler, güzellikleri ile aldatır, gerçekleri görmemeni sağlarlar. Ama kış oldu mu, gerçeklerden kaçacak hiçbir yer yoktur.

Kış da güzeldir her mevsim gibi ama onun beyazı; gökyüzünün ışıltısını, aşkın heyecanı, hüznün dökülen yapraklarını değil yalnızca gerçeği yansıtır. Yüzleşmek için kışı beklemek gerekir bu sebeple, diğer tüm zamanlarda kaçındığımız ya da göremediğimiz gerçeklerle.

İnsanın hiç tanımadığı biri ile saatlerce sohbet etmek istemesi, hep bu mevsime denk gelir nedense. Kendi içine kapanması ve kurduğu hayallerin yerle yeksan olması da… Çünkü kış akşamlarında doğa, en yabancı dönemindedir insana. Gökyüzü masmavi iken, hele bir de güneş parlıyor ve içimizi ısıtıyor iken insanın aklına yalnızlık pek gelmez.

Çünkü karanlıkların aydınlandığı, siyahların beyaz olduğu anlarda ışık; “Her şey güzel olacak.” der insana. İnsan da olmayacağını bile bile bu umudu taşır yüreğinde. Kış ise gridir, soğuk ve karanlıktır. Ne bir çiçek açar, üzerinde kelebekler dolanan; ne de güneş doğar, günün tüm yorgunluğunu unutturan. Yalnızlığı iliklerinde hisseder insan.

Üşümüştür, çaresizdir, bir başınadır ve tüm bunlardan korkmuştur. Tüm bunlar birleşince, insan, “yok hükmünde” hisseder bazen kış akşamlarında. Varlığına düşen gölgeyi kaldırmak yerine orada gizlenir. Ve akşamları, bir ses gelir derinden: “Bak, etrafında çok insan dolandığına. Sırılsıklam yalnızsın aslında!”. Bu yüzden kış akşamları; “Yaşamın her aşamasında yalnızsın, kendin dışında kimsen yok!” düşüncesinin matemden hallice hissini, yaşatır insana.

Bu solgun düşünce ile pencerenin kenarında durur, hareketsiz sokaklara bakarsın; akşamdır, karanlıktır göremezsin. Ama bilirsin her taraf bembeyaz bir örtü ile kaplı ve bu örtüyü kendi üzerine çekmek istersin. Tüm bu hüznü, içinden gelen ama sana ait olmayan bu solgun hissi bir kenara atıp; huzur içinde gerçek “sen” ile kalmak istersin. Böyle vakitlerde düşünür insan. Düşünür, düşünür ve ardından gelen bir huzur ile kendisine varır. Vardığı yerde, yalnızlığın sert gerçekçiliği yoktur.

Duygusal hatıralar, yerinde duramayan beklentiler yoktur. Yalnızca hakikat vardır orda; olması gerektiğinden ne daha hüzünlü ne de daha mutlu. İnsan, önüne dökülen salt gerçeklerle orada karşılaşır. İyiliğe ve güzelliğe giden yol ise işte tam da burada başlar insan için. Bu sebeple kış akşamları kendine ermenin, en beyaz ilk adımıdır.

Sahte ve ışıltılı günlerin, hatta mevsimlerin ihaneti bu mevsimde ortaya çıkar. Tüm o ihtişamlı, hayat dolu, coşkulu ya da sinirli halin ortadan kalkar. Geriye yalnız sen kalırsın! Yalnızlık meşakkatli iştir neticede! Kendi kendine konuşmak neyse de cevap vermenin bir hayli zor olduğu akşamlardır kış akşamları!

“Yalnızlık, insanın çevresinde insan olmaması demek değildir. İnsan, kendisinin önemsediği şeyleri başkalarına ulaştıramadığı ya da başkalarının olanaksız bulduğu bazı görüşlere sahip olduğu zaman, kendisini yalnız hisseder” der Carl Gustav Jung. İnsan, yalnızlığı en çok yanında imiş gibi davrananlardan öğrenir. Bazen o kadar yalnız kalır ki, sıradaki şarkıyı bir sonraki şarkıya armağan eder. Kendi kendine anlatır, kafasının içinde insanlarla konuştuğunu kurgular hatta kendi şakalarına güler. Zaten bir insan en olmadık şeylere dahi gülebiliyorsa yalnızdır. Çünkü gülmek, bir yalnızlığı örtmenin en gizli yoludur aslında. Kendimizi bile yalnız olmadığımıza inandırırız gülerek. Ancak gülerken aynı zamanda hüzünlenmeye başladıysa bir insan, yalnızlık artık gizlenecek halden çoktan çıkmış, ele geçirmiştir o insanı.

Peki gerçekten kendimizi kandırmaya çalışacağımız kadar kötü müdür yalnızlık? Hiç de değil. Hep korkarız yalnızlıktan ama zamanla tadına varılan bir duygudur yalnızlık. İlk deneyişimizde pek hoşumuza gitmeyen ama zaman içerisinde müptelası olduğumuz lezzetler gibidir. Size karşı üslubunu bozan ve tamamen anlamsız tartışmalar başlatan, normal bir konuşmada bile size karşı saygısız bir tavır takınan, ciddiyetsiz ve alaycı tavırlarla dikkat çekmeye çalışan, olur olmadık yerlerde laf sokan ve en ufak konularda dahi ortamı germeye çalışan tipler yok mu etrafımızda? Elbette var! İşte yalnızlık, insanı bu tür bir vahşete karşı korur. İnsanın güvenli limanıdır yalnızlık, ne de olsa kendisi vardır orada. Yalnızların; samimiyetsiz arkadaşları, ikiyüzlü dostları ve çekip gidecek bir sevgilileri yoktur çünkü. Onlar yalnızdırlar, ama yalansızdırlar. Ne de güzel söylemiş Can Yücel:

“Yalnızlığım benim çoğul türkülerim
Ne kadar yalansız yaşarsak o kadar iyi”

Salt, yalansızlık da değildir yalnızlığın kârı. Belki de insanın en üretken olduğu anlardır, yalnız kaldığı anlar. Ekip çalışması, bir işi başarabilmek için müthiş bir yöntem ve sosyal bir varlık olan insan için zorunluluk olabilir. Ama bir düşünceyi, bir hissi kolay kolay harekete geçiremezsiniz başka insanlarla. Bir şey yaratmak için kendi ile baş başa kalması gerekir insanın. Kendi ile baş başa kalsın ki kendini en yakından görüp kendinden bir parçayı dışarı çıkarabilsin. Düşüncelerin ve samimi duyguların harekete geçişini sağlayan, kişinin yalnızken aldığı kararlardır bu yüzden. Herman Hesse’nin de dediği gibi; “Yalnızlık, alınyazısının insanı kendi kendisine ulaştırmak için başvurduğu yoldur.” Eski bir kâğıt parçasına yazdığımız bir dizenin, bir şeyleri kökten değiştirmek için aldığımız önemli bir kararın ortaya çıkışında, iç sesimizden başka kim vardır ki yanımızda?

Üstad Cemal Süreya’ya yalnızlığın en yalın tasvirini şöyle yapar: “yalnızlık bir ovanın düz oluşu gibi bir şey”. Fazlaca kelimeye gerek yoktur üstadın bir şeyleri anlatması için, burada da birkaç kelime ile koyuyor insanı olduğu yerden bambaşka bir yere. Ahmet Altan’sa kendi ironik yalnızlığını şöyle dile getirir: “Yanımda kimse olmadığından değil yalnızlığım, yalnız olduğumu söyleyebileceğim kimse olmadığı için yalnızım ben.” Aldous Huxley ise yalnızlığın aslında insan olarak ortak hissimiz olduğunu; “Vücut bulmuş her ruh yalnızlığa mahkumdur.” Sözleri ile anlatır. Doğruyu ama sadece doğruyu söylemiyor mu sizce de? Ancak edebiyat ve yalnızlığın tanımı denince, benim aklıma tek bir isim gelir: Peyami Safa. Onun tanımı ne bir kitap ne de bir şiirdir. Hatta bir dize ya da cümle bile değildir. Olağanüstü kitabına verdiği tek bir kelimedir, aynı zamanda tezatlığın en başarılı örneğidir de: “Yalnızız”. Evet, biz yalnızız.

Benim içinse yalnızlık; arınmaktır. Kendinle konuştuğun en güzel anlardır. Kimseye ihtiyaç duymadığın ve kimseyi duymak istemediğin; beynindeki düşünceleri, gerçek ışığını bulmak için çarpıştırdığın bir bayramdır.

Bazen susmak gerekir duymak için. Bakıp da görememek, dinleyip de duyamamak, uzanıp da dokunamamak, arayıp da bulamamak aslında çok acı ve yıpratıcıdır. Ancak kendimizin bile kendimize kalabalık geldiği zamanlarda, kişinin kendi varlığına verdiği onaydır yalnızlık. İnsanın kendi iç dünyasındaki kalabalıktan ayrılamama hali olarak da telakki edilebilir kimi zaman.

Yalnızlığa alışmış insan, ilk başta kendisi seçmemiş olabilir yalnızlığı. Onu yalnızlığa iten ya da yalnızlıkla daha mutlu olacağına inandıran büyüdüğü ortamın kendisine bir tavrı da olabilir. Herkes yalnızlığına aşıktır aslında; ona şımarıklık yapar, ona sinirlenir, ona sarılır, ona ağlar, ondan vazgeçmek, kurtulmak ister ve ona döner. Irvin Yalom şöyle der: “Eğer kendi yalnızlığımızı kucaklamazsak, inzivaya karşı kalkan olarak başka birini kullanırız.” Bu minvalde, insanın yalnızlığı ile barışması, kendini kimseye bağımlı kılmamak ve kimseye zarar vermemek için de zorunludur.

Yalnızlara başarılar dilemek düşer o vakit! Yalnızlıklarına iyi bakıp, sahip çıksınlar. Kim bilir kaç kişinin emeği var onda?

Umuyor ve diliyorum ki; kibrimizin tevazuya, egolarımızın anlayışa, ırkçılığın insanlığa, ayrımcılığın birliğe, karanlıkların aydınlığa, taassubun hakikate, savaşların barışa döneceği ve yalnızlıklarımızın ise öncelikle gönül birlikteliğine dönüşeceği muhteşem bir yaşam sahibi oluruz.

Gücümüz, sabrımız ve hayallerimiz hiç azalmasın. Unutmayalım gecenin en karanlık anı, şafak sökmeden az önceki andır ve kış akşamlarının en büyük anlamı, kendi yalnızlığıyla barışmasını sağlamasıdır insanın.

 

Av. Suat ŞİMŞEK

Yazarın diğer yazılarını okumak için tıklayınız

1- Orhan Veli Kanık

BENZER HABERLER
YORUM YAPMAK İSTERMİSİNİZ?(Yorum Yok)
Subscribe
Bildir
guest
0 Yorum
Inline Feedbacks
View all comments
Optisyenin Sesi
sosyalsosyalsosyalsosyalsosyalsosyal