Barış Manço, Cem Karaca, Ersen’in sahne kıyafetlerini al, Salim abi’ye giydir. Aynı onlar gibi!
28 Ocak 2017 - 0:41 'de eklendi.
Orta boylu, topuklu ayakkabı giyen Salim abi, modası geçtiği halde İspanyol paça pantolon, üzeri sürekli madalyonunu ve göğüs kıllarını gösterecek renkli gömleklerle gezerdi.
Uzun saçı ve favorileri ile 70’li yıllarda statik kalmış bir kaynakçımızdı. Cuma namazı saatlerinde denk geldiğim bazı günler, abdest almaya gitmeden parmağında ki yüzükleri ve boynunda ki madalyonu özenle çıkarıp çekmecesine koyar, bana da başı ile ” gözlükleri sonra alırsın ” işareti çekerdi.
Ben biraz daha oyalanmaya çalışır, dirseğine dek uzanan üzerinde işlemeleri olan deri bilekliğini çıkarıp çıkarmadığını görmek isterdim.
Salim abi’ye bu takıntım nedendi ben de bilemezdim. Sanıyorum sessiz ve konuşkan biri olmamasıydı onu esrarengiz kılan. O konuşmadığı için de elbiseleri, takıları, tavırları onun adına konuşurdu. Altay’lardan çıkıp gelen Tarkan misali bu tarihi abimizi çalıştırdığı gümüş atölyesi dışında kendi gibi giyinen, sürekli tesbih sallayan 2 kişiyle gezerken görürdüm. Sinemaya gidersem kapı da bu üçlü, kafe de oturduğumda ikisi tavla oynayıp, biri seyreden bu üçlü. Gecenin bir vakti hiç ummadığım sokaklarda karşıma çıkan da bu üçlüydü.
Herhangi bir taşkınlıkları olmayan, sürekli ağır takılan Salim abi ve arkadaşlarını onca yıl boyunca sarhoş ya da dedikodularını yapacak bir vaziyette görmek kısmet olmadı. İlginç olan Salim abi’nin dükkanında bu iki arkadaşını hiç görmememdi. Aralarında gizli bir anlaşmamı vardı ne? ”Dükkana gelmeyin diye ” tembih etmiş olamazdı herhalde. Onlar sokak arkadaşlarıydılar.
Salim abiyle aramızda sessiz bir oyun geliştirdiğimi zannediyordum ki, sonradan onun bu oyunu herkesle oynadığını gördüm. Atölyesine kimsenin girmesine izin vermiyor, gelen kaynakları neredeyse hiç konuşmadan alıyor, kaynağını yapıp gönderiyordu.
Biri getir-götür işlerine bakan, diğeri tezgahta konuşlanmış iki elemanı bulunan Salim abi’nin 2 metrekarelik atölyeyi (ilk göze çarpan Fenerbahçeli Cemil’in posteri, yanında ”Şampiyon Fenerbahçe ”yazısı, arkadaşlarının fotoğrafları, askerlik resimleri, sıra sıra dizili rengarenk tespihler ile sürekli Ümit Besen, Cengiz Kurtoğlu gibi kasetlerin çalındığı yanıp sönen türlü ışık ve elektronik aygıtlarla donatılmış oto teybi..) onlara da yasakladığının farkındaydım. Benim gibi tezgaha bakmayı sevmeyen Salim abi’nin mecbur kalınca müşterisine karşı fiyat söylemekten ve evet-hayır’dan ibaret muhabbetini izlemek çok keyifliydi.
İçe kapanıklığın doruklarında ki bu abimizin tahta bir paravanla dükkandan ayırdığı mabedinde kimseyle paylaşmadığı renkli ve fırtınalarla dolu bir hayal dünyası olduğunun farkındaydım. Ateşi gözlüğe tuttuğu an da alevin o kırmızılığı karşısında demin kolye satamadığı genç kıza söyleyemediği sözleri, ateşin kıvılcımları ile söylüyor; yüzüne gelen gülümseme ile onu kendine hayran bıraktığını görebiliyordum.
Dükkanımızda yeni işe başlayan gözlük kalfamızın kaynak ve tamir işlerinin çokluğunu görünce tamirat işini üzerine almasıyla bir süre, Salim abi’nin dükkanından uzak kaldım. Ancak kalfamızın, iyi-kötü çıkardığı kaynak işleri asıl işinin önüne geçip, cam kesmeyi aksatmasına sebep olunca, daha önemlisi Salim abi’ye verilen ücretten daha az ödeme yapılınca; o da sinirlendi ve kaynak yapmayı bırakıverdi.
İtiraf edeyim buna en sevinen de ben oldum. Çünkü kalfamızı seyretmek, Salim abi’yi seyretmek kadar keyifli değildi. Ayrıca iyi de parlatmıyordu kaynak izlerini.
Salim abi, öyle mi ya? Kaynağa harcadığı zamanın fazlasını parlatmada geçirirdi. Önce tel fırça ile gözlüğü yıkar, sonra keçe motorunda parlatır, daha sonra da rengi kararmış güderi bir bezle ovardı.
Her cumartesi akşamı arkadaşlarımla sinemalara gitmeden önce karnımızı doyurduğumuz bir büfe de yine bu üçlü ile karşılaştım. Bu sefer onlardan ayrıymış gibi oturan hamile bir kadına Salim Abi tarafından sandviç uzatılırken gördüm. Karısı olduğunu tahmin ettiğim kadını, o ayrılmaz üçlü ile görünce bir tuhaf oldum. Mogollar ya da Dadaşlar gibi Anadolu Folk grubuna bir kemancı katılmış gibi, bu grubun özgünlüğünü kaybettiğini anladım.
Sonrasın da ilk gençliğimin bu sessiz ve aykırı kahramanını pazar günleri hipermarketlerde koluna giren karısı ile çocuk arabası sürerken denk geliyordum. Saçlar yine uzun. Bıyıklar aşağıya doğru daha sarkık ve gür. Yine İspanyol paça. Yüzükler azalmış olsa da yine yerinde. Ama madalyon ve bileklik yok.
Biraz cesaretim olsa diğer iki arkadaşını sormak isterdim. Ama sessiz adamların tepkisi ile ilgili kötü duyumlarım var.
Ayrıca bizim kaynak diye bir sorunumuz da büyük ölçüde kalmadı zaten.
Metin Turanlı
ÜNİVERSAL GÖZLÜK SAAT OPTİK ÜRÜNLERİ SANAYİ VE TİCARET AŞ’YE...
Optik ve gözlük sektörünün uluslararası ölçekteki en önemli ...
Antakya Yayladağı’nda öğrencilere Beta Optik tarafından ücre...
Türkiye’ nin optik dijital dergisi, Tüm cihazlarda erişilebi...
"Mal ve Hizmetlere Uygulanacak Katma Değer Vergisi Oranların...
Kurum ile Bankaların protokolleri sona erdiği için artık ban...
Thélios azınlık hissesi planlarken, kalan hisseler kreatif d...
Sağlık Bakan Yardımcısı Doç. Dr. Şuayip Birinci, yapılan bir...
Nemrut taş heykellerinden birine sanal ortamda giydirdiğimiz...
Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucusu Büyük Önder Mustafa Kemal A...