Optisyenin Sesi

Kayıp gözlük paradoksu!

Kayıp gözlüğünü, onsuz gözlerinle nafile aramaktan ziyade; emeğini, yüreğini, bakışını, gözlerini sunabilen birinin varlığıyla (yeniden) bulabilmek.

Bu Haber 18 Ocak 2011 - 23:56 'de eklendi ve 1582 kez görüntülendi.

Kayıp gözlük paradoksu!

Nedir, bilir misiniz?
Ben de bilmezdim.
Daha önce de başıma gelmiştir belki, ama bu sefer yüz yüze kaldığımda kavradım.
Bir yerden duyduğumdan değil; yaşayarak, idrak yoluyla!
Kayıp gözlük paradoksu şu:
Gözlüğünüzü kaybedersiniz…
Ve gözünüzde gözlüğünüz olmadığı için gözlüğünüzü bulamazsınız!

Çünkü…
Göremediğiniz gözlüğünüzü görebilmek için, gözünüzde olmayan gözlüğünüzün gözünüzde bulunması gerekir.
Ama daha vahimi şu:

Gözünüzde gözlüğünüz olmadığı için gözlüğünüzü göremediğiniz halde; kendinizi görüyor, lakin gözlüğünüzü (sanki iradesiyle) saklanıyor, bulunamıyor, kaybolmuş sanmanız.

Gazeteciliğe henüz başlamıştım.
Tüm günahları ve sevaplarıyla, son 30-40 yılın “en gazeteci gazete sahiplerinden” Haldun Simavi’nin sözü hala aklımda:
“Türkiye’de insanların yüzde 80’inin gözü bozuktur ama bunu bilmez.”
O bunu, sayfa düzeni, başlık, alt başlık, yazı hurufatı, puntosu, fotoğraf seçimi için söylemişti. Yani “herkesin” görebileceği ölçüler kullanılması için. Milliyet’te, bir gün “karar mercii” olduğumda yaptığım ilk işlerden biriydi punto büyütmek! (Daha önce Cumhuriyet’te bile çaktırmadan yapmıştık.)
İstatistiği bilemem. Görmediğini bilmeyen yüzde kaçtır, ölçemem.
Ama şöyle de anlayabiliriz belki:
Bakmak başka, görmek başka!
O yüzden, kayıp gözlüğü, kayıp gözlüğünüz gözünüzde olmadan aramak, öylece bakmak paradokstur!
Kaybı bulmak için muhtaç olduğunuz kudret bazen, bizzat kaybettiğiniz şeydir!

Belki, diyeceksiniz ki…
Ya gözlüğe zaten ihtiyaç yoksa?
Aklın, kalbin, vicdanın gözlerinden mi bahsetmeliyim?
Dilimin ucuna gelen şu:
Sorularını kaybetmiş insanlar, cevapları bulamamak bir yana, hakkıyla arayamazlar ki!
Gazetecilik de biraz bu halde galiba:
Herkes ne çok şey biliyor; herkes ne kadar haklı; herkes ne kadar emin! O nedenle herkes bir ötekine ne kadar bilenmiş!
Pozisyonlar, konumlar, sözler değişiyor ama kibirde, mağrurlukta, afra tafrada hiçbir kımıldama yok.
Çünkü, ya görmediğini, gözünün bozuk olduğunu bilmiyor…
Yahut kayıp gözlüğünü, kayıp gözlüğünden yoksun gözleriyle arıyor!
Her şeyin cevabına hakim; ama soruları kayıp ya da çok eksik, aşırı güdük.
Zekası sivri, muhakemesi küt.
Dili keskin, vicdanı kör.
Kibri gani, utanması kıt.

Memleketin bunca ciddi meselesi arasında, “kayıp gözlük paradoksu” nedir ki!
(Âmâlar değil) Körler her şeyi gördükten…
(İşitme duyusunu değil, duyma duygusunu kaybetmiş) Sağırlar birbirini ağırladıktan…
Sorusunu kaybetmiş olanlar; tüm cevapları gözlerinin önünde sandıktan sonra!

Yazılara biraz ara vermiştim ya…
Aynı paradoks işte:
Aklında ve kalbinde yazı yoksa; kaybetmişsen sözcükleri…
Onlar olmadan elinde ve dilinde; onları bulmak da bir o kadar zor oluyor!
Daha önceden selamlaşmışsak, yeniden merhaba.
İlk kes karşılaşıyorsak da, yazı sonunda müjdemi vereyim:
Gözlüklerimi bulduk!
Bir başkası el, gönül, akıl, kalp, vicdan, sevgi, dostluk, aşk, fikir, soru, göz verebildiğinde; dayanışmayla, paylaşmayla çok şey mümkün olduğu üzere!
Paradoksun çözümü odur zaten:
Kayıp gözlüğünü, onsuz gözlerinle nafile aramaktan ziyade; emeğini, yüreğini, bakışını, gözlerini sunabilen birinin varlığıyla (yeniden) bulabilmek.
Artık o gözlük her neyse!

BENZER HABERLER
YORUM YAPMAK İSTERMİSİNİZ?(Yorum Yok)
Subscribe
Bildir
guest
0 Yorum
Inline Feedbacks
View all comments
Optisyenin Sesi
sosyalsosyalsosyalsosyalsosyalsosyal