Gecenin bir yarısı. Bir bira ile salondayım. İstanbul da Yusuf’un verdiği küçücük paketi açıyorum. Babamın kucağında otururken çekilmiş resmim. Kısa pantolonluyum. Sonra yarısı siyah, yarısı beyaz lame bir gözlük kılıfı. Üzerinde ‘’ Fenni gözlükçü Şeref Songül ‘’ Yazıyor. ‘’Her nevi gözlük ve tamiratı yapılır.’’ Dükkanı ilk açtığında yaptırdığı kılıflardan. Hatırlıyorum evde divanın altında […]
25 Ekim 2014 - 0:03 'de eklendi.
Gecenin bir yarısı. Bir bira ile salondayım. İstanbul da Yusuf’un verdiği küçücük paketi açıyorum.
Babamın kucağında otururken çekilmiş resmim. Kısa pantolonluyum. Sonra yarısı siyah, yarısı beyaz lame bir gözlük kılıfı. Üzerinde ‘’ Fenni gözlükçü Şeref Songül ‘’ Yazıyor.
‘’Her nevi gözlük ve tamiratı yapılır.’’
Dükkanı ilk açtığında yaptırdığı kılıflardan. Hatırlıyorum evde divanın altında saklardı fazla kılıfları. Kılıfı silkeliyorum. İçinden bir 33 lük yeşil tesbih düşüyor, ‘’İz bırakmak’’ adlı tezimi yazdığım kağıtların üzerine.
İstanbul, kokoreç, Fenerbahçe-Beşiktaş maçı, sokakta salata soyup satan satıcılar, simit, işkembe, rakı…..
Bir hafta öncesine dek bunlar hiç te önemli değildi benim için.
Geçen Perşembe günü, Doktor Mortimer bize yemeğe geldi. Long Down ‘da yaptığı kazıda bulduğu tarih öncesi devre ait kafatasından dolayı oldukça mutlu idi. Yemeğin sonlarına doğru , annem aradı. Misafirim olduğunu söyleyince, ‘’öyle ise kısa keseceğim ‘’ dedi.
-Baban öldü.Belki gitmek istersin.
‘’Yaaa! ‘’ diye söylendim. Sonra yemeğe kaldığımız yerden devam ettik. Silvia, arada huzursuzluğumu sezdi gibi. Doktor Mortımer’e kalması için ısrar etmedi. Ortalığı kabaca temizleyip odamıza çekildiğimizde;
–Neden üzgünsün? Kimdi arayan?
Diye sordu.
-Üzgün değilim. Annem aradı. Babam ölmüş.
Dedim umursamadan. Kocaman bir ‘’Aaaa! ‘’ çekti. Kucaklayarak,
–Çok üzüldüm Apo. William iyi bir insandı. Dedi.
–William değil. Öz babam. Onunla tanışmadın. İstanbuldaydı. Ölmüş işte.
Belli ki daha çok şeyler soracaktı. ‘’Nasıl bir adamdı? Sever miydim? Beni arar mıymış? ‘’ gibi şeyler. Tüm bu soruları önlemek için sıkıca sarıldım. Yanağına bir öpücük kondurup, iyi geceler diledim.
….Ve işte İstanbul!. İnce uzun boylu bir avukat tarafından karşılanıyorum. Kalacağım otele dek bana cenazeyi anlatıyor. Geleceğimden umutlu olmadıkları için cenazeyi aynı gün kaldırmışlar. İçimden ‘’iyi olmuş ‘’ diyorum. Annemden sonra yaptığı evlilikte babamın başka çocuğu olmamış. Eşi de 3 yıl önce kanserden ölünce tek mirasçısı benmişim. İki ev ve özellikle dükkan (Songülen optik ) iyi para edermiş. Piyasa da iyi bir isim olduğundan yabancı gözlük firmaları da dükkanı alabilirlermiş. Ben şimdi dinleneyim. O her şeyi ayarlayacakmış.
Otelin hemen önünde bildiri dağıtan gençler var. Bir tanesi bir kağıt parçası tutuşturuyor elime.
‘’Sokağıma dokunma! Sokak isimlerine saygı duy! ‘’
Neden sonra akşama doğru üzerinde ‘’Cenazemiz dolayısıyla kapalıyız ‘’diye yazan Songülen Optiğin önündeyim. Garip bir duygu. Annemle babamın bitmeyen kavgaları olmasa, bu ayrılık yaşanmasa belki de bu dükkan da ben olacaktım. İngiltere,okulum, garsonluğum, akademik kariyerim, hamile bir eş.. Bunların hiç biri olmayacaktı belki. O ara dükkanın yanında ki tuhafiyeciden bana bakmakta olan yaşlıca bir bey sesleniyor . Çay içmeye davet ediyor. Beni tanımış. Şeref beye çok benziyormuşum. Dilinin altında bir şeyler var.
–İyi oldu sizi gördüğüm. Ben de sizinle konuşmak isterdim. Bilirsiniz komşu borcu diye bir şey var. Bir insan, bir isim ne zaman ölüyor biliyor musunuz? Gerçek anlamda ölümden söz ediyorum. Can çıkmasından değil. Gerçek ölüm ardından iz kalmamasıdır. Bir insan telefon faturalarından, kapı zillerinden, dükkanında ki tabelalarından, insan hafızalarından silindikçe ölür.,
Burada tüm meslekler ardından geleni yoksa, sahipleri kadar yaşar. Birileri devam ettirmezse o dükkan kapanır gider. Koca ülkede 150 yılı aşmış müessese zor bulursunuz. Oysa İngiltere de, tabii siz daha iyi bilirsiniz, iki yüz yıllık küçük şapkacı dükkanı var. Kapitalizmin kucağında yaşayan butik dükkanlar. Üstelik korunmaları için düzenlemelerde var. Bizde de olmalı. Şeref beyin dükkanı 45 yıldır hizmet veriyor. En az 3 kuşak müşterisi vardır. Dolayısıyla o bu semtin, bu şehrin tarihidir aynı zamanda. Şeref songülen ismine sahip çıkacak biri var. Kalfası Yusuf. Diploma sahibi ayrıca. Son günlerinde de bayağı yardımı oldu babana. Bildiğim 3-5 kuruş birikimi de var. Aklınızın bir köşesinde olsun.
Havaalanında beni yolcu edenler arasında Yusuf ta vardı. Aklıma Doktor Mortımer’in yaşam kuralı geliyor. ‘’Dünyada her şeyin izi vardır ve korunmalıdır ‘’
Yusuf gülerek, ‘’Bir daha ki gelişinde yengeyi de getir ortak ‘’ diyordu.
Bense, Fark ediyorum ki; aldığım kararla Şeref Songüler’in ismin yaşatmak kadar, Abdullah Songüler’in izinin kaybolmamasına çalışıyorum.
Metin Turanlı
ÜNİVERSAL GÖZLÜK SAAT OPTİK ÜRÜNLERİ SANAYİ VE TİCARET AŞ’YE...
Optik ve gözlük sektörünün uluslararası ölçekteki en önemli ...
Antakya Yayladağı’nda öğrencilere Beta Optik tarafından ücre...
Türkiye’ nin optik dijital dergisi, Tüm cihazlarda erişilebi...
"Mal ve Hizmetlere Uygulanacak Katma Değer Vergisi Oranların...
Kurum ile Bankaların protokolleri sona erdiği için artık ban...
Thélios azınlık hissesi planlarken, kalan hisseler kreatif d...
Sağlık Bakan Yardımcısı Doç. Dr. Şuayip Birinci, yapılan bir...
Nemrut taş heykellerinden birine sanal ortamda giydirdiğimiz...
Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucusu Büyük Önder Mustafa Kemal A...