1850 li yıllarda bu kazıları başlatan İngiliz arkeoloğ Sir Charles Newton’un ya da ekibinde görev alan arkeologlara ait olduğunu zannettiğimiz bir gözlük
30 Haziran 2015 - 16:27 'de eklendi.
Son zamanlar da bir define merakıdır aldı yürüdü.
Kiminle muhabbet etsem söz dönüp dolaşıp ya Bizans hazinelerine, ya Ermeni tehcirinden kalan gömülere ya da antik dönemden günümüze kalmış ören yerlerine geliyor.
At yarışı, sayısal gibi şans oyunlarından millet umduğunu mu bulamadı ne? Herkes bir hazine peşinde…
Haliç’in altında Bizans hazineleri olduğunu, İsrail’in Haliç’i temizlemek için büyük paralar önerdiği gibi şehir efsanelerini duyardık da…
Bu başka bir şey.
Geçen ay Güllük restoran ta oturduğumuz Suat abi, bir akşam ilk olarak, pazar günü için bir program yaptı.
–Tam yürüyüş havası… Şu senin çıkıp ta bayıldığın dağa tekrar tırmanalım mı, ne dersin? Dedi.
–Öyle zirveye neyim çıkmamıza gerek yok. Alırız nevaleleri, stresimizi atarız. Değişiklik olur.
Hoca, dünden razı…
–Dağın yamaçlarında keçi otlatan Türkmen Mustafa’ya da uğrayalım. Fazla eşya taşımamıza gerek kalmaz. O bizi ağırlar. Hem yapmışsa taze keçi peyniri ve tereyağı da alırız.
Kuleli den emekli Albay Altan,
–İyi olur ya. Benim hanım falan da gelmedi. Değişiklik olur. Diyerek katkı da bulundu. Sıradan bir dağ gezisi diye konuştuğumuz şey bir anda karpuzcu Hasan Abi’nin gelmesiyle şekil değiştirdi.
–Ben boşa yürümem arkadaş. Elimizi kolumuzu sallayarak yürüyeceğimize burada oturup içelim daha iyi. Madem yürüyecez bir işe yarasın.
Nasıl olacağı sorulduğunda da!
–Billur kente gelen emeklileri görüyorum. Tüm asfalt boyunca boş boş yürüyorlar. Sağlık diyerekten. Ben zaten bütün gün güneşin altında çalışıyom. Madem yürüyecez, alalım elimize kazma – kürek.
Hem yürüyelim, hem kazalım. Bakarsın bir şey buluruz.
Suat Abi’nin en zayıf olduğu noktadan yakaladı Hasan abi.
–Bir bildiğin mi var Hasan?
Dedi.
–Allah’ın dağın da her önümüze gelen yeri kazacak değiliz ya…
Konu derinleşiyor.
–Bak şimdi Suat Beyim. Buralar teee, Alavara dan dan bu yana eski insanların yaşadığı yerlermiş. Knidos, Knidos diyorlar. Knidos ne? Knidos gibi daha ne yerler var. Bizim buralardan neler çıkarıp satmadılar ki?
Bizim bir çipil Mustafa vardı. Çoban. Açlıktan nefesi kokardı.
Bundan 25 yıl önce bir heykel sattı. Ne para aldı bilmiyorum ama, Tası tarağı topladı, İstanbul’a kaçtı.
İstanbul da şimdi 5 katlı apartmanı var. Kendi gelemiyor artık buraya. Onun amca oğlu geçen sene gelmişti. Bayağı gezdi bu dağı. O ağzından kaçırdı. ‘’Bu dağın zirvesinde Gökova’yı, Kızlan’ı, Simi’yi aynı anda gören bir yer varmış. Yerini biliyor musun? ‘’ dedi bana.
Aklımda kalmıştı. İş-güç bir fırsat bulamadım. Şimdi eğer gelirseniz beraber çıkalım..
Bana baktılar.
–Yaa,Hasan abi
Dedim.
–Böyle bir hazine varsa bunu bizimle niye paylaşıyorsun? Hele hocayla? Daha geçen akşam seni okey de yenmedi mi bu adam? Ama illa kazacaksak herkes ne alacağını bilsin. Sonra kötülük olmasın.
Bundan sonrası iyice geyiğe döndü. Benim katılamadığım o Pazar gezisinde bir şey bulmadıklarını, ama güzel eğlendiklerini söylediler. Günahları boyunlarına. Buldular da benden mi saklıyorlar artık bilemem.
O hafta tesadüfen gözlük almaya gelen Knidos kazılarında çalışan 2 genç arkadaşla beraberiz. Onların sıkça alışık oldukları define muhabbetindeyiz. Genç yaşlarına rağmen 3 kazıda 10 yıl geçirmiş Yasin arkadaşa ne beklediğini soruyorum.
–Bilmem. Diyor.
–Çok önemli bir beklentim yok. Ama olur ya, bir gün önemli bir heykel ya da benzeri bir şey bulursam; Bu buluntuyla ilgili adımın dip notlarda geçmesi en büyük mutluluktur bana.
Datça da define olaylarını soruyorum. Yine,
-Bilmem. Diyor.
-Bizim kazılarda böyle şeylerle karşılaşılmaz pek. Ama bize o antik döneme ait yeni bilgi verecek buluntular hazine değerindedir. Datça da ki hazineleri, köylülere soracaksın. Gerçi bu hava, bu deniz varken daha niye hazine peşinde koşar insanlar anlamam bir türlü..
Ama bak sana mesleğinle ilgili bir bilgi verebilirim.
–Mesleğimle mi? Gözlükçülük le? Knidos kazılarında?
–Evet. Biz bu kazıları yaparken sapları olmayan, burun ucuna takılıp, göze sıkıştırılan tek camı kırık, diğeri çizikler içinde paslı bir sarı metal gözlük bulduk.
–Eee?
–Eesi, tahminimizce 1850 li yıllarda bu kazıları başlatan İngiliz arkeoloğ Sir Charles Newton’un ya da ekibinde görev alan arkeologlara ait olduğunu zannettiğimiz bir gözlük…
–Haa,öyleee!
–Öyle ya.sen ne zannettin? Knidos’lular gözlük mü kullanıyorlardı yoksa? Öyle olsaydı tarihin seyri değişirdi.
Çaylarını içip kalktıklarında elini bırakmıyorum.
–Gözlük ne oldu? İşinize yaramıyorsa bana verin.
— Oldu ! Başka?
Bu karşılığa kendimce açıklama getirdim.
–Hayır yani. Antik bir değeri olmadığı için dedim di.
–Seni sevindirmek iyi olurdu ama, onu da biz üniversite envanterine kayıt ettirdik. Ne yapacaklarına üniversite karar verecek. Ama aklımızda olsun. Bir daha ki sefere optik le ilgili bir şey bulursam söz, ilk seni arayacağım .
Bu gençler de ne kadar katı ve alaycı oluyorlar canım.
Anlamak mümkün değil.
Metin Turanlı
ÜNİVERSAL GÖZLÜK SAAT OPTİK ÜRÜNLERİ SANAYİ VE TİCARET AŞ’YE...
Optik ve gözlük sektörünün uluslararası ölçekteki en önemli ...
Antakya Yayladağı’nda öğrencilere Beta Optik tarafından ücre...
Türkiye’ nin optik dijital dergisi, Tüm cihazlarda erişilebi...
"Mal ve Hizmetlere Uygulanacak Katma Değer Vergisi Oranların...
Kurum ile Bankaların protokolleri sona erdiği için artık ban...
Thélios azınlık hissesi planlarken, kalan hisseler kreatif d...
Sağlık Bakan Yardımcısı Doç. Dr. Şuayip Birinci, yapılan bir...
Nemrut taş heykellerinden birine sanal ortamda giydirdiğimiz...
Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucusu Büyük Önder Mustafa Kemal A...