Katlanamam ezikliğe, katlanamam yalnızlığa…Tek başınalık bana göre değil. O yüzden elimde çatal, her davete koşarım. Hele Ata da “Göcek’ten kaptan arkadaşlar geliyor. Masa kuracagız, gel bu akşam” dediğinde “tamam” dedim. Güzel bir ortam olacak demek ki…
19 Mayıs 2017 - 12:13 'de eklendi.
Akşam 7 gibi dükkanı kapatıp direk limana uzandım. Ata kaptan ve Sertaç, Göcek’ ten gelmiş yat ve balıkçı kaptanlarıyla masaya kurulmuşlar bile.
Adı Murat olan kaptan, ızgaranın başında. Bir balık yiyor, bir masaya uzatıyor. Misafirlerden Ercü kaptan, belli ki, en yaşlıları.
Hem masanın en ortasında, hem sözün. En konuşkanları o. Kimseye sözü bırakmıyor. Emekli bir bankacı Atilla abi ile yine emekli bir asker Nejat abi de yat sahipleri yeni kaptanlar. Özellikle asker emeklisi pek lafa girişmiyor. Yeni damat misali, sorulunca anlatıyor.
Size bir şey söyleyim mi? Ne kadar sohbet, muhabbet seven adam da olsanız, denizci muhabbetinden uzak durun derim size. Benden söylemesi. Bu muhabbetin sonunda öyle bir nefret edersiniz ki böylesi ortamlardan, bir sene boyunca evden çıkmaz, bir daha da hiç bir ortama falan da girmezsiniz.
Hayır, yanlış anlamayın. Sohbetleri güzel. Hem de çok güzel. Her birinin ağzından bal damlıyor. Ama sohbet nedir? Karşılıklı yapılan eğlenceli konuşma.Yani bir sen anlatacaksın, bir ben.
Sohbet, böyle güzel. Yoksa ne işim var benim burada? Bilgisayarda açarım Cem Yılmaz’ın şovunu, bir de küçük rakı.Dinle, dinle gül. Ki, o bile arada seyircilere laf atar, bir şeyler sorar di mi?
Bunlar da, o da yok. Deniz, balık, tekne üçlüsünden öyle bir dünya yaratmışlar ki, ne desen hava da kalıyor. Arada bir konu ortaya atıyorum, ” ya büyuksehir nasıl geçirdi Fener’e? ” İstiyorum ki, açtığım konu ile ilgili ben de konuşabileyim.
Ercü kaptan, söz daha ağzımdayken alıyor.
–Ya bu Ali Şen var ya Ali Şen! Bir gün Bodrum da tekneyle bununla bir açıldık…
Futbol olmadı. Siyaset deniyecem.
–Bu Rıza Zarraf olayı da pek bir bulanık abi…
Sertaç kaptan’a pas vermişim bilmeden.
—Zarraf’ın bir tekne var idi. 33 metre. İngiliz yapımı. ikinci kaptan arıyorlardı. Bir 3 ay kadar kaptanlıgını yaptım. Çeşme den bir açıldık. ….
O ara radyoda çalmakta olan Zeki müren’i akıllarına getirdim.
–Ne ses var abi adamda? Böylesi gelmez bir daha.
Göcekli Murat reis, balığı malığı bıraktı devreye girdi.
–Ya bakın size matrak bir şey anlatayım. Paşa bir gün, İstanbul sosyetesini topladı,bizim tekneye geldi. Bunlarla bir gece İngiliz koyuna açıldık…
İçmekten değil, dinlemekten sarhoş oldum. Kafamı yerden kaldıramıyorum. Herkes gibi bende gülüyorum ama, benim ki sinirden. Hiç bir şey anlatamadım.
—Bir gün dükkana Bülent Ersöz geldi. Gözlük veriyordum
diye başlasam hemen biri çıkıp anlatıyor :
—-O benim dümenimi pek sevdi. Ha ha ha!
Karı -kız mevzusu açayım olmayan çapkınlık hikayeleriyle falan, kendilerine getireyim adamları dedim… Oooo!!
İngiliz’i, Fransız’ı, İsveçli’si, mankeni… Adamlar bulduklarını götürmüşler.
Artık, nefesim kesildi. Küpeşteye pestil gibi düştüm. Bunlar hala konuşuyorlar. Benim düşmemi de, sarhoşluğuma verdiler. Uyudum, uyuyacağım.
Bir ara, bir tarihle ilgili kararsızlığı düştüler. 99 du, 98 di falan diye. O an da, o mucize sözü işittim.
—Yanlışınız var. Sene 95 olmalı. Çünkü, Askeriye o zaman çerçeveye 7 buçuk milyon veriyordu.
Gözlerim, fal taşı gibi açıldı. Dikildim. Sarhoşluğuma, gram eser kalmadı. Masaya yanaştım. Deminden beri benim gibi söze fazla karışmayan albay, anlatıyordu.
—Çok iyi hatırlıyorum. Çünkü ben o sırada İstanbul 1.ci ordu da levazım binbaşı idim. Bizimki de meslek icabı, 95-2000 arası yıllarda ki her ayrıntıyı, ancak gözlük cam ve çerçeve bedelleri ile dış ödemelerinden hatırlıyorum. 95 ti.
Ben nasıl adamın üzerine çullandım, yanaklarından öpmeye başladım hatırlamıyorum. Bizi ayırdıkların da, benim gözlerim yaşarmış, adamsa bir hayli korkmuş ve şaşırmıştı.
–Ben
dedim.
–Ğözlükçüyüm. Bilmem mi o ödemeleri? Ne ödemelerdi di mi ama? Böyle kalın kalın dosyalar… dilekçeler… yüzde 15 iskontolar…
Masadan dolu bir kadehi dikiyorum kafama. Adamı da duygulandırdım. Ya da o da, Sarhoş. Bir eli omzumda.
—3 er nüsha… 3 er nüsha olacak. Ha ha ha!
Nasıl gülüyor?
Kaptanlar, bir birbirine bakıyor, bir sarmaş dolaş olan bize. Ercü kaptan, doğrularak
—Ata oğlum, nerden buldun bu adamı? Piç ettiler muhabbeti baksana. Ben yatıyorum ağa.
Dedi. Her biri yavaş yavaş masadan kalkarken,
Hah! Diyorum içimden.
“” Nerde hangi balık tutulur? Hangi mevsimde ne yenir? Lüfer’in en güzel nesi olur? 7 saattir kafamı şişirdiniz. “”
Elimle kel başını okşadığım Albay’ a dönüyorum.
—Eee Albayım gözlükçülerden kimleri tanırdınız?
Metin Turanlı
Antakya Yayladağı’nda öğrencilere Beta Optik tarafından ücre...
Türkiye’ nin optik dijital dergisi, Tüm cihazlarda erişilebi...
"Mal ve Hizmetlere Uygulanacak Katma Değer Vergisi Oranların...
Kurum ile Bankaların protokolleri sona erdiği için artık ban...
Thélios azınlık hissesi planlarken, kalan hisseler kreatif d...
Sağlık Bakan Yardımcısı Doç. Dr. Şuayip Birinci, yapılan bir...
Nemrut taş heykellerinden birine sanal ortamda giydirdiğimiz...
Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucusu Büyük Önder Mustafa Kemal A...
Kod8 Yazılım Teknolojilerinden Optik Mağazaları İçin Yeni Dö...
Bu söyleşi çok ses getirecek. Mutlaka izleyin. Odaların ve B...