Çakar, denizciler için önemli bir seyir yardımcısıdır. Bulunduğu yerdeki sığlığı gösterir.
30 Kasım 2017 - 15:11 'de eklendi.
Düşküsü “deniz ve yelken” olan bendeniz; Tüm eğitim faaliyetini ücretsiz gerçekleştiren, sosyal tesisi ve iktisadi işletme geliri bulunmayan, 15 yıldır kesintisiz her yaz 100 çocuğu ücretsiz yaz okulu programıyla yelkenle tanıştıran ve ülke genelinde bu bağlamda bir örneği bulunmayan, Dragos Yelken Kulübünün başkanlığını ve Türk Yelken Vakfı 2.Başkanlığını sürdürmekteyim.
Gözlükçüler Derneğimizin 24.06.2012 tarihli genel kurulu öncesi, idealtepe’deki işyerimi ziyaret edip, gece 02’de yanımdan ayrılan meslektaşlarımın tekrar teklif ettikleri görevi reddetmemin nedeni, vakit fukaralığı ve eleğimizi duvara asmış olmamızdandır. (Bahse konu genel kurul öncesi yapılan vaki ziyarette neler konuşulduğunu, kimin önünün açıldığını merak edenler, o genel kurulda seçilen meslektaşlarım Erol Aydoğan ve Nuri Uzun’dan öğrenebilir.)
Bunca detaya, Turgut Çakar’ın yazısındaki yalan, yanlış, asılsız, kasıtlı ağır ithamı nedeniyle girmek zorunda kaldım.
Ne yazmış Çakar? “Hatırlayın, dernek yönetiminden en kötü koşullarda kaçmak zorunda kalanlar, yerlerine kendilerini hâkim karşısına çıkaracak Anadolulu çocukların yerine, hegemonyaları altında birini bırakıp kaçmışlardı.”
Turgut Çakar “etik” neyi gerektirir bilmediğinden, böylesi bir seviyesiz ithamda bulunmuş. Evet, hatırlayalım; bir meslektaşımızın gayri ahlaki tasarrufuna duyarsız kalmayıp, yasal süreci bizzat başlatıp, görevlerimizi yeni seçilecek yönetime top yekün devretmeyi etik bulduk ve bıraktık. Görevden Kaçmadık!.
Basın savcısının takipsizlik kararına itiraz eden, yargılamanın yolunu açan, takip eden de bizzat bendim. Yargılama sürecinde ve sonrasında da, bir daha derneğin kapısından dahi geçmedim. Turgut Vardi Başkan, tüm sürecin yaşayan yegâne tanığıdır.
Söz konusu genel kurula müdahale etmediğimizi en iyi bilen kişi ise “hep kaybeden başkan adayıdır” Ne yazık ki yıllar sonra “önerimle” o koltuğa oturtulduğunu da bu yazı sayesinde öğrenmiş olacak!. Gerçi oturtulmasıyla kaldırılması da bir oldu, zira o koltuğun ağırlığını taşıyamadığını ve “haklılığımızı” onu oraya taşıyanlar “geç de olsa” anladı!.
Geçmişteki genel kurul hezimetlerinin ezikliğini ve hazımsızlığını bünyelerinden atamayanlar, yaşam sığlıklarındaki med cezirin etkisinden bir türlü kurtulamıyor. Önyargılara hapsolmuş zihniyeti değiştirmek keşke “resetlemek” kadar kolay olsa!
Kim Robin Hood olacak başlıklı yazımın son paragrafı yorumcularca nedense ıskalanmış. yazımın ruhu da!.
Her zaman olduğu gibi, hızlı okuma ve okuduğunu anlayamamaya kurban gitmiş konu!.
Rasyonel yönetim modelini “tahakküm” olarak algılayıp, taşra kelimesine takılan ve alt benliklerinde sıkıştıkları geçmişten sıyrılamayanlara yapılabilecek bir şey yok. “Taşra” takıntısını bir tarafa koyup simülasyonu doğru yapabilseler “zengin”, “büyük”, “Buyurgan İstanbul” savının nasıl temelsiz kaldığını anlayacaklar. Kaldı ki çatı örgütünün bağlayıcı karar mekanizması 9 üyeli yönetim kurulunda, karar yeter sayısı 3 kişiye indirgendiğinden, bunun nelere yol açabileceğinden de bihaberler.
500 üyeli rasyonel odalar oluşturulduğunda, örneklersek; Ankara 500, istanbul 2500, İzmir 500, Bursa 500, Adana 500, Antalya 500, Konya 500, Samsun 500, G.Antep 500 = Toplam 6500 kişilik bir örgütlenmenin Birlik Genel Kurulu mevcut koşullarda 62 Kişilik bir delegasyonu işaret eder.
9 Oda Başkanı doğal delege + Her örgüt 5 Delege x 9 Oda = 45 Delege standart + 8 istanbul ek delegesi (500 üye sonrası her 250 üye için +1 uygulaması) = Toplam 62 Delege
istanbul’un korkutucu!! ağırlığı 62’de 14 kişi!
Üstelik bu similasyona 750 kişilik odaların +1 delege olasılığı dahil değildir.
48/14 delege dengesi ile, bahsedilen ezici güçle “İstanbul’un tahakkümü” nasıl gerçekleşebilir?
Ağaca bakıp ormanı ıskalayanlar, girdikleri yanlış yolda kaybolmaya mahkûmdur.
Benim yazı içeriğinde aktarmak isteyip de anlamaktan özenle kaçınılan detay “rasyonellik” daha da açarsak “VERİMLİLİK”. Amaç, bürokratik arpalık yaratmak olunca, akıl tutulması kaçınılmaz oluyor ülkede maalesef.
Öngörülen mali yapıda meslektaş Odaya ilk kayıt ücreti olarak bu gün için 4500 TL, yıllık aidat ise + 2000 TL = Toplam 6500 TL ödeyerek Oda ile tanışacak (Defterler, onaylar vs işlemler için rakamlar Birlikçe belirlenip ayrıca uygulanacak)
Kuruluş yılında odalar, birlik kasasına bürüt gelirlerinin % 25 kısmını aktaracak. Kısaca 100 üyeli oda kuruluşta topladığı 650.000 TL’nin 162,500 TL kısmını birliğe verecek. Kalan 487.500 TL bütçe ile Odayı kurup teşrif edip giderlerini karşılayacak.
Daha sonraki yıl üyesinden 200.000 toplayacak 50 binini merkeze aktaracak kalan 150 bin ile dönecek.
150 bin / 12 ay = 12.500 TL/Ay bütçe. Bu bütçe ile; 2 kişilik istihdam yani maaş, ssk, vergi, ofis kirası, bina aidatı, elt, su, ısınma, temizlik, iletişim, kırtasiye, posta, ikram, seyahat, konaklama, iaşe, toplantı huzur hakkı vb giderini karşılayacak.
Mali güç, örgütlenmedeki en önemli unsur. Bölünmüş, güçsüz odalar, merkezin güdümünde harekete zorlanır. Bahsettiğim similasyonda her odanın özgül ağırlığı, merkez teşkilatında dikkate değer etki yaratır.
Bu saatten sonra bunları tartışmanın anlamı yok. Modelleme yerine yaşayıp göreceğiz.
Geçmişten gelen her konuda geç anlaşılmak, haklı çıkmak kişisel olarak beni tatmin etse de kaybedilen zaman ve enerji en pahalı tecrübe.
Oda ve Birlik kanunu için Ankara’da enerji sarf eden tüm emeği geçenlere o yazımın son paragrafında hak ettikleri teşekkürü iletmiştim. 1982-2000 dönemini hatırlamayan ya da konudan bi haber olanlar, ek te paylaştığım fotoğrafa iyi baksın. Oda, Birlik, Meslek yasası için, Çankaya köşkü başta olmak üzere Meclis koridorlarında ve Bürokrasi katlarında çok mesai harcamışlığımız vardır Angara’da!O yılların resmi görüşmelerinde Bürokratlar nezdinde ayrıcalıklı yeri olan Tüm Fenni Gözlükçüler Derneği Heyeti olarak ayrı bir itibar görür, ikna edici sunumlarımızla meslektaşlarımızın hak ettiği itibarı ve mesleki geliri sağlardık.
Görevimizi bıraktıktan sonraki süreç ile öncesi dönemin resmi kurum fiyatları ve alım gücü etkisi karşılaştırıldığında ne demek istediğim daha iyi anlaşılacaktır.
Kaldı ki bizim bir nevi kamu sendikacılığı yapıp işçi ve memur gözlük hak ediş rakamlarını mesleğe yakışır seviyelere çıkarma mücadelemizi engellemeye çalışanlar da, maalesef gözlükçülerin taşra örgütleri olmuştur. SSK’ya Maliye’ye faks çekip meslek örgütlerini ihbar edip, mesleki itibarımızı iki paralık eden dernek yöneticilerini ne çabuk unuttu camia!.
Bu arada, Tüm Fenni Gözlükçüler Derneğinin Ankara Bürokrasisi nezdindeki özgül ağırlığının farkında olmayanlar bilindiği üzere Derneğimizin adını bizden sonra TOOMD yaptı. Ankara Gözlükçüler Derneğinin bu değerli isme sahip çıkıp kendine uyarlamasını ve yaşatmasını da memnuniyetle karşıladığımı belirtmeliyim.
Neyse ki döneme tanıklık edenlerin tümü hala görev başında.
Anadolu Kaplanlarının yolu açık olsun.
Saygılarımla,
Hakan ERTUNK
Ülkemizde gözlük sektörü milyonlarca dolarlık önemli bir sek...
Bangladeşli işçilerin katıldığı bir araştırmada gözlük kulla...
İçimizi ısıtan bahar aylarına geçiş döneminde uyanan doğa, m...
Renk körleri herhangi bir şart aranmadan, tek gözüyle görenl...
Otizm, sözel ya da sözel olmayan iletişimde zorluk yaşanması...
2025 yılı tüm sağlık hizmeti sunucularının Nisan ayında Kuru...
Görme bozuklukları dünya genelinde artış gösterirken, reçete...
Deniz Yaşamını Koruma Derneği (DYKD) tarafından Marmara Deni...
Türkiye genelinde İl Sağlık Müdürlüklerinin talimatıyla İlle...
Almanya, Avusturya ve İsviçre (DACH) için bir “Tıbbi İşler v...