Saklı bir göl, saklı bir cennet. Uzaktan radyo sesi geliyor. Sese doğru ilerledim. Tahta bir iskeleye bağlı biri 10 metrelik, diğer ikisi daha küçük 3 tekne. Büyük olanda bir adam ağ tamir ediyor.
24 Ocak 2020 - 11:50 'de eklendi.
15-16 haziran olaylarından sonra kitleyi yönlendiren kişilerden olması sebebiyle 12 mart’ta aranan kişilerden olduğu için Çınarcığa sığınmış, Karpuzdere denilen Çınarcık çıkışında 2-3 evden ve bostan dan başka yerleşim olmayan bir yerde ya yalnız ya da Teşvike köyü öğretmeni ile sabahtan akşama denize açılır, akşam da misafir kaldığı evine çekilirdi.
Halamların Karpuz derede ki bostanından da domates, salatalık, yeşillik almaya gelirdi. Halamlara tatile geldiğim O yaz tanımıştım onu. Eniştemin Çerkez diye seslendiği bu orta yaşlı adam ile bir iki kez ben de balığa çıkmıştım.
Eniştemin daha iyi bir balıkçı olması sebebiyle Çerkez amca, kürekten ayrılmamış akşama dek içmiş, dayımla benim anlamadığım -daha doğrusu şimdi şimdi anlamlandırabildiğim günlük siyasi konuşmalara dalmışlardı.
Bir ara eniştem, Çerkez, balık tutmada acemisin anladık. Sabah akşam denizdesin. Ama yüzdüğünü de görmedik. Allah bilir sen yüzme de bilmiyorsundur şimdi. Dedi.
Çerkez, biz bilmeden öyle işlere girdik ki Rüstem ( Eniştemin adı Rüstemdi bu arada), yüzme bilmeden de denize açılmasını öğrendik. Hem burası en güvenli yer. Dinlenilme, gözlenme korkusu yok.
Eniştem güldü.
Şimdi anlaşıldı niye o kadar açıldığın dedi.
İşte ben de deniz tutkusu böyle başladı. Sonra Yozgat’a döndüm yine. Askerlik, okul, evlilik derken bi baktım emekli olmuşum bile. Bir gece yatarken, Çerkez amca geldi aklıma. O adamcağız, kaçak geldiği Çınarcık ta ölünceye dek kaldı. Yüzme bilmeden denize açıldı. Gönlünce yaşadı. Ya ben? Hanıma dedim.
Gel güneye inelim.
Hanım, gezmeye gelirim ama sürekli kalmam. Evimi bozamam. Dedi.
Ya hanım dedim. Daha ne kadar sağlıklı yaşarım bilemem. Benim hayalimdi balık tutmak, bİr şeyler ekmek. İnsandan uzak, gönlünce yaşamak.
Hastane, doktor olmayan ücra bir yer bulacaksın. Ben seni bilirim dedi. Maaşını bana bırak, evi de sattırmam sen nereye gidersen git.
”Beni seviyorsa gelir” diyordum ya, gelmedi. Maaş kartımı, biri evli 2 çocuğu da Yozgat ta bırakarak, birikmiş 8500 lirayla geldim buralara…’’
Datça da ki evimin dahil olduğu sitenin yöneticisi olarak bozulan arıtma motorunun tamiri için gittiğim Marmaris’ten dönerken Bördübet sapağından aldığım bu otostopçunun yol boyu anlattıkları ile sanki tek başıma yolculuk ediyorum. Anlattıklarına baş eğmenin dışında hiçbir katkım olmadığı bu tek taraflı sohbet ne şekilde başladı onun bile farkında değilim.
Sonra burayı buldum. Datça ya giderken tam bu sapakta minibüsün tekeri patladı. Hepimiz aşağıya indik. Aşağı da bir koy gördüm, anlatamam. Bakmaya kıyamazsın. O an kararımı verdim. Minibüsten sırt çantamı aldım. Şoför dedi nereye?
Dedim ‘’ ben gelmeyeceğim.’’ Adam böyle şeylere alışık herhalde. Israr etmedi. Bir buçuk litrelik bir suyu elime tutuşturdu. Dedi, ‘’ lazım olur.’’
Bir buçuk saatte koya indim. Saklı bir göl, saklı bir cennet. Uzaktan radyo sesi geliyor. Sese doğru ilerledim. Tahta bir iskeleye bağlı biri 10 metrelik, diğer ikisi daha küçük 3 tekne. Büyük olanda bir adam ağ tamir ediyor. Selamlaştık.
Sonra eliyle bana ‘’ gel.. gel.’’ İşareti yaptı. Elime bir mekik tutuşturdu, ‘’ benim gibi yap ‘’ dedi. Önce acemice sonra biraz daha adamı taklit ederek akşama kadar tek kelime konuşmadan mekik dokuduk. Hava kararınca Kamp fenerini ve piknik tüpünü yaktı. Az sonra rakı ve balık sofrası hazırdı. Rakı doldurduğu çay bardaklarından birini havaya doğru kaldırarak,
Hoş geldin dedi.
Sonra paran varsa, ( sarı boyalı bir kayığı göstererek) bunu sana alalım. Hem barınak olur, hem ekmek teknen dedi. O günden beridir burdayım.’’
Derin bir nefes aldığı an da devreye girdim.
Sıkılmıyor musun ?
Hayır dedi. Doğa da tek başına olunca hiç yalnız kalamıyorsun. Kamp yapan üniversitelilerden, öğretim görevlilerine, tekneyle gezen şirket müdürlerinden, Ceo lara varıncaya dek herkeste telefonum var. İnternetim, televiyonum, doğalgazım, elektriğim, gereksiz faturalarım yok. Teknem, balığım, rakım, ille de kitaplarım.
Sözünü kestim.
Niye Datçaya gidiyorsun?
Teknenin vergisi yatıracağım deyince gülmeye başladım.
Gördün mü çok ta vergisiz, faturasız yaşam olmuyormuş dedim.
O kadarı olacak. Bu lüks yaşamın da bir faturası vardır elbet. Bi de asıl gözlük için gidiyorum. Gözlüğüm kırıldı. Bir şey okuyamıyorum. Eskiden bu kadar okumaya meyilli değildim. Şimdi okumadan duramıyorum. Asıl özgürlük okumaktaymış. Gözlüğüm Kırılınca anladım.
Gözlüğün yoksa özgür değilsin kabilinden,
Gözlük üzerine, özellikle yakın gözlüğü üzerine o kadar güzel şeyler söyledi ki; Maliyenin önünde indirecekken direkt dükkanın önüne çektim arabayı, ‘’gel bir çay içelim’’ diyerekten.
Dükkanda elime aldığım bir çerçeveyi uzattım.
Bak dedim, Muhammet abi. Senin özgürlüğün ellerimde…
Metin Turanlı
Antakya Yayladağı’nda öğrencilere Beta Optik tarafından ücre...
Türkiye’ nin optik dijital dergisi, Tüm cihazlarda erişilebi...
"Mal ve Hizmetlere Uygulanacak Katma Değer Vergisi Oranların...
Kurum ile Bankaların protokolleri sona erdiği için artık ban...
Thélios azınlık hissesi planlarken, kalan hisseler kreatif d...
Sağlık Bakan Yardımcısı Doç. Dr. Şuayip Birinci, yapılan bir...
Nemrut taş heykellerinden birine sanal ortamda giydirdiğimiz...
Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucusu Büyük Önder Mustafa Kemal A...
Kod8 Yazılım Teknolojilerinden Optik Mağazaları İçin Yeni Dö...
Bu söyleşi çok ses getirecek. Mutlaka izleyin. Odaların ve B...