Bir 30 yıl sonra (yaşarsam) bugünleri hatırladığımda ne düşüneceğim? Şimdi 30 yıl öncesini hatırladığımda ne düşünüyorsam onu herhalde.
27 Aralık 2019 - 11:18 'de eklendi.
Ahh, ah!
Daha sağlıklı, daha özgür, daha beceriksiz, daha deneyimsiz, daha saf, daha temiz, daha umutlu, daha fakir, daha çocuksu, daha idealist, daha hayalci, daha romantik, daha genç…
İşte 30 yıl önceki ben. Gel de özleme o günleri. Şimdi bir yerden sonra kendinden başka yazacak konu bulamıyor insan. Keşke daha heyecanlı bir hayatım olsaydı. İnsanın sürekli kendini yazı konusu yapması, şöhret heveslisi bir ergenin sosyal medyada sürekli kendi resmini paylaşması gibi bir şey.
Ama güzel de.
Sene 1979. Kadıköy Anadolu folklor araştırma derneğinde, eski evlendirme salonunda seçmeler deyiz.
Anadolu folklor araştırma derneğinde Gaziantep yöresi çepikli oyunları elemelerindeyiz. Kursiyer sayısı fazla olduğu için o dönem spor sergi sarayında yapılacak gösterilerin elemeleri yapılıyor. 1 Haftadır geceli gündüzlü çalıştığım oyunlar da elemeleri kıl payı kaçırıyorum. Hem de kime? Gözleri 3.50 derece miyop sivilceli bir yüze. O tarihi kıyafetler içinde bu embesil siyah kemik gözlükleri ile benim yerime yarışacak. Bütün keyfim kaçmış durumda. Ben daha iyi oynamama rağmen, sırf boyum uzun diye elendiğimin farkındayım. Bana yakın bir boy da kız olmadığı için Ersin hoca gözlüklü, mözlüklü olmasına bakmadan bu embesili seçti. Hakkımı arayacak durumda değilim. Ama bir düşünseler, gözlüklü folklörcü olmayacağını anlamaları lazım. O tarihi kostümler içinde sürekli zıplayan, ters dönen gözlüklü bir tip. Ne çirkin. Resmen folklor a hakaret.
Dayanamayıp dışarı çıkıyorum.
Kantin de Semih iki kızla oturmakta. Başka zaman olsa Semih yüzüme bakmaz. Ama öğrenciliğim yanında çalışıyorum ya, hesabı bana kilitlemek için olacak beni çağırdı. Çay söyleyip yanlarına gittim. Kızlardan birine belli ki Semih yazılıyor. İş olmayayım diye beni görünce elini sandalyesine attı bile. Diğeri… Diğeri ne zamandır konuşmak istediğim biriydi zaten. Yüzü hafiften yanık gibi, ama olağanüstü cazibesi olan bir kız. AFAD’a yeni kursiyer olmuş biri. Ben elemelerde ki tatsızlığı unuttum kızı görünce. Semih sürekli gözlükçü de çalıştığımı söylemesine rağmen ben öğrenciliğimi dile getirip, sizlerden biriyim mesajını vermeye çalışıyorum. Çalışan genç ten ziyade öğrenci genç kimliğimi ön plana çıkarıp kızla bir kontak kurmaya çalışıyorum. Bunu sağlamak içinde sürekli sınavlardan, üniversiteye hazırlık kitaplarından, kazanmayı düşündüğüm üniversiteden söz ediyorum.
Bir ara nasıl oldu hatırlamıyorum. Her halde yine böyle yılbaşına yaklaşılan bir dönemde olmalıyız ki, büyük ikramiye bize çıkarsa ne yapacağımız konuşulmaya başlandı. Göztepe Ticarette okumakta olan o yaralı yüz üzerinde etki yaratabilirim düşüncesiyle tüm samimiyetimle konuşmaya başladım.
‘’ Benim yapacağım şey belli. Çok samimi söylüyorum. Bu benim alın teri dökmeden kazandığım bir para. Bunu da ancak toplum için harcarım. Bir kuşu bile boğazımdan geçmez. Ne mi yaparım? Bak şimdi Sinemciğim, bu dünya da muhtaç ve aciz insanlar çok. Onlar bizim sorumluluğumuz da. Bu kahrolası kapitalist düzende, emeğiyle geçinemeyecek insanlara yardım etmek boynumuzun borcu. Burjuvazinin böyle şeyleri dert etmesini bekleyemeyiz. Ben… Ben bir emekçi ve aydın bir öğrenci olarak piyangodan bana çıkacak her kuruşu yoksullar ve ihtiyaç sahipleri için harcarım. Ne mi yaparım? Dünya kadar yoksul var. Onlar için bir köy yaparım. Yoksullar köyü. Bir dünya yaşlılar var. Hepsini bir araya toplar, yaşlılar köyü yaparım. Kayıplar.. Hiç kimse kaybını şehir şehir arayarak gezmek zorunda kalmaz. Kayıplar köyü kurarım. Orada bakılırlar. Sonra Deliler, Sakatlar.. Sakatlar için böyle bir köy yaparım. Tüm sakatları böyle bir yerde toplarımm’’
Diye konuşuyordum ki, baktığım yüzde bir iğrenme gördüm. İdeallerimle etkileyeceğimi sandığım kız, bir nefret yumağı olup yüzüme haykırdı:
–Sen ne faşist bir adammışsın öyle..
–Nee dedim.
–Sen diyorum. Ne faşist bir insanmışsın öyle. Çevrende görmeye katlanamadığın herkesi bir yerlere kapatma telaşındasın. Hastalar, yaşlılar, deliler, sakatlar…Yeter ki ayak altında olmasınlar di mi? Bir de bunu iyilikmiş gibi anlatıyorsun.
Sonradan özürlü bir kardeşi olduğunu öğrendiğim Sinem’in bu orantısız ayarı ile sarsılıyorum. Millet çımasını düşündüğü milli piyango ile kendine bambaşka bir dünya kurarken, ben ilgi duyduğum bir kızı kaybediyordum. O gün bugündür milli piyango almıyorum. Alırsam nasıl harcayacağımı bilmediğimden. Kahrolası iyi niyetler, altı akıl, bilgi, tecrübe ile doldurulmadıkça ancak cehenneme yol döşer.
Metin Turanlı
ÜNİVERSAL GÖZLÜK SAAT OPTİK ÜRÜNLERİ SANAYİ VE TİCARET AŞ’YE...
Optik ve gözlük sektörünün uluslararası ölçekteki en önemli ...
Antakya Yayladağı’nda öğrencilere Beta Optik tarafından ücre...
Türkiye’ nin optik dijital dergisi, Tüm cihazlarda erişilebi...
"Mal ve Hizmetlere Uygulanacak Katma Değer Vergisi Oranların...
Kurum ile Bankaların protokolleri sona erdiği için artık ban...
Thélios azınlık hissesi planlarken, kalan hisseler kreatif d...
Sağlık Bakan Yardımcısı Doç. Dr. Şuayip Birinci, yapılan bir...
Nemrut taş heykellerinden birine sanal ortamda giydirdiğimiz...
Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucusu Büyük Önder Mustafa Kemal A...