Hepimiz zaman zaman yeni insanlar tanır, işimiz gereği birçok insanla görüşmeler yaparız. Kimisi hiçbir şey ifade etmez bu tanışmaların. Kimi yeni tanıştığımız insan ise yepyeni ufuklar açar önümüzde.
11 Eylül 2016 - 11:55 'de eklendi ve 2286 kez görüntülendi. A+A-
Zaman zaman diğer insanlarla yaptığımız görüşmelerde çok keyifli anlar yaşar, sohbet bitmesin isteriz.
Yeni tanışmalarda karşılaştığınız yeni kişi bazen sadece sizi dinler, bazıları ise “hayatım roman“ dediğimiz yeni yaşam öyküleri anlatır.
Felsefe ve psikolojide en çok kabul gören teorilerden biri olan “hayatımızı bir hikâye olarak algılamamız” ve benliğimizin de bu hikâyenin başkahramanı olduğu yönündeki düşünce sistematiği işte burada devreye girer.
Tanıdığım her yeni kişi adeta yeni bir romanın kahramanı gibi. Günümüz felsefecilerinden Amerikalı Daniel Dennett, “insanın kendini koruma, kendini kontrol etme, kendini tanımlamak için kullandığı temel taktiğin hikâye anlatmak olduğunu” söyler ve “özellikle de kendimize ve başkalarına kim olduğumuz hakkında uydurduğumuz ve/veya kontrol ettiğimiz hikâyeler anlatmak olduğunu” savunur.
Ne kadar doğru değil mi? Sanki yaşam boyu süren bir “hikâye” seline kapılmış gibi yaşamlarımız. Bu akışın içinde ve tek bir kaynaktan geliyormuş gibi akıp gidiyor. Bu hikâyeler dinleyenlerini, bu kelimelerin sahibi için bu kelimelerin tanımladığı bir “kişilik” atfetmeye itiyor.
Galiba amaçlanan da bu zaten!
Yani dinleyenler hikâyenin bir ağırlık merkezi olduğunu varsayıyorlar. Tabi ki hikâyenin ağırlık merkezindeki kişi de hikâyesini anlatan oluyor. Kısacası Dennett hepimizin dâhiyane birer romancı olduğumuzu düşünüyor herhalde.
Malum, hayatımız boyunca bazen tutarlı, bazen de tutarsız davranışlarımız olabiliyor. Birbiriyle tutarlı ya da tutarsız her davranışımızı örtebilmek amacıyla en güzel maskemizi takıp, yaptığımız şeyleri güzel bir hikâyeye dönüştürmeye çalışmıyor muyuz? Çevremize anlattığımız “Ben, ben, ben…” diye başlayan hikâyeler ne işe yarıyor?
İşte bu hikâyelerin toplamı sonunda bizim “otobiyografimiz” oluyor.
Bu hikâyenin merkezindeki kurgusal başkarakter de kendi benliğimiz.
Ve aslında hepimiz güzel bir hikâye yazmaya çalışmıyor muyuz? İyi insan, iyi vatandaş, iyi anne, iyi baba, iyi arkadaş olmak için “Benliğinizi yüceltin” uyarısı boşuna olmamalı değil mi?
Diliyorum, kendi hayat hikâyenizin tek yazarı siz olun ve hikâyeniz mutlu bir sonla bitsin.
Mustafa Küreli
10.09.2016 / İstanbul
Dijital çağa ayak uyduramayan “analog” kalmış yöneticiler gö...
Hastalara, gözlükçüler tarafından on beş yıl önce gözlük kul...
Türkiye’de giderek artan sarı nokta hastalığı havuzuna her s...
Yeni dönem SGK sözleşmesi masaya yatırıldı. Yıl içinde Optis...
Binoküler çift görme, etkilenen kişileri günlük yaşamda cidd...
Kering'in gözlük bölümü 12 aylık dönemde pozitif gelir artış...
Anılan hükümsüzlük kararının kesinleşmesini takiben ceza dos...
Dünya çapında gözlük pazarı pazarı 2020’de 105,56 milyar ABD...
Dünya Optometri Konseyi (WCO) farkındalık haftası 17-23 Mart...
Üsküdar Üniversitesi Tıp Fakültesi tarafından Muş Alparslan ...